Her 14 Şubat Günü geldiğinde hayli ilginç durumlarla karşılaşırıım. Hatta resmi bir muamele için herhangi bir daireye gittiğimde bana yaşımı sorarlar formalite için.
Ben de yaşımı soran memura şu yanıt veririm:
“14 Şubat 1943...”
14 Şubat tarihini söyleyince hafif tebessüm ederek veya coşkulu bir ses tonu ile, “Maşallah Sevgililer Günü’nde doğmuşsnuz.  Ne kadar şanslısınız.  Böyle bir günde doğmak bayağı ilginçtir” derler.
En de o memura şöyle bir yanıt veririm:
“Bakınız... Sevgililer Günü filan ama yıllar çok çabuk geçti ve biz de ihtiyarladık” deyince.  Yanıt veriyor o memur bana.
“Eh... Hayat hep aynı kalacak değil ya...”
Ne kadar doğru söylemiş o memur.
Her şey bir tarafa, bütün anlamlı günleri yine insanlar yaratıyor ve o yaratılan günler bir ticari araç haline geliyor.
Böyle günlerde çiçekçiler ve mağazalar bayağı iş yaparlar.  Daha da önemlisi böyle bir günü bekler özellikle çiçekçiler.
Kuyumcular da bu kervana dahil mi?  Herhalde onlar da bu kervanın bir halkasıdırlar.
Sevgililer Günü filan da, önemli olan yürekteki o sevgiyi mezara kadar götürmektir.  Şayet her gün hır gürle bir hayatı sürdürürse  geçmişin gençleri, o sevgi sözcüğünün de hiçbir anlamı kalmaz.
İsterseniz bir de şu “Sevgililer Günü”nün nasıl doğduğuna ve nasıl geliştiğine bakalım.
Sevgililer Günü’nün tarihçesi, 3. Yüzyılda Aziz Valentine’in gizlice kıydığı nikahlara dayanıyor.  M.S.3. yüzyılda Roma İmparatoru Cladıus II. Ordusunu güçlendirmek için ihanetin karşılığını canıyla ödeyen Valentine, M.S. 270 yılında 14 Şubat’ta idam edilmiştir.  Bu nedenle her yıl 14 Şubat’ta Sevgililer Günü kutlanmaktadır.
Dolayısı ile bu gün, her yılın 14 Şubatında özel bir gün olarak kutlanmaktadır.  Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışana dayanan bu gün. Valentine ismindeki bu din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır.  Bu sebeple bazı toplumlarda “Aziz Valentine Day” olarak bilinir.  “Valentine” kelimesi, batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamında da kullanılır.
Yani anlayacağınız “Dünya Sevgililer Günü”nün kutlanması ta 3. Yüzyıla dayanıyor. Tabii ki günümüze kadar uzanmış bir anlamlı gün.
Her yıl bu anlamlı günü gazetedeki köşemde yorumlarken, sevginin veya sevgilinin sadece sevişen veya birbirine tutkun gençlerin aşklarına bağlı olmadığına vurgu yaparım.  Yani bir diğer deyişle Sevgililer Günü’nü cinselliğe bağlamamak lazım.  Hatta örnekler veririm o köşemden.
Şöyle yaşını almış bir çifti parkta bir kenarda köşede oturup oynayan çocuklara bakarken, onların muhabbetlerine ve sevgi dolu bakışlarına hayran olurum.  İşte sevgi o kadar büyükmüş o yaşlı insanların yüreklerinde.
Onlar unlarını eleseler, eleklerini assalar da, nice hayırlı evlatlar yetiştirmişler, nice torun sahibi olmuşlar ve nice büyük başarıların insanları olmuşlar.
Tabii ki sosyolojik anlamda toplum bireylerinin toplum içindeki duruşu ve diğer insanlara örnek teşkil edecek davaranışlar sergilemesi, gerçek sevginin en büyük göstergesidir.
O bağlamda “şimdiki cicim ayları” bir yana, gelecek yılları ve saçlarınıza  düşecek akları iyi hesaplayınız.
Çok sevdiği eşini kaybeden bir kadının veya bir adamın böyle günlerde ellerinde kırmızı güllerle o mezarı ziyaret etmeleri, avuçlarında kalan sevgiyi mezara yapacağı dokunuşlarla sevgilisinin ruhuna dokunur gibi bütün duygularını oraya bırakmaları da ayrı bir anlamdır.  Her halde en anlamlı sevgili hediyesi o kırmızı güllerdir.
Şuydu buydu derken, siz geçen yıllarınıza bakınız.  Dünyada savaşlardan ötürü aç ve annesiz babasız kalan çocukları düşününüz.  Onlar da o sevgiye muhtaç değiller mi?
Velhasıl dünya acıları ile tatlıları ile devam ediyor ve hala hayatımızda anlamlar arıyoruz.   Daha ne diyelim ki... Dünya hala dönüyor ve biz gittikten sonra de dönmeye devam edecektir.