Erten Kasımoğlu’nun, tarihli Vatan gazetesinin üçüncü sayfasında yayımlanmakta olan “Unutulmayan O Günler” başlıklı yazı dizisi için konuştuğumuz “1967 Geçitklale (Köfünye) - Boğaziçi (Aytotro) Direnişi,” 10 Ocak 2019 tarihinde yayımlandı. İlgi uyandıran ve maalesef az ya da eksik ve yanlış bilinen bu tarihi olayı, bir kez daha paylaşmayı uygun gördük. İlk bölümü dün (22 Ocak 2019) yayımlanmıştı. Bugün (23 Ocak 2019) yazının II. Bölümünü paylaşıyoruz.     
***
15 KASIM 1967 SALDIRISINDA BİRKAÇ SAATTE 24 ŞEHİT
Saldırı 15 Kasım 1967 günü saat yaklaşık 14’te başlar. Türk Direnişi kanlı olur ve 24 şehit verilir. O gün, birkaç saatte verilen 24 şehit, 21 Aralık 1963 sonrasındaki Rum saldırıları arasında, belirli bir yerde verilen en yüksek şehit sayısıdır. Şehitlerden 8’i ileri yaşlarda sivillerdi. Emin Sait önce vurulmuş, ardından üzerine benzin dökülerek yakılmıştı.
Mücahitlerin önemli bir bölümü silahlarıyla birlikte Alaniçi/Klavya, Tatlısu/Mari, Taşkent/Dohni ve başka Türk köylerine geri çekildi. Diğer mücahitler teslim oldu. Bir kısım mücahit saklandı. 
Geçitkale’yi işgal eden Rum askerleri, kadın, yaşlı ve çocukları sıraya sokup sağlarında sollarında, önlerinde arkalarında silahlı Rum askerleri olduğu halde yürütülerek Fuat’ın Barı’na götürdü. Bu yürüyüş sırasında vurulduktan sonra yanmakta olan Mehmet Emin Sait’in yanından da geçirildi. Kadınlar, Fuat’ın Barı’nda hayvan barakasına tıka basa dolduruldu. Silahlı Rum askerleri, sözleri ve davranışlarıyla onları rahatsız etti ve korkuttu, onlara psikolojik işkence uyguladı.  Neden sonra Bebek Bar’a götürüldüler ve onları BM Barış Gücü’nün bulunduğu Polis Karakolu’nun önünden geçirildiler. Oradan geçerlerden, İngilizce bilenler “help”, “help us” diye haykıranlar oldu ama BM’nin adada barışı korumakla görevli askerleri kıllarını bile kıpırdatmadı. BM Barış Gücü’nün tek yaptığı şey, tıka basa Bebek Bar’a doldurulanlara battaniye dağıtmak oldu ama herkese değil! Gün ağardıktan sonra, Türkiye’nin harekete geçmesi üzerine Rum askerleri ansızın kayboldu ve BM Barış Gücü, herkese “evlerine gidebileceklerini” söyledi. 
Boğaziçi/Aytotro’da Rum İlkokulu’na götürülen kadınlar da benzer olaylar yaşadı, yolda giderlerken Rum kadınları toplaşarak onları seyre çıktı. Yıllarca yolda belde, orda burada karşılaştıkları, komşuluk yaptıkları Türk kadınlarını sözleriyle taciz ettiler.
Geçitkale’de toplanan erkekler,  topluca yürütülerek iki km. ötedeki İskarinu’ya, Boğaziçi’nde toplananlar Rum okuluna götürüldü;  orada onlara psikolojik işkence, bir kısmına fiziki işkence yapıldı. (15 Kasım 1967 saldırısı ile öncesi ve sonrası için  bak: İsmail BOZKURT, Zirköy’den Mermertepe’ye Kıbrıs’ta Direniş ve Mücahitlik Yılları 1963 – 1968 Baharı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2017.)

SALDIRININ SORUMLUSU KİM?
Saldırının faturası Grivas’a kesildi ve Türkiye’nin bastırması sonucunda adadan gönderildi ama sorumlusu yalnızca o muydu? 
Spiros Papageorgiou belgelerini de vererek şöyle demektedir: “Atina her şeyi biliyordu. Planlar, tarihler, kuvvet açılmaları, uçaksavar savunma sistemleri v. s. Bu hazırlıklar Geçitkale ile Boğaziçi arasındaki iki hudut çiti için değildi. Kıbrıs’ın tamamında büyük bir savaş hazırlığı yapılmış ve Türk Hava Gücü’nün hava saldırılarına karşı özel önlemler alınmıştı. Lefkoşa hisarları üzerine dahi Milli Muhafız personeli tarafından kullanılan dört namlulu uçaksavar silahları yerleştirilmişti. Ve bütün bunlar bir kurşun atılmadan yapılmıştı.”   Papagiorgiou, Grivas’ın “bu zaman süreci içerisinde ne yapmışsam bana verilen emirler uyarınca ve Athanatos (Makarios) ile anlaşarak yaptım” dediğini de yazar. (Bak: Spiros Papageorgiou; Ebihirisi Kophinou Bos Diohtide Abo Tin Kipro İ Elliniki Merarhia [Geçitkale Harekâtı-Yunan Tümeni Kıbrıs’tan Nasıl Kovuldu], K. Ebifaniu Yayını,, sayfa 48-49, 56) 
Ercümet Yavuzalp da “hem Rum Yönetimi, hem de bu sefer Yunan Hükümeti’nden destek gördü” diyerek, Grivas’ın tek başına sorumlu olmadığını söyler. Ayrıca Kleridis’in kendi anılarından (1989) yola çıkarak, onun da işin içinde olduğunu; bu konuda ilk kararın Eylül 1967’de (Rum) Savunma Konseyi olarak alındığını, Konsey’e Makarios başkanlığında Klerides, Yorgacis, Kibrianu, Solomides, Grivas ve Milli Muhafız Alayı Kurmay Başkanı olan generalin katıldığını anlatır. Bu arada Grivas’ın Atina’ya gönderdiği mesaj metnini verir ve Grivas gibi Makarios ve Klerides’un da sorumlu olduğunu vurgular. Yunan Büyükelçisi’nin tabiriyle ‘Rum bölgeleri içine kama gibi girmiş’ bölge, vakit geçirmeden tasfiye edilecekti. Bu iş, Rum tarafının sahip bulunduğu üstün askeri güç dolayısıyla çok kısa sürede sonuçlandırılacak, Türkiye harekete geçmeye vakit bulamayacak, dolayısıyla herhangi bir risk taşımayacaktı. (Bak: Ercüment Yavuzalp, Kıbrıs Yangınında Büyükelçilik, sayfa 63, 78.)
Bu anlatım, cinai bir tasarı olarak nitelediği Akritas Planı’nı, “mümkün olan en kısa zamanda, ‘dışarıdan müdahalenin mümkün, muhtemel ya da yerinde görülmesine fırsat bırakmadan, bir iki gün içinde’ Kıbrıslı Türklerden gelecek her türlü direnişi bastırarak ortaklık hükümetini yıkmak”  biçiminde anlatan Vamık Volkan’ın söylemiyle nasıl da çakışıyor? (Bak: Vamık D. Volkan-Norman Itzkowitz; Türkler Ve Yunanlılar Çatışan Komşular, İstanbul: Bağlam Yayınları, Mart 2002, sayfa 175. 
 15 KASIM 1967 SALDIRISINDA TARAFLARIN GÜCÜ
15 Kasım 1967 itibarıyla Geçitkale/Köfünye ile Boğaziçi/Aytotro’nin nüfusu yaklaşık 1.900, silah altındaki mücahit sayısı 313; avtüfekleri dışındaki silah sayısı 120, av tüfeklerini de katarsak 270’ti. Silahlar demodeydi. Tüm silahların sınırlı sayıda mermisi, 2 roketatarın sadece 4 roketi, 3 havanın çok az sayıda mermisi ve yaklaşık 100-150 el bombası vardı. Mayın ya da başka patlayıcı madde yoktu.
Rum tarafının insan ve silah gücü hakkında, elimizde somut belge yoktur. Basın haberlerinde bir tümen askerden söz edildi. Papageorgiou da Rum kuvvetleri hakkında bilgi vermemekle birlikte, “uçaksavar savunma sistemleri” (s. 48), “dört namlulu uçaksavar silahları”, “seçkin polis ve Milli Muhafız kuvvetleri”, “komandolar” ifadeleriyle bazı ipuçları verir; birlikler arasında, “topçu birliği”, “hafif zırhlı araç birliği”, “32. mekanize birliği”nden de söz eder; (Kıbrıs’taki Yunan askerleri için), “böyle parlak bir şekilde organize edilmiş, silahlandırılmış ve ahlaki değerleri yüksek bir ordu” ifadesini kullanır. Ayrıca saldırıda görev alan başka bir subay olan Andreas Dimitropulos’un şu sözlerini de aktarır: “Madem ki küçük bir Kıbrıslı Türk Birliği’nin yok edilmesi söz konusuydu, neden bu kadar asker, top, zırhlı araç ve komando birlikleri yerleştirilmişti? Ve neden adeta zay edercesine bu kadar ağır silah mermisi kullanılmıştı?” (Bak: Papageorgiou, Ebihirisi Kophinou, sayfa 47-50, 53, 64, 66, 68. )
Papagorgiou’nun yukarıda saydığımız ifadeleri içinde yer alan, “uçaksavar”, “zırhlı araçlar”, “top”, “ağır makineli tüfekler” gibi tanımlamaları tahminde bulunmamıza olanak verir niteliktedir.
Yukarıda verdiğimiz bilgi ve rakamlar, 15 Kasım 1967 Savaşı’nda karşı karşıya gelen Türk ve Rum güçlerinde inanılmaz boyutta orantısızlık olduğunu, başka bir anlatımla Rum güçlerinin kat kat üstün durumda olduğunu gösterir. Nitekim Harbottle, Türkler için “savunmasız” sözcüğünü kullanır.  Rum güçlerinin “çok daha üstün adam gücü ve silah üstünlüğünden” söz eder ve “yol silindiri ile bir cevizi kırma niteliğinde bir kuvvetin kullanıldığı” ifadesini kullanır. Harbottle, The Impartial Soldier, s. 152, 156-157, 160.
Harbottle’nin saptamaları, iki tarafın güç dengesizliğini açıkça gözler önüne sermektedir.
Bu konuda yaşanan ironik bir olay da var. Papagorgiou’nun kitabında “Türklerin ağır silahları” bağlamında bir top resmi vardır. Top denen bu nesne, Geçitkale’deki demirci ustası Ziya Hasan’ın su borularından yaptığı, araba tekerlekleri üzerine oturtulmuş, uzaktan gerçek görüntüsü veren bir nesneydi. Yapımından sonra denemesi yapılmış, mermisi 5-10 metre ileriye düştüğü için “Birlikte Ölelim” diye adlandırılmıştı. “Birlikte Ölelim”, saldırıdan önce birçok kez, Rumların görüp Türklerde ağır top var sanısına kapılmaları için, Ömer Seyfetin’in bir hikâyesinde anlatıldğı gibi mevzilerimizde “gösteriye çıkarılmıştı.” Papageorgiou’nun ağır silah diye kitabına aldığı nesne bu idi. (Devamı Yarın)