İnsanlığın yolculuğu sınırsızdır ve insan ömrü sınırlı.

Okyanustan bir damla alsanız ne kaybeder ki Okyanus diye düşünebilirsiniz ve fakat Okyanus bilir ne kaybettiğini.

Eksilen ve katılan her damla ile değişir Okyanus. Fiziki olarak değiştiği gibi kimyasal olarak da değişir.

Tuz ve iki hidrojen bir oksijenden ibaret sananlar denizin kimyasını, bir damla su ya da bir tuz tanesi eksilmeyle ya da artmayla değişeceğini Okyanus’un anlamakta kabullenmekte zorlansalar da değişir işte.

Ne su iki hidrojen bir oksijenden ibarettir ne de buna tuz ekleyince deniz olur.

Kendi dinamikleri vardır her şeyin olduğu gibi denizlerin de,  ne Akdeniz ile Karadeniz aynıdır ne de Pasifik ile Hint Okyanusu.

Bir damla suyun artışı ve eksilmesi Okyanusu fiziki ve kimyasal olarak değiştirirken söylenen sözün üstünden bin sekiz yüz yirmi beş ( 1825 ) gün geçtikten sonra, beş yıl önce söylediği sloganın peşinden inatla gitmek nasıl açıklanabilir.

Ha,  bin sekiz yüz yirmi beş gün önce ağzınızdan çıkan söz,  sözün anlattıklarını seslendirmek için değil de ( varsın duyanlar onun için sansın ) sadece üç oy daha fazla alayım da gerisinin hiçbir önemi yok dürtüsü,  kurnazlığı için harcanmış lâkırdıdan ibaretseydi.

E harcandı gitti bitti o lâkırdı denmesi iktiza etmez mi,  sözün ağzı tarafından.

Söz ağızdan çıkarsa, değişme gelişme ihtimali vardır ve fakat söz kulaktan dolma söz ise ne an için kıymeti harbiyesi olan bir sözdür ne de yarın için ihtiyaçtır.

Söz bilme, düşünme akıl yürütme, analiz edip senteze ulaşma süreçlerinden geçince manaya kavuşur.

Ve slogan söylemeyi, bağırmayı, marifet sananlar bir gün anlarlar mı slogan söylemenin bağırmanın bir düşüncenin değil de bir Ortodoksluğun bir yobazlığın ürünü olduğunu           ( yobazlık ve Ortodoksluk sadece dini bir tavır değildir, Fenerbahçe, GS yobazlığından tutun da üç kişilik partinin örgütün yobazlığı da yaygındır, ve slogancılık yobazlığın toplu ayin biçemidir )

İki bölgeli iki toplumlu federasyon sözü 1977 yılı öncesinde bilme, düşünme, akıl yürütme analiz etme,  senteze ulaşma süreçlerinden sonra edilmişti ve bir mana ifade ediyordu.

1977 Denktaş -  Makaryos doruk antlaşmasının üstünden 43 X 365 = 15 695 ( on beş bin altı yüz doksan beş ) gün geçmişken ve bunca yılda bu reçete hastalığa çare olmamışken,  aynı reçete ile tedavi etmeye inat etmek sadece inat etmektir sloganizmdir..

İnat etmişti EOKA, 1955 megalo idea sloganlarını, hedeflerini  Kıbrıs adasında gerçekleştirme  doğrultusunda Kıbrıs Elenleri. Sonuç ne oldu .

İnat devlet ve siyaset yöntemi değildir,  olmamalıdır ve makamda geçirilen onca gün insana yeni bakış açıları yeni söylem kazandırmalıydı, kazandırmalıdır.

Olmadı. Niye olmadı derseniz, çünkü sorununuzu sorunu olarak görmüyor,  sorunlarınıza çözüm aramıyor, derdi günü sloganla bin sekiz yüz yirmi beş gün daha.