Anılarımı kaleme almakta olmam vesilesiyle millevekilliği yaptığım dönemin Meclis tutanaklarını tarıyorum son günlerde! Bu arada çok ilginç, belleğimdeki izleri yitip gitmiş olaylarla da karşılaşıyorum. Bu bağlamda, dönemin koşullarını çok güzel yansıtması bakımından 23 Mayıs 1971’de yaşanan bir olayın Meclis tutanaklarından (DÖNEM: II KIBRIS TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ ZABITLARI, 29'uncu Birleşim, 28 MAYIS 1971 CUMA)  aynen aktarmak suretiyle paylaşıyorum: 
BAŞKAN (Dr. Necdet Ünel)- 
Bundan sonraki önemli olay, hepinizin işittiği ve matbuattan takip ettiği Mağusa olayıdır. Son aylardaki Rum tutumunun sertleşmesine paralel olarak, 23 Mayıs 1971 Pazar günü Kıbrıs Türk Yönetimi Yürütme Kurulu Başkanı Dr. Fazıl Küçük'ün  Mesarya ziyareti sonunda kendilerine refakat etmekte olan Çalışma ve Kooperatif İşleri Üyesi İsmet Kotak, Mağusa Milletvekili Hüseyin Sarı, Kaza İdare Yardımcısı Ali Özel, Çiftçiler Birliği Mağusa Kazası temsilcisi Turgut Ali, Nergisli'den Lefkonuk-Prastyo yolu ile Mağusa’ya gitmekte oldukları sırada, saat 22.40'da, Mağusa’nın iki mil dışında yirmi beş ile otuz kadar silâhlı sivil ve polis üniformalı kişiler tarafından durdurularak dövülmüşler ve ölümle tehdit edilmişlerdir. Arkadaşlarımızın seyahat etmekte olduğu arabanın durmasını Prastyo köyünde Rover marka DN 941 plâka numaralı bir sivil arabada seyahat eden on sekiz ile yirmi yaşlarında iki sivil genç istemiş olup, yapılan araştırmada bunların polis olmadıkları saptanmıştır. Eli silahlı olan ve kardeşlerimizi durduruldukları yerde döven polis, Lefkonuk polis merkezinde görevli olup, Andreas ismini taşımaktadır.
Durdurma anında tek bir sual sorulmuştur. Türk müsünüz? Bunu sille, tokat, tekme, dipçik darbesi ve ölüm tehdidi izlemiştir. Hüviyet tespiti Sayın İsmet Kotak’ın ısrarı üzerine Mağusa polis merkezinde yapılmıştır. 
Başkanlık Divanı, Kıbrıs Türk Yönetimi Yürütme Kurulu Üyemizle Meclis üyemize ve diğer kardeşlerimize yapılan bu barbarca muameleyi protesto eder ve bu tarzda tutumların Millî Mücadelemizi saptırmayacağını bir kez daha belirtiriz. Bunun dışında yine Başkanlık Divanı Meclisçe bu durumun en sert ve en geniş bir şekilde protesto edilmesi gerektiğine inandığını burda belirtmeyi bir vazife bilir.
Bu arada protestonun Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant'a ve bütün Avrupa Devletleri ve Parlamentolarına da ulaşabilmesi için Avrupa Konseyi nezdinde de yapılması teklif edilir.
Bu da, yine aynı Meclis tutanağına göre Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant ile Avrupa Konseyi İstişari Asamble Başkanı’na gönderilen:
Ekselâns,
Dünya kamu oyunun uzun zamandan beri süregelmekte olan Kıbrıs probleminin mahalli ikili görüşmeler ışığında âdilâne ve sulh yoluyla çözümlenmesi üzerine teksif edildiği bugünlerde, Mağusa'da, 23 Mayıs 1971 gecesi vukubulan müessif bir olayı, derin teessüflerimle dikkatinize sunmak mecburiyetindeyim.
Kıbrıs Türk Parlamentosu’nun iki üyesi, İsmet Kotak ve Hüseyin Sarrı beyler, diğer iki Türk sivil idareci ile birlikte 23 Mayıs 1971 gecesi 22.30'da özel arabaları ile Mağusa'ya seyahat etmekte oldukları bir anda, otuz kadar silâhlı Rum polisi tarafından durdurularak arabalarından zorla çıkarılmışlar ve kurulmuş otomatik silah namlu ve dipçikleri ile dövülerek yaralanmışlardır. Aynı gece Birleşmiş Milletler doktoru tarafından yapılan tıbbî muayene ile yaraları tespit edilmiştir.
Parlamentomuz, 28 Mayıs 1971'de yapmış olduğu birleşimde, meb'us arkadaşlarına reva görülmüş olan gayri-kanunî, gayri-insanî ve tahrik edici olduğu kadar, insan haklarına aykırı bu muameleyi şiddetle tel'in ve protesto etmeye ittifakla karar vermiştir.
Rum polisinin bu davranışı, yalnız Kıbrıs Türk vatandaşlarının seyahat hürriyetinin kısıtlanması değil, aynı zamanda temel insan haklarına tecavüz ve darbe niteliği taşımaktadır.
Türk Parlamentosu Başkanı olarak, üyeler arasında infial yaratan bu müessif ve nahoş durumu teessüflerimle dikkatinize sunar ve Rum polisinin hareketini şiddetle protesto ederim.
Bu belgenin üyelerinize de dağıtılmasını saygılarımla rica ederim.
Saygılarımla,
Dr. Necdet H. Ünel
Meclis Başkanı
 1964 – 1967 dönemi, Kıbrıs’ın kana bulandığı yıllardı. 21 Aralık 1963 - 15 Kasım 1967 arasında, mümkün olan en kısa zamanda, dışarıdan müdahalenin mümkün, muhtemel ya da yerinde görülmesine fırsat bırakmadan, bir iki gün içinde Kıbrıslı Türkler’den gelecek her türlü direnişi bastırarak ortaklık hükümetini yıkmayı ve ardından Enosis’i gerçekleştirmeyi hedefleyen Akritas planı doğrultusunda,  Rum – Yunan kuvvetleri peş peşe Türk bölgesine saldırdı. 15 Kasım 1967’de ise, büyük bir güçle, Grivas’ın komutasında Geçitkale/Köfünye ve Boğaziçi/Aytotro’ya saldırdılar. İki köy düştü. 24 şehit verildi.   Bu saldırıya Türkiye’nin tepkisi sert oldu. ABD araya girdi. Sonuçta Türkiye’nin istem ve baskısı üzerine, işgal edilen Geçitkale/Köfünye ile Boğaziçi/Aytotro köyleri derhal boşaltıldı; Grivas ve Ada’ya gizlice sokulan Yunan tümeni geri çekildi; yıkılan ya da zarar gören binalar onarıldı. 15 Kasım 1967 Geçitkale/Köfünye-Boğaziçi/Aytotro savaşının/saldırısının etkileriyle yansımaları büyük ve belirleyici oldu. Bu arada birçok artçı gelişme yaşandı. Kıbrıs Sorunu’nun ve tarihin seyri değişti. Makarios, Kıbrıs Türkleri’ni silahla etkisizleştiremeyeceğini anlayarak Enosis’e ulaşma politikasında taktik değişiklik yaptı ve Enosis hedefi için zamana oynamaya başladı. 
Makarios’un taktiksel Enosis politikasını zamana yayan 15 Kasım 1967’den sonra 20 Temmuz 1974’e kadar Türkler’e yönelik toplu saldırılar (kentlere, köylere) durdu, kısıtlamalar gevşetildi, utanç barikatları kaldırılarak Kıbrıs Türkleri’nin dolaşım özgürlüğüne konulan sınırlamalar kaldırıldı. 1968 başında Beyrut’ta toplumlararası görüşmeler başladı. Daha sonra Lefkoşa’da sürdürülen görüşmeler, kesintilerle günümüze kadar süregeldi. 
Bu dönemde, Kıbrıs Türkleri,  özerk bir yönetime sahipti ama coğrafi bütünlüğe sahip değildiler ve birbirinden, adadan ve dünyadan soyutlanmış kuşatılmış bölgelerde getto yaşamı sürdürüyorlardı. Dış dünya ile iletişim, ulaşım ve bağlantı, Rum tarafı kanalıyla yapılabiliyordu. Ekonomi sıfıra yakındı. Her şey Türkiye’den gelen para ve Kızılay yardımlarıyla halledilebiliyordu. Ayrıca her an gelebilecek bir saldırıya karşı hazırlıklı olmak zorundaydılar. Tüm Türk bölgelerinin çevresinde savunma mevzileri vardı ve gece gündüz bu mevzilerde nöbet tutuluyordu. Gündüz bir işte çalışma olanağı bulanlar, hatta lise öğrencileri gece mevzide görev yapıyorlardı.
Bunlara karşın, Türkler’e yönelik şiddet olayları yaygındı ve ciddi güvenlik sorunu vardı. Her Kıbrıslı Türk, her an saldırıya uğrayabilirdi. 
Zaman zaman 1974 öncesinin 1974 sonrasından çok daha iyi olduğu yönünde “saçmalamalar” oluyor.  Bunlara, özellikle benim gibi o günleri yaşayanlar gülüp geçer. 
Yukarıda, Meclis tutanağını bunun için paylaştım. 
Anlayana sivrisinek saz,
Anlamayana davul zurna az