Bugünün geçmişte yaşanan acılar günü olduğunu soruyorum yazımın başlığında.  Bu bir sorgulama mı?  Bir yerde sorgulamadır esasında.

            Yaşı yetmiş ve üzerinde olanlarımız hatırlayacaktır elbette.  27-28 Ocak 1958 tarihi, sadece Rumlara karşı değil, İngiliz sömürge idresine karşı da başlatılan bir hareketin tarihidir.

            Peki yaşı yetmişin altında olanlar ne düşünüyor bu tarih için?

            Herhalde onlar bir roman okur gibi geçmişi tarih kitaplarından okuyarak bu önemli günün anlamını değerlendireceklerdir.

            O dönemlerde bizler henüz orta üçteydik.  Bir gün evvelden yazdığımız o anlamlı pankartları hazırlamış ve 27 Ocak sabahı o pankartları avuçlarımıza alarak bir ordu gibi sokaklara dökülmüştük.  Rumların ENOSİS çığlıklarına karşı, bizim hareketimiz de İngiliz’in yanlı davranmasına ve Türk haklarını göz ardı etmesine yönelik bir hareketti.  Davanın bütününde bunlar da vardı.

            “Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır” ve “Ya TAKSİM, Ya Ölüm” sloganları atarak Atatürk Meydanı’na akın ediyorduk.  Zaten tezimizin temeli de buydu.

            Biz öğrencileri yönlendirenler de yine okuldaki hocalarımızdı.  Milliyetçi, katıksız Atatürkçü ve yüreği Anadolu aşkı ile dolu öğretmenlerimiz...

            O nümayiş ve İngiliz’i protesto gününün bende çok derin bir anısı vardır...

            O sabah henüz evden çıkmadan Mora (Meriç) köyünden aile dostumuz Şerife Abla çıkıp bize gelmişti.  Elinde taşınabilir büyüklükte bir Türk bayrağı vardı.  Başında da kara çarşafı duruyordu.  Rahmetlik annemin Şerife Abla ile olan dostluğu, ta İkinci Dünya Savaşına denk gelir.  Çünkü bizim aile, sırf Alman uçaklarının bombardumanından kurtulmak için kısa bir süre için Mora’ya göç etmişti.  İşte o dönemden beri sık sık görüşüyorlardı.  Bazen de annem onu öğle yemeğine alıkoyuyordu.

            Şerife Abla’nın yüzü güneş yanığı, avuçları da nasırlıydı.  Ekin tarlalarında ve yazın sıcak güneşinde kaldı bütün anıları zavallının.

            Müthiş milliyetçi ve heyecanlı bir kadındı Şerife Abla.  Annem kendisine sormuştu:

            “Hayırdır ne bu bayrak?”

            “Bugün Sarayönü’nde yapılacak büyük mitinge geldim.  Bak bayrağımı da beraberimde getirdim” demişti.

            Sabah kahvesini annemle birlikte içmişti Şerife Abla.  Sonra da elinde bayrağı olduğu halde sokaklara dökülmüştü.

            O mitingte ben ve bütün sınıf vardık ve sloganlar atmaktan boğazımız yırtılmıştı.  Anımsadığım kadarı ile o güne kadar yapmış olduğumuz en ateşli ve en tepkisel miting oydu.  Bazı pankartlarda İngiliz aleyhine ifadeler vardı. 

            Heyecanımızın doruğa çıktığı bir esnada bir İngiliz cipi halkın arasına dalmıştı. Pek anımsayamıyorum şu anda.  Galiba cipler ikiydi.  Her ne ise... Rahmetlik boyacı Rauf’un ayakkabı boyadığı kaldırımın hemen önündeki kalabalığın içine dalmıştı o İngiliz askeri cipi ile.  İşte o an, bizim Şerife Abla İngiliz cipinin tekerleri altında kalarak can vermişti.  Onun öldürüldüğü yerin on metre ötesinde de ben vardım.  Hani dereler ya “Hayat bir şanstır” diye.  Demek bizim de şansımız varmış hayatta kalmaya.

            Şerife Ablanın ölümü adeta yüreğimize kara saplı bir bıçak gibi saplanmıştı.  Ne acıydı ya rabbim.  Annemin gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalıyordu.   Ve daha nice kardeşimiz İngiliz’in kurşunları ile hayatlarını kaybetmişlerdi.

            Onların ertesi günkü cenaze törenleri, mahşeri bir kalabalığa dönüşmüştü.  İnsanlar bu kahraman insanlar için oluk oluk Lefkoşa’ya akıyordu.

            Bu acı günler, bugün yaşadığımız mutlu ve huzurlu günlerin pasaportudur esasında. O günleri ve o davanın mücadelesini vermeseydik, elbette bu günleri göremeyecektik.

            Gerek Dr. Küçük’ün, gerek Denktaş’la Osman Örek’in ve daha nice davaya inanmış insanların yönlendiriciliği ile bir geleceğe koşuyorduk.  Ulusal harekette en büyük güç, öğrencilerdi.  Kız ve erkek liseslerinin anlamlı nümayişleri ve meydanlarda attıkları sloganları.

            27-28 Ocak tarihi, geçmişi hatırlamak ve unutmamak adına tarih sayfalarına “27-28 Ocak Milli Mücadele ve Şehitler Haftası” olarak geçmiştir.

            Şimdi o acı olayın insanları, birer şehit olarak toprağın altında yatıyorlar ve içimizden bazı zümreler, yaşadığımız bunca acıya rağmen, “Birleşik Kıbrıs” martavalı okuyorlar.

            Çok büyük bir çoğunluğumuz bu acı günlerin idrakindedir ve çocuklarına herşeyi anlatmaya devam ediyoruz.  Şimdi dinleme sırası torunlarımızdadır.

            Mücadelenin o kahraman anaları, babaları ve gençleri bize bu geleceği canları ile hazırladılar.  Tümüne Allah’tan gani gani rahmetler diliyorum.