Avrupa Birliği, “yerküre tarihinin tanık olduğu en büyük siyasal mühendislik olayıdır” cümlesi 2000’liyılların başlarında özellikle akademik kökenli Avrupalı konuşmacıların söylemeden edemedikleri sihirli olduğu kadar, çok da iddialı olan bir cümleydi. 1950’lerde , 20. Yüzyılın ilk yarısında aralarında çok büyük ölümler ve yıkımlar yaratan iki dünya savaşı yaşamış olan Fransa ve Almanya dışişleri bakanlarının girişimleri ile başlatılan kömür-çelik birliği, 1957 yılında,Roma anlaşması ile Ortak Pazar’a dönüştü. Sadece altı Avrupa ülkesinin üye olduğu Ortak Pazar zaman süreci içerisinde, üye ülke sayısını da artırarak, ve dokuzlar, 12’ler ve 15’ler, 25’ler ve  en sonda 28’ler diye de anılarak, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu en sonunda da Avrupa Birliği noktasına taşındı. Biz Kıbrıslı Türkler 24 Nisan, 2004 referandumlarında sandıklara gittiğimiz zaman oy pusulasında yazılan sorunun içerisinde, kurulacak olan federal devletin Avrupa Birliği üyesi olacağı da vardı. Kıbrıslı Türkler yüzde 65 bir oya oranı ile “evet” dedikleri olay AB üyeliğini de kapsıyordu. Ancak ne yazık ki Rum tarafından “evet” yerine yüzde 76 “oxi” oyu çıkmasıyla Kıbrısın AB üyeliği Tek toplumlu (Rum) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üyeliğiyle bağlandı. Bağlanış o bağlanış! Kıbrıslı Türklerin “evet” dedikleri iki toplumlu, iki kesimli federal birleşik bir Kıbrıs devleti yerine, sadece Kıbrıslı Rumların yüzde/yüz kontrolünde bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olması hem adada ve denizlerinde hem de AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerde sorunlar yaratmaya devam ediyor. Tam 14 yıldır, Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa Birliği üyesi olarak, bu ekonomik ve siyasal örgütün, sosyal ve kültürel 550 milyon nüfuslu dev bir yapının tüm kurumlarında faaliyet göstermektedir. AB-Kıbrıs üyelik anlaşmasının10. Protokolüne göre, kuzey Kıbrıs AB müktesebatının askıya alındığı yani uygulanmadığı toprak parçası olarak tnımlnmaktadır. Rum yetkililer bunu anlatırken, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin etkin kontrolü’nün olmadığı yer” demeyi tercih etmektedirler.  Bu da geleceğe yönelik Rum siyasal  düşünceleri ve beklentileri üzerinden okunursa..Gün gelir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin etkin kontrolü kuzeye de uzatılır ya da uzatılırsa, şeklinde okunabilir. Halbuki AB’nin kendisi de Kıbrıs Cumhuriyeti de bilmektedir ki, 1963’te Rumlaştırılan ya da Helenleştirilen Kıbrıs Cumhuriyeti devleti, Kıbrıslı Türkleri de yeniden kapsayacak şekilde, iki toplumlu, iki kesimli, siyasal eşitliğe dayalı, federal bir yapıda yeniden oluşturulabilirse, adanın bütününde etkin kontrol sağlanabilir. 24 Nisan, 2004 Kıbrıs referandumlarını çok yakından desteklemiş olan Avrupa Birliği, Kıbrıs’ta eşit siyasal irade ve toplumlar olarak iki siyasal aktörün olduğunu çok, hem de çok iyi bilir. Ancak yaşanmış olan son 14 yıl içerisinde, Kıbrıslı Rum adadaşların yürüttükleri lobiler ve Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan gerilemeler nedeniyle AB, 24 Nisan referandumlarının özünü unutmuş görünüyor, ya da bilmemezlikten gelmek işine geliyor. Özellikle Kıbrıs’ın denizlerinde Kıbrıslı Türklerin de eşit söz sahibi olduğu zenginlikler konusunda,AB yetkilerinin ve kurumlarının sadece “üyelik dayanışmsı” adına taındığı “kör uçuşu” politikaları anlamak, bunun mantığını çözmek mümkün değildir. Kıbrıslı Türklerin siyasal iradesi olmadan, oluru olmadan herşeyi ama herşeyi yapabilen bir Kıbrıs Cumhuriyeti, neden bu gücünü Kıbrıslı Türklerle bölüşsün, paylaşsın? Bugün Avrupa Birliği’nin merkezi, başşehri Brüksel’de olacağız. AB Komisyonu Kıbrıs Temsilciği’nin daveti ile, Kıbrıslı Türk ve Rum gazeteciler 3 gün Brüksel’de aydınlanıp bu aydınlanma ile Kıbrıs’a da bakacağız..Yenilik ve güzellik adına neler öğreneceğimizi, neler göreceğimizi sizlerle paylaşmak umuduyla.