Yılladan beri süregelen ABD-İran, ABD-Irak çatışmaları tıpkı bir tenis topu gibi sıcak savaşı, bir gel-gitler turnuvasına dönüştü.

            Biraz tuhaf olacak ama, bence artık Ortadoğu ile ABD arasında mutlak surette ciddi bir barışa ve kavgaların, savaşların gitmesi gerektiğini diliyoruz.

            Esasında bu savaşlar, bence hiç bitmeyecek.  Bir de Körfez Savaşlarını hatırlayınız.  O savaşta kullanılan akıllı füzeler ne kadar insanın canını almıştı.  Hatta Irak Devlet Başkanı Saddam’ın öldürülme şekli ve ülkeye ABD’nin yönlendiriciliği ile yeni bir iktidarın işbaşına gelmesi, ondan sonra daha da Arap ülkeleri ile ABD’nin çatışmaları, hep bugün yaşananların tortusu ve geçmişle gelecek arasında vuku bulan kopmanın ta kendisidir.

            Bir süre önce ABD’nin Irak’a karşı roketli saldırılarının ardından İran militanlarının ABD büyükelçiliğine baskın düzenlemesi, ardından ABD Başkanı Trump’ın “bunu sizin yanınıza bırakmayacağım” mealindeki çok ciddi tehdidi, bir süre sonra kendini gösterdi.  Nitekim ABD’nin intikamı korkunç oldu ve İran Ordusu’nun en büyük komutanı ve onunla beraber bazı askerleri nokta atışları ile öldürdü.

            Şimdi Ortadoğuda kazan kaynıyor.  Bütün Arap ülkelerinin ve dolayısı ile bütün dünyanın gözü orada.  Ve şu soru geliyor akla.

            “Bundan sonra ne olacak?”

            Evet bundan sonra ne olacak?

            İran Komutanı Süleymani’nın öldürülmesi üzerine yükselen feryatlar ve isyanlar, “İntikam” diyor da başka birşey demiyor.

            İranlıların intikamı nasıl olcak?  Ama geçmişte yaşananlar bize, İranlıların intikamının da çok acımasız olacağı mesajını veriyor.

            İşte tenis topu şimdi başladı.  Siz topu atarsınız, bir süre sonra atılan top yeniden size geri döner.  O nedenle bu çatışmaları, bu intikam operasyonları gerçekten çok büyük “ölüm maçını” andırıyor.

            Bir şeyi unutmamak lazım.  Malum Arap siyasileri ve intikam birlikleri, zaman zaman canlı bombalar halinde canlarını feda etmişler ve kendi ulusal inançları doğrultusunda ölmüşlerdir.

            Hala gözlerimin önünden geçip gidiyor 11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta İkiz binalara düzenlenen uçak operasyonu.  O uçaklar nasıl da çakılmışlardı o koca binalara ve o binalar bir demir yığını gibi yere çökmüş, o binada bulunan insanlara ölüm kalım savaşı vermişlerdi.  Ne acı görüntülerdi onlar.  New York’taki ikiz binalara yapılan operasyon farklı terör örgütlerince düzenlense de, yine de müslüman Arapların intikamının ne kadar korkunç olduğu gerçeğini ortaya koymuşlardır.

            O operasyonun sorumlusu  olarak Şeyh Muhammet belirkenirken, ABD, onun da hakkından gelmiştir ama bu kavga da hiçbir zaman bitmemiştir.

            İşte o bağlamda şu anda süregelen ABD-Irak çatışmalarının “intikam” perdesinde hangi film gösterilecek doğrusu endişe ile beklenmektedir.

            Türkiye’den yapılan açıklamalar, tarafların sükunete çağırılması ve olayların daha fazla tırmandırılmaması mealindedir.

            Tükiye siyasileri de o mealde açıklamalarda bulundular.  Türkiye ne yapacaktı?

            Unutmamak gerek ki Türkiye, bütün o bölgelere “Barış birlikleri” göndermiş ve yapmış olduğu bütün operasyonlarda barışın tesisine çalışmıştır.

            Herhalde bütün bu savaşların kökünde petrol yatıyor.  Ah o petrol...

            Genel olarak ABD’nin Ortadoğu ülkelerine düzenlediği operasyonlar hep petrol ve gücü elinde bulundurma, bölgeye hakim olmak için yapılmıştır.

            Acaba öyle mi?  Yoksa şu soruyla mı örtüşüyor kafamızdaki bulanıklık.

            “Yumurta tavuktan mı çıkar, yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar”

            İşte karmaşık bir yumağa dönen Ortadoğu çatışmaları bu bilmeceyi çağrıştırıyor nedence.  Yani bir diğer deyişle, meydana gelen olaylar dizisinde, suçlular, günahkarlar ve intikamlar vardır.

            Süleymani’nin geçmişine baktığımızda, geçmişten günümüze kadar uzanan bir strateji uzmanı ve güçlü bir komutan olduğunu görürüz.  ABD elçiliğinin basılmasında duvarlara yazılan yazı da, Süleymani’nin artık öldürülmesi ve bu savaş sahnesinden silinmesi anlayışını getirdi.

            Ne yazmışlardı o baskını düzenleyenler?

            “En büyük asker Süleymani’dir ve bizim en önemli komutanımızdır” mealindeki yazı...

            Öyle görülüyor ki, halkı tarafından çok sevilen General Süleymani’nin, tıpkı Küba’nın “Che Kuevera” sı kadar, hatta daha fazla bir anılma ve gönüllere girme durumu olacak.  Yani halka mal olmuş bir Süleymani, bundan sonra halkı ile bütünleşmiş olacak.  Kim bilir yarın kaç tane heykeli dikilecek meydanlara.  Halkının sevgisi ve yası onu gösterisyor.

            Her ülkenin bir kahramanı vardır.  Yaptıklarını kabul ederiz veya etmeyiz, ama vardır.  O bağlamda Süleymani’nin bedenen ölmesi, onun fikirlerinin ve icraatlarının yok edilmesi anlamına gelmeyecek gibime geliyor.

            Bir diğe deyişle, “Bir Süleymani ölür, bin Süleymani doğar.”

            İşte o nedenle Bütün Müslümanların öfkesine hedef olan ABD, bundan sonra olacakları beklesin, şu intikam çığlıkları sonrasında.

            İnsanlar “Üçüncü Dünya Savaşı mı çıkacak?” sorusu ile rahatsız olurken, gerçekte İkinci Dünya Savaşı sonrasında parça parça o Üçüncü Dünya Savaşı’nı bütün insanlık yaşamıyor mu?  Her ülkede siyasi ve fikirsel yangınlar yok mu? O nedenle olacaklardan bütün dünya endişelidir, General Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinden sonra.

            Allah masum insanları korusun.