Şubat tatili sonrası okula başlama günü olarak Cuma’nın seçilmesinin dayanılmaz hafifliğini ailece bizler de yaşadık. Orta 2.sınıf olan torunum daha Cuma günü gelmeden zırlamaya başladı. “Bu Cuma da ne oluyor, Pazartesi açılsaydı ya.” dan başlayan şikayetler sonunda anne babasıyla pazarlıklara dönüştü. “Ben Pazartesi günü okula gitmesem. Zaten öğretmenlerin çoğu da gelmeyecek, arkadaşlarımın da, ben de şu tatili birkaç gün daha uzatsam..” psikolojisi ile arada sırada benden de onay ve destek atışı isteyerek bayağı mücadele verdi ama sonunda pes etti . Etti de ne oldu? Cuma günü gittiği okulunda birçok öğretmen ve öğrencinin gelmemesiyle erken saatlerde saat 10.00 gibi eve dönmek veya döndürülmek zorunda kaldı.
Eve gelirken de  Okula Cuma, muma demeyip okula gitmesini savunan bana hemen telefon açtı: “ ne haber ya dedeciğim, ben haklı çıktım..sen disiplin misiplin dedin gitmen gerekir dedin ama aha gel da gör disiplini..hayır burda haksız olan ve hata yapan kesinlikle okul idaresi değildir, Eğitim bakanlığının ta kendisidir.
Yeni eğitim bakanımız öğretmenlikte ve eğitim yöneticiliğinde oldukça deneyimli Cemal Özyiğit hocamız, “ okullarımızı öğrencilerin gülerek eğlenerek isteyerek seve seve gidecekleri yerler olacaktır” görüşünden hareketle, her yönden öğrenci ve öğretmen psikolojisi ile barışık programların bir an önce yürürlüğe girmesini diyelim. Olur mu? Olmaz mı? Yaşayarak görmek lazım, malum teoriler pratikte her zaman sanıldığı gibi tutmuyor! Bu vesile ile sevgili hocamızve yeni eğitim bakanımıza başarılar diliyoruz. Yolu açık olsun. Yolu açık olsun ki gelecekte çok çetrefilli sorunlarla karşılaşacak olan çocuklarımız ve gençlerimizin zihinlerini açacak geliştirecek programları başarı ile yürürlüğe koysun.
….
Hafta sonunu Burayladık ailece. Burayı,  güzide ve öncü bir hotelimizin düzenlediği gala yemeğinde doya doya dinleme fırsatı bulduk. Kıbrıslı sanatçı Buray tam iki saat durmadan dinlenmeden gittikçe daha da yükselen bir performansla yüzlerle izleyicisi önünde çok başarılı bir sınav verdi. 
Lütfiyenin “O Sen Türkiye” müzik yarışmasında elde ettiği birinclikten sonra , diğer bir Kıbrıslı sanatçı Burayı, can capcanlı zevkle izlemek tüm adalılara nasip olmalı..Başta spor ve müzik de olmak üzere birçok alanlarda baskı ve ambargolar altında yaşamak zorunda bırakılmış olan Kıbrıslı Türklerin, Lütfiye gibi, Buray gibi ses sanatçılarıyla, dünyaya seslenebilecekleri günleri neden yaratamayalım ve görmeyelim? İnsan hakları deyince mangalda kül bırakmayan ilgili uluslararası örgütler ve organizasyonları bayağı çok bilinçli ve organize bir şekilde devamlı “şittalamamız”dan başka çare göremiyorum.
….
Tam 54 yıldır bu Gıbrıs sorunu denen “sorun” bayağı içimize işledi. O kadar işledi ki uluslararası akademik çevreler tarafından da espri konusu yapılmakta. Çok başarlı Kıbrıslı bir doktora öğrencisi kafasına nereden esmişse Afrika’daki, fil nesilleri ile ilgili bir doktora tezi hazırlamaktaymış.
Taslak tezini danışman hocasına da sunmuş olan Kıbrıslı öğrenci, Fillerin nesillerinin devamını sağlamak için , ters koşullara rağmen sürdürdükleri mücadele ile, Kıbrıslıların mücadelesi arasında her nasılsa bir bağlantı kurmuş ve bayağı da geniş yer vererek bayağı orijinal fikirler koymuş ortaya.
Hocası tezi okuduktan  sonra  o kadar etkilenemiş ki, şaka yollu da olsa Gıbrızlı öğrencisine tezin başlığının “Afrikadaki Fillerin Nesillerini Korumadaki verdikleri Mücadele ve Kıbrıs Sorunu” olarak değişebileceğini söylemiş.
Neden olmasın, Gıbrızlıların hemen tamamı Gıbrız sorununu ile bağlantılı olmayan bir şey bırakmadılar neredeyse! Yani ille de herşeye bir Gıbrız sorunu takacayık. Kolay mı 54 yıldır yaşamak zorunda kaldığımız bir durum. Allah kurtarsın diyelim hayırlısıyla!
….
Bu kadar yazdıktan sonra Kıbrıs sorunu yazmamak olmaz. Hele şu doğal gaz mı dersiniz,petrol mu dersininiz, hidrokarbon yataklarımı mı dersiniz, Kıbrısın Kıbrıs sorununu karadan denizlere taşıyan ve taştıran meseleyi kısaca bir elleyelim diyorum.
1963’ten beri Rum toplumlu olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni 2004 yılında , Rum Toplumunun birleşmeye “OXİ” demelerine karşın kayıtsız ve şartsız üyeliğe kabul etmiş olan AB bence tüm yaşanan sorunların baş yaratıcısıdır o tarihten beri. Kıbrıslı Türklere AB’nin vermiş olduğu sözleri tutmamış olmasını da bir yere kayıt edin. Bu çok açık ve seçiktir.
BM de AB da ABD de sözde iki toplumlu iki kesimli Federal birleşik bir Kıbrıs istiyorlar! Ancak böyle bir, iki toplumlu devletin de 54 yıldır var olmadığını pek ala biliyorlar ve  buna rağmen Kıbrısın uluslararası temsiliyetini  Tek Toplumlu ( Rum Toplumlu) Kıbrıs Cumhuriyeti’ne,utanmadan kızarmadan vermeye devam ediyorlar.
1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kurucu antlaşmaları ve anayasasına göre, sadece bir toplumun Kıbrıs Cumhuriyetini temsil edebilmesi meşruiyet, demokrasi ve yasal açıdan olası değildir.
Özetle, Kıbrısın karasında ve denizlerinda yaşanmakta olan sorunlarda doğrudan taraf olan Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye ile Yunanistan acil olarak dörtlü olarak bir araya gelmeli gelebilmelidirler.
Avrupa Birliğinin tüm kuruluş ilkeleri de Kıbrısta büyük bir testten geçmektedir aslında. AB Kıbrıslı Türkler ve Türkiyenin vazgeçilemez haklarına adaletsizce yaklaşımına bir an önce son vermelidir. Hani da AB ve Kıbrısın AB üyeliği bölgemize daha fazla istikrar ve barış getirecekti?! Ne gezer,  adamlar, kendi menfaatlarının peşinde; Kıbrıslı Türklerin haklarını çalmak noktasında, Kıbrıslı Rumlarla beraber eşkıyalığa soyunmuşlar. Yalan mı? Neo emperyaller desek bile az kalır. Utanırlar mı? Ne utanması!