Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Şefik, bu yıl adli yılın açılış töreni yapılmayacağını söyledi ve nitekim adli yıl da, törensiz basın toplantısı ile başlamış oldu.

                Hemen hemen gelmiş geçmiş bütün Yüksek Mahkeme Başkanları ülkenin hukuk düzenini, yasalarını ve yığınlarla görülememiş dava dosyalarına atıfta bulunarak sıkıntılarını dile getirmişlerdir.  Nitekim Narin Şefik, ülke ve yargı sorunlarının büyüklüğüne atıfta bulunmuştur.

                Hukuk sistemimizin sağlıklı yürütülebilmesi, elbette ki yasalarımızın güncelleşmesi ile mümkündür.  O bağlamda ülkemizin hukuk sistemine atıfta bulunmak geçti içimden.

                Yüksek Mahkeme veya Savcılık makamına gittiğinizde raflar dolusu İngiliz kanunlarını görürsünüz.  İngiliz bu adadan çekti gitti ama arkasında temelli bir hukuk düzeni bıraktı. 

                Kıbrıs’ın hukuk sistemi anglo-sakson sistemine dayalı bir hukuk sistemidir.  O bağlamda Kıbrıs’ın da eski bir koloni ülkesi olması hasebiyle ülkede İngiliz’in hukuk sistemi yerleşmiş ve bugüne kadar temel yasalar bağlamında bütün davalarda dikkate alınmıştır.

                Ülkenin geçirdiği siyasi ve demografik yapı, yeni yasal çelişkileri meydana getirdi.  1974 Mutlu Barış Harekatı’ndan önce, devlet olmasak da o dönemde Yürütme Kurulu’nda geçirilen yasal gücündeki kararnameler ve Kıbrıs Türk Federe Devleti döneminde çıkarılan bazı yasalar, günlük hayatımızda İngiliz hukuku ile çelişkiler meydana getirmiştir.

                Ya sonrası...

                Daha sonrasında Türk kanunları yavaştan yavaştan girivermeye başladı hayatımıza.  Türkiye-KKTC arasında imzalanan pek çok anlaşmalar vardır ki bu anlaşmalar, günlük hukuk sistemimizle bağdaşmıyor.

                Anımsadığım kadarı ile 1999 veya 2000 yılında Ankara’da Kıbrıs Türk Kalkınma Platformu’nun düzenlediği Hukuk Sempozyumu’na aldığım davet üzerine ben de katılmıştım.  O sempozyumda o koca salonda siyah cübbeler giymiş kıdemli yargıçların görüntüsü doğrusu insana ürküntü verirdi diyebilirim.

                İşin ilginç yanı, biz kendi dertlerimizle, çelişen yasalarımızla cebelleşirken, Türk hukukundaki büyük çelişkilere ve büyük kavgalara tanık olmuştuk.

                Yargıtay Başkanı ile Sayıştay ve diğer yüksek mevki sahibi kıdemli savcıların görüşlerini ortaya koyuşları, adeta bir hukuk savaşını sergiler gibiydi.

                O sempozyumda TC-KKTC anlaşmaları veya sözleşmelerine de temas edilmiş ve hukuki çelişkiler, bir türlü hayata geçirilemeyen anlaşmalar gözler önüne serilmişti.

                Daha sonraki yıllarda yine Kamil Raif’in başkanı olduğu Kıbrıs Türk Kalkınma Platformu, Kooperatif Bankası yanındaki restore edilmiş köşkte yapılmış ve “yasalarımızın iyileştirilmesi” yönünde fikirler üretilmiştir.

                Bu olayların üzerinden ne kadar zaman geçti?  O geçen zamanda yasalarımız iyileştirilebildi mi?

                Yasama ile yürütmenin tezatları, gerçek anlamda hukuk düzenimizde bir çarpıklık sergiliyor.

                Peki...

                Şu çarpık ve birbiri ile çelişen yasalarla davalar nasıl görülür ve nasıl görülecek?

                Geçmiş Yüksek Mahkeme Başkanlarının acı acı dert yandığı husus buydu esasında. Şimdiki Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Şefik de o mealde mesaj veriyor.

                Hatta eski Yüksek Mahkeme Başkanlarından birisi, mahkemede o günlerde yüzlerce ceza ve hukuk davalarının uzun zaman bekleme sürecini yaşadığını dile getirmişti.  Tabii ki yargıçların yetersizliğine de atıfta bulunulmuştu o geçmiş adli yılın açılışında.

                Gerçekten mahkemeler ve yargıçlar için kapanmaz bir yaradır biriken dosyalar.

                Ülkenin demografik ve kültürel yapısı değiştikçe, suçlar da artmaya devam ediyor.  Bunun yanında suçluları barındıracak hapishanenin de yetersizliği ülkemiz için ayrı bir sorundur.

                Öyle görülüyor ki, bu kanunların iyileştirilmesi ve bu dava dosyalarının temizlenmesi için mahkemelerimizde “yetişememe açısından” mümkün değil.

                O halde temelde bunun çaresine bakmak lazım.

                Alacak-verecek davaları, cinayetler, darp ve hırsızlıklar aldı başını gidiyor.

                Peki soruyorum!

                Ne olacak bu memleketin hali?

                Şu anda zorluklar içinde görevlerini yapmaya çalışan yargı organları, aklımıza bir başka soruyu getiriyor.

                Adliye Sarayımız ne zaman yapılacak ve Kıbrıs Türkü, kendine yakışır bir ortama ne zaman kavuşturulacak?

                Halbuki şu anda bazı daireleri ve adli organları bünyesinde barındıran Mahkeme binaları, tam bir kültür sarayı ve müze olabilecek bir yapısal karaktere sahip.

                Yani  herşey bir yana, her adli yılın açılışlarında yine aynı sıkıntıların dile getirileceği aşikar.  Başka ne diyelim ki...  Adli yıl açılmış işte...