Kıbrıs Türkü’nün sanat dünyasına mühürünü basan ve arkasında derin izler bırakan “Küçük Aysel” de bu dünyadan göçtü gitti.  Allah rahmet eylesin.

            Ta çocukluğumdan hatırlıyorum Küçük Aysel’i.  Anımsadığım kadarı ile annesi Türkiyeliydi.  Babası da ünlü kemancı Asaf Bağdadi’ydi.  Kardeşi Erdinç Bağdadi ise, bizim ortaokul günlerimizde sınıf arkadaşımızdı. 

            Galiba bu aile, çocuklar küçükken dağılmıştı.  Baba Asaf Bağdadi Küçük Aysel’i, anne de oğul Erdinç’i almıştı. Erdinç uzun süre annesi ile Türkiye’de yaşadığı için şivesi tam bir İstanbul şivesiydi.  Onun muziplikleri hala anılarımdadır.  Bir keresinde müzik dersinde muziplik yapınca müzik hocası rahmetlik Kemal gündüz, kemanı başında kırmıştı.  O anları unutamıyorum hala.

            Ara ara kendisine takılırdık.

            “Kızkardeşim Küçük Aysel’in sesi bu kadar güzelken, senin neden böyledir?” diye.  Fakat çok sevdiğimiz bir sınıf arkadaşımızdı Erdinç de.

            Küçük Aysel’in hayatı, bir filme veya bir romana konu olacak kadar renkli, renkli olduğu kadar da heyecan ve keder vericiydi.

            Münür Nurettin Selçuk Kıbrıs’a konser vermeye geldiğinde ben henüz beş yaşındaydım.  Hatırlıyorum rahmetlik babam bizi Münür Nurettin’in Kristal Sineması’ndaki konserine götürmüştü.  Anımsadığım kadarı ile onunla birlikte Safiye Ayla da gelmişti.  İşte o konserlerde çıkarmışlardı Küçük Aysel’i sahneye.  Veya Münir Nurettin onu sahnede izlemişti.

            Onu sahnede izlerken sanki ünlü bir kadın uzun boylu bir ses sanatçısı küçülmüş ve adı da “Küçük Aysel” konmuş.  Sahne kostümü ve saç modeli, günün koşullarına göre yapılmış olsa da, bence o kostüm de, o saç modeli de ona çok büyük gelmişti.  Veya o kocaman ses, o elbiseye ve sahneye sığmıyordu.

            Bence bugüne kadar Kıbrıs Türkü’nün halktan yetişme Türk sanat müziğinin en büyük ses sanatçısı Küçük Aysel’dir.   Sahnede ve mikrofon karşısında öyle gırtlak nağmeleri yapar, öyle tiz seslere kadar nağmeler dökerdi ki, insanın nefesi kesilirdi onu dinlerken.  Klasik Türk müziğinden, fantazi müziğe ve halk türkülerine kadar herşey vardı repertuarında.

            Onu en son, 4’ncü Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın sanatçılar için verdiği kokteylinde görmüş ve uzun uzun sohbet etmiştik.  Hatta bir de hatıra resmi çekmiştik ama, maalesef o resmi elde edemedim.  Belki bir gün birileri o tür resimleri çıkarıp belge haline getirirse, o resme de rastlarım...

            Küçük Aysel, ünlü fıstıkçı Osman Gezer’le eşinin manevi kızları gibiydi.  Nerdeyse onlar beslemişlerdi kendini.  Bir anne baba gibi.  Veya  Osman Gezer’in eşi, (onun ismini de ben unuttum nedense), Küçük Aysel’in halasıydı.  Evleri de Kanlı mescit’in yanındaydı.

            Osman Gezerler’le rahmetlik Mehmet Amcamla Fatma yengem, çok yakın aile dostlarıydılar. Onlar da muhabbeti seven insanlardı.  Bazen amcamlara gittiğimde Küçük Aysel’i halası ve eniştesi ile orada görürdüm.

            Amcamın duvarında bir afiş vardı.  Küçük ama büyük bir ses sanatçısı Küçük Aysel’in unutulmaz afişi...

            Rahmetlik amcam resimlere ve bu tür afişlere çok meraklıydı.  Küçük Aysel, onlar için de bir evlattı.  Bütün dostlarının, aile akrabanın resimlerini de camlatıp duvarlara asardı.

            Afiş dedim de, aklıma köy gezilerimde bazı köy insanlarının duvarlarında onun eski konser resimlerini görürdüm.  Tıpkı Hasene Ilgaz’ın resimlerini sakladıkları gibi.

            Onu sahnede en son Yakın Doğu Üniversitesi’nin konser sahnesinde izlemiştim.  Almış olduğu yaşına rağmen, o salonu inim inim inletmişti moda şarkılarla. Nerdeyse salon yıkılacaktı alkıştan.  Sen ne büyük sanatçıydın be Aysel Abla...  Ne büyük sestin sen...

            Belki diyorum...  Belki BRT onun için bir belgesel hazırlar.  Öyle bir belgesel Kıbrıs Türkü’nün kültürel hayatında çok önemli yer tutacaktır diye düşünüyorum.  Bu gazete yazımı yazıp hazırlamıştım ki, evvelki akşam Küçük Aysel’in anısına, anneler günü münasebeti ile çekilmiş bir sahne konserini Genç TV’de gördüm ve büyük bir zevkle izledim.  O nedenle diyorum ki, belki BRT de onun için bir belgesel hazırlar.

            Bundan takriben 25 yıl kadar önce Saraönü’ne gelmişti, ikinci eşi İzzet’i görmeye.  Hani deriz ya, hayat insanı bir yerlere sürükler veya kader ağlarını örer diye...

            Küçük Aysel, anımsadığım kadarı ile iki evlilik yapmıştı.  İlk evliliğinden iki oğlu ve torunları var.  İlk eşiyle yollarını ayırınca yıllar sonra sırf bir hayat arkadaşı olsun diye taksici İzzet’le hayatını birleştirmişti.

            Taksici İzzet ona karşı, her zaman saygılıydı ve takdir duyguları ile doluydu.  Taksici İzzet bir gün bana onun bir CD’sini vermişti.  Günlerce onun o CD’sini arabada dinlemiştim.  Adeta beni çok eski zamanlara götürmüştü rahmetlik.

            Bir gün benden bir ricada bulunmuştu, oğlum Mustafa’nın göz kliniğine muayeneye geldiğinde.  Büyük maddi sıkıntılar içindeydi.

            “Ne olur bana bir maaş bağlat.  Ben yılların sanatçısı Küçük Aysel, bir sanatçı maaşı almayı hak etmedim mi?” sorusunu sormuştu.

            Öyle bir kalem ve öyle bir olanak yoktu esasında.  Ama yine de uğraşmıştım ona bir maaş bağlatmak için, ama başaramadım.  Beni her gördüğünde bana hep o maaşı sordu.

            Hayat ne kadar acımasızdır...

            Koskoca Münüf Nurettin Selçuk’un takdirlerine mazhar olmuş, İstanbul’a götürülüp ünlü bir ses sanatçısı yapılması istenmiş Küçük Aysel’i babası Asaaf Bağdadi yaşının küçük olması nedeniyle buna izin vermemişti.  Belki de Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Perihan Altındağ, veya Behiye Aksoy ekolünden gelme ünlü bir sanatçı olacaktı, şayet o kapıdan geçseydi.

            Küçük Aysel’in hayatını biraz da Fransızların ünlü ses sanatçısı, “Kaldırım Çiçeği” dedikleri Edith Piaf’a benzetirdim.  Onun sesi de müthişti ta küçük yaştan.  Edith Paif’la Küçük Aysel arasında bir farklılık vardı.  Edith Piaf tam bir fahişeydi, Küçük Aysel de tam bir hanımefendi ve onurlu bir kadındı.

            Kısacası yaşı küçük ama kendi ve sesi çok büyük bir sanatçı geldi geçti bu dünyadan...  Sevgili Küçük Aysel...

            Onun son yolcuğunda bulunamadım rahatsızlığım nedeniyle. Televizyondan izlediğim kadarı ile onu sevenleri takdir duyguları içinde o cenazede bulunmuş ve dualar okumuş.  Yani Küçük Aysel öyle kuru kuru girmedi o çukurun içine.  Hatta pandemi olmasaydı herhalde mahşeri bir kalabalık olurdu cenazesi.  Buna da şükür ki, insanlar onu unutmamışlar ve onu kendi şarkıları ile defnettiler.

            Kısacası kendi gitti, sesi kaldı gökkubbetinin altında ve kulaklarımızda.

            Allah’tan ona gani gani rahmet, yaslı ailesine ve Kıbrıs sanat dünyasına başsağlığı dilerim.

            Ah be Küçük Aysel, ah be güzel insan...  Seni çok arayacağız.