Amerika Ortadoğu’ya yerleştiği, sınırlarımızın dibine kadar gelip PKK-PYD terör örgütlerini desteklediği, FETÖ terör örgütü elebaşısına kucak açtığı yetmemiş gibi; şimdi de Rumlarla işbirliği yaparak Kıbrıs’a yerleşmenin peşindedir!
   Nasıl mı? 
   Geçtiğimiz Ağustos ayında Amerikan Ordusu Kara Kuvvetleri Komutanı General Mark Alexander Milley adaya gelerek Rum Milli Muhafız Ordusu Komutanıyla görüşmüş;  Amerikan kara, deniz ve hava kuvvetleri için adada kullanabilecekleri üs/ler istemişti. Tıpkı İngiltere’nin adadaki Agratur ve Dikelya üsleri gibi… 
  Rum yönetiminin bu talebe sıcak baktığı bilinmekte, sürecin oluşması için fırsat kollanmaktadır. Kaldı ki, Rum tarafının Fransa ve İsrail’le peş, peşe üs anlaşmaları yaptığı da bilinmektedir.
  ABD bugüne değin Ortadoğu’da gerçekleştirdiği tüm operasyonlarında birliklerinin lojistik desteği için Kıbrıs’taki İngiliz üslerini kullanmışken, neden şimdi adada üs talebinde bulunmuştur? Rumlar bu süper gücün adada olmasını neden istemektedir? 
   Bu soruların cevaplarına gelince;
   Adada eğer bir çözüm olacaksa; bu süreçte Amerikan dış politikasına göre ABD’de adada olmalı, Akdeniz’in bu stratejik bölgesine mutlaka yerleşmelidir. Çünkü geleceğin enerji havzası olarak görülen ada ve çevresindeki trilyonlarca metre küp doğal gazın/petrolün kullanımı ABD için çok önemlidir.
   Rumlar ise; adada taraflar arası müzakerelerin yeniden başlamasının öngörüldüğü 2019 yılı başından önce Amerika’ya vereceği üsler ile bu süper gücü yanına çekerek, müzakere masasında AB ile birlikte Türkiye’ye karşı yeni bir üstünlük daha sağlamanın peşindedir…
   Amerika eğer adada üs/ler elde ederse her zaman yaptığı gibi yerleştiği bölgelerde; ‘’parçala-böl-yönet‘’taktiğini uygulayacak; BM ve AB ülkeleriyle birlikte Türkiye’nin bir şekilde Kıbrıs’taki askeri gücünün gönderilmesi, ada üzerindeki garantörlük hakkının kaldırılması için yeni oyunların görünmez ama bilinir yüzü olacaktır!
   Amerika tarihinin hiçbir döneminde dünyanın enerji yataklarının bulunduğu bölgelerinde pay almaktan asla vazgeçmemiştir. Rum yönetiminin ABD’ye adada üs tahsisi edecek olması, bu kapitalist süper gücün böylesine önemli bir enerji havzasında bulunması açısından kaçırılmaz bir fırsattır. 
  Rum yönetimi de halen Akdeniz’de petrol arama anlaşması yaptığı şirketlerin son dönemde özellikle Amerikan kökenli olmasına dikkat ederek, bir taşla iki kuş vurmanın peşindedir. Çünkü Türkiye’nin daha önce yaptığı gibi Rum tarafının bu arayışlarına mani olmak amacıyla yapacağı askeri müdahalenin muhatabı Amerika olacağı için Türkiye’nin böyle bir müdahalede bulunmayı göze alamayacağı düşüncesiyle hem bu müdahalenin önü kesilmiş olacak, hem de kendileri için önemli olan enerji yataklarının kullanımı sağlanacaktır…
  1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası, adada yabancı ülkelere üs verilmesi için iki kurucu ortağın anlaşmasını bunun için de yasa çıkarılmasını gerektirmektedir. Ancak 1963’ten sonra adada gelişen olaylara, Türkiye’nin 1974 yılında yasal müdahalesiyle oluşan de-facto duruma bakıldığında, Kıbrıs’ta 1960 anayasasına göre kurulmuş yasal bir hükümet kalmamışken, Rumların tek taraflı olarak adada yabancı ülkelere üs vermelerine ne BM ses çıkarmakta, ne de İngiltere’nin sesi çıkmaktadır? Yunanistan zaten Rumların sırtını sıvazlamaktadır…
    Ama esas olarak bu gelişmeleri Türkiye nasıl karşılamaktadır?  Bu yönde Dışişlerimizden yapılan bir açıklama yoktur! Belli ki gerçekleşecek durumlar beklenmektedir. Ancak Amerika adada üs elde ettikten sonra yapılacak açıklama neye yarayacaktır? Kaldı ki Rumlar Fransa’ya ve İsrail’e adada üs verdiklerinde de sesimiz çıkmamıştır!
   Şu husus unutulmamalıdır! Amerika eğer adada üs elde edecek olursa, Rum tarafı bu süper gücü kendi menfaatleri için sonuna kadar kullanacak, 2004’ten bu yana her defasında sığındığı AB’ye ek bir de ABD’nin kanatları altına girecek, adayı ele geçirmek adına daha güçlü hareket edecektir…
 Bu gelişmeler yaşanırken;
   Rusya’nın ABD’nin adaya yerleşmesine sessiz kalacağı beklenmemelidir. Zaten Rus Dışişlerinden konuyla ilgili ilk açıklama gelmiş; ABD’nin adadaki üs pazarlığına kayıtsız kalmayacağı, böyle bir yerleşimin bölgesel sorunlara yol açacağı belirtilmiştir!
   Şurası bir gerçektir ki;  Kıbrıs’ta, Akdeniz’de gelişebilecek olaylar 2019 yılına damgasını vuracaktır!
    Bu arada 15 ay sonra KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. Kıbrıs Türk tarafının müzakerecisi Cumhurbaşkanı Sn. Akıncının bu kritik süreçte çözüm için yapacağı hamlelerin Türkiye’nin kırmızıçizgilerine göre olup, olmadığı da görülecektir! Ancak bugüne değin Türkiye’nin garantörlük hakkını, toprak paylaşımını masaya getiren, adadaki Türk askerinin gönderilecek olmasına sessiz kalan, birleşik Kıbrıs’a, Rum’un hak hukuk tanımaz isteklerine evet demeye hazır Sn. Akıncının atmış olduğu bu tavizkar adımlar, onun siyasi geleceğini de tüketmiştir. 
  KKTC’de siyaset arenasında yaşanan yeni gelişmelere bakıldığında;
 Türkiye ile sıcak ilişkiler içinde olan KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanı Sn. Kudret Özersay ile UBP’nin yeni genel başkanı Sn. Ersin Tatar; 2019 yılında Kıbrıs Türk tarafında öne çıkan liderler olacak, Kıbrıs Türk Halkı milli davamız etrafında daha çok kenetlenecektir.