Churchill’in, “demokrasi en iyi yönetim biçimi değil, kötülerin iyisidir” sözünü, mükemmel demokrasi diye bir şey olmadığını ve olamayacağını, demokrasinin hiçbir zaman kemale ermeden demokratikleşme sürecinin sonsuza dek süreceğini, demokrasiye ulaşmak için her zaman yapılabilecek bir şeyler bulunabileceğine inananlardan olduğumu bu sütunda sıkça dile getirmekteyim. Demokratikleşmenin bir yönü de, demokratik anlayışın değişmesidir. “Öteki”ni öteki olmaktan çıkarabilme; farklılığı/azınlığı sindirebilme, dahası yeğleyebilme anlayışının yerleşmesi de önemli “demokratikleşme” aşamalarıdır ki bu tip demokratikleşme, yasa anayasa yapma yöntemleriyle gerçekleşmez. Bunda önemli olan, insanların beyinlerinin değişmesidir. Bizdeki, demokratikleşme ve sivilleşme tartışmalarının özü de aslında budur. Örnek olarak, Kıbrıs Türk Halkı’nın kadınları seçmeme yönündeki eğilimi, demokratikleşme yönünde ciddi bir takozdur. Aslında bu eğilim, yalnız Kıbrıs Türkleri’ne özgü değil, evrenseldir. Demokratikleşme sürecinin en ileri aşamasında olan Avrupa / İskandinavya ülkelerinde bile, “kadınları seçmeme eğilimi,” ancak yasalarla kadınlara (adı konmadan) olumlu ayrıcalık tanınmasıyla frenlenebildi. Adı konmadan diyorum, çünkü “iki cinsten birisi” denilerek, aslında kadınlar için yapılan olumlu ayrımcılık her iki cins için yapılmış oldu. 

“KENDİNE ÖZGÜ” 
KOŞULLARDA, “ÖZGÜN” 
ABD DEMOKRASİSİ

ABD’nin demokratikleşme süreci, “kendine özgü” koşullarda, “kendi sistemi” içinde ve “kendi kuralları”yla, büyük oranda bireyselliğin rotasında gelişti. ABD Anayasası, dünyanın en eski yazılı anayasasıdır. Bu anayasa çok değişmedi. Değişmediği halde, anlayışın değişmesi; “öteki”nin “öteki”likten çıkarılması; değişmeyen anayasal kuralların farklı yorumlanması gibi yöntemlerle demokratikleşti. 
Bu yöntemler, en çok “eşitlik” ilkesinde uygulandı. ABD Anayası’nın “eşitlik” kuralı, başta nasıl yazıldı ise öyle kaldı, değişmedi. Irk ayrımı bile, “eşit fakat ayrı” yorumu yapılarak anayasanın eşitlik ilkesine uygun sayıldı. Bugün gelinen aşamada “ırk ayrımı” kesin olarak yasaklanırken de aynı eşitlik ilkesine dayanıldı. ABD politikalarını, hele şimdiki başkan Tramp’ı kesinlikle benimsemem. Buna karşı ABD demokrasisi ve seçimleri, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olduğum yıllardan beri ilgimi çeker. Yazılarımda Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki “Karşılaştırmalı Devlet Yönetimi” dersinin hocası Amerikalı profesör  Alfred Vernon’dan  çokça söz ediyorum. İlginç bir rastlantı olarak, bu dersimizin zamanı,  ABD’deki 1960 başkanlık seçimi ile çakıştığından, Hocamız Amerikan Devlet Yönetimi’ni anlatırken, oradaki başkanlık seçimi sürecini de, değerlendiriyordu.     John Kennedy başkanlığa adaydı ve hocamız, Kennedy’nin başkanlığını heyecanla karşılamıştı. Bir Katolik olarak Kennedy’nin başkan seçilmesinin ABD demokrasisinde önemli bir aşama olacağını, bir gün ABD’ye bir zenci başkan seçilmesinin demokrasi için önemini vurgulardı.        
Katolik John Kennedy’nin ABD’ye başkan seçilmesinden onca yıl geçtikten sonra, zenci Barrak Obama da ABD başkanı oldu. Buna karşı Bir kadının/Hilary Clinton’un ABD’ye başkan seçilmesi mümkün olmadı. Üstelik Tramp gibi bir adayla yarıştığı halde! Oysa ABD’deki demokratikleşme süreci, daha uç, çok daha uç örnekler olarak, bir Latin asıllının, bir Kızılderili’nin, bir Müslüman’ın ya da sıra ile hepsinin ABD başkanı seçilmesi sonucu yaratabilmeli! Çünkü ABD’e gelişen demokratik anlayış, evrensel demokratikleşme sürecine varsayılandan daha çok katkı yapıyor. Hatta bu katkının, demokrasi konusunda önder sayılan başka ülkelerden, örneğin İskandinav ülkelerinden ya da çağdaş demokrasinin beşiği İngiltere’den de çok etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Üstelik bunlar hayal olarak kaldığı sürece, ABD demokrasisinin kemale ermesi de hayal olur. Kaldı ki Amerikan demokrasisi yalnız kadın, Latin, Kızılderili, Müslüman bir başkanla da kemale ermez; çünkü ABD demokrasinin başka özlü sorunları ve eksiklikleri de var.

BİRÇOK İLKLERİN 
YAŞANDIĞI ABD SEÇİMİ

Medya haberlerinde bu seçimlerden ara seçim olarak söz edildi ama bu yanlıştır. ABD’de ara seçim yok çünkü! Bu seçimlerin geneldeki sonuçları bir yana, benim ilgimi “ilkler” çekti. Bu bağlamda:
•Kongre'ye seçilenler arasında ilk kez Müslümanlar, kadınlar ve Amerikan yerlileri de yer aldı. Rashida Tlaib ve Ilhan Omar, Kongre'ye seçilen ilk Müslüman kadınlar oldu.
•29 yaşındaki Alexandria Ocasio-Cortez New York'tan Temsilciler Meclisi'ne girmeye hak kazandı ve böylece Kongre'ye seçilen en genç kadın oldu.
•Kongre'ye ayrıca ilk kez Amerikan yerlileri de girdi. New Mexico'dan Deb Haaland ve Kansas'tan Sharice Davids, yarıştıkları bölgelerde seçimleri kazandı.
•Davids ayrıca Kansas eyaletinden seçilen ilk lezbiyen Kongre üyesi oldu.
•Colorado eyaletinden seçime giren Jared Polis ise ABD'nin ilk eşcinsel valisi oldu.
•Tennessee eyaletinden ilk kez bir kadın senatör; Maine eyaletinde de ilk kez kadın bir vali seçildi.
Bu arada ABD'deki bu seçimlerde rekor sayıda kadın yarıştı ve beklenenden fazla kadın aday da Kongre'ye girmeyi başardı. 
Aslında bunlar, “öteki”ni öteki olmaktan çıkarabilme; farklılığı/azınlığı sindirebilme, dahası yeğleyebilme anlayışının yerleşmesinin önemli “demokratikleşme” aşamaları olduğu kabul edilirse;  -ki ben öyle kabul ediyorum-  son ABD seçimleri, bu bağlamda mutluluk kırıntıları olarak kabul edilebilir.

DARISI BAŞIMIZA
Demokrasi denince harmanlara sığmayız ama olsun! Demokrasinin yaygınlaşması ve özellikle ilkler ve “öteki”lerin ABD Kongresi’ne girmesi bağlamında darısı başımıza diyoruz. 
Gerçi biz yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türkler’e bile, anayasada yer alan seçme ve seçilme haklarını kullandırmıyoruz ya! 
Meclis’e yeterli sayıda kadın sokamıyoruz ya!
Meclis’e yalnızca “entelleri” sokabiliyoruz ya! 
Ha, sahi! Biz kaç seçimdir kapıyı açmaya çalışmalarına karşın, bir engelliyi de Meclis’e sokamadık. 
Ama yine de darısı başımıza! 
Demokrasinin en iyi yönetim biçimi değil, kötülerin iyisi olduğunu; mükemmel demokrasi diye bir şey olmadığını ve olamayacağını; demokrasinin hiçbir zaman kemale ermeden demokratikleşme sürecinin sonsuza dek süreceğini; demokrasiye ulaşmak için her zaman yapılabilecek bir şeyler olduğunu kulağımıza küpe yaparak!