İnce Memed’i yazıldığı dilde okumak bir başkadır. Kim isterse tercüme etsin, türkçedeki hazzı ve derinliği bir başka lisanda yakalamak olası değildir.
Türkçe lisanının en önde gelen dil ustalarından biri olan Yaşar Kemal’i türkçe okumaktan alınabilecek keyfin doruk noktası da türkçenin ana lisanı olmasıdır insanın.
Evet Şekspir, soneleri, oyunları en çok tercüme edilen yazar / şairdir ve fakat Şekspir’deki inceliği, ana lisanı ingilizce olanlar kadar anlıyabilmek ne bir alman, ne bir türk,yunan fransız için olası değildir.
Çıkar Can Yücel diye bir başka usta ve ‘to be or not to be’ yi,  ‘ bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin’ diye türkçeleştirir, bunu da türkçenin ve şiirin inceliğine vakıf olanlar anlayabilir ancak. Kaç ingiliz edebiyatçısı ‘ bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin’ diye tercüme edebilir bunu ya da kaç ingiliz bu deyişin ‘ to be or not to be’ nin türkçesi olduğunu anlayabilir.
Baksanıza İnce Memed romanını ‘ My Hawk Mehmed’ ismi ile tercüme ettiler.
Atmacam Mehmet mi dediniz . Kalsın. İstemem.
İnsanlaşma sürecinin temel dayanağı ana lisanıdır insanın, evet  fransızı almandan ayıran en önemli şey lisanı ve lisanın üzerine inşa edilen kültürdür.
Hiçbir ingiliz veya macar bir of çekerek dağları yıkamaz, bir of ile dağ yıkacak güç türkçeye mahsusdur.
Ve eminim ki, örneğin ;  denizci bir kültür olarak öne çıkan portekizliler bir ses ile dev gibi dalgaları kolaylıkla aşılır.
Bozkırda yaşayan insanların lisanlarındaki nüanslar ile Alp ya da And dağlarını yurt bilmiş insanların lisanlarındaki incelikler aynı olabilir mi hiç.
Kara iklimlerinde yaşayanlar da çorba içer deniz iklimlerinde yaşayanlar da, Eskimo lar fok çorbası içerken, anadolu insanları tarhana bulgur ve japonlar da balık çorbası içer.
Damaktaki bu fark lisanda fersah fersahdır.
İnsanı insan yapan şeylerin başında lisanı ve onu kullanmaktaki başarısı gelir.
Taa binlerce yıl öteden süzülüp gelen ingilizce, ingilizlerin ingiliz olmasında kral bilmem kaçıncı George’dan çok daha etkili olmuştur.Tıpkı Yunus Emre’nin Karacaoğlan’ın, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet’in yüreğimizde bıraktıkları engin ve derin türkçenin türklerin türkleşmesinde olduğu gibi.
Süleyman Uluçamgil şiirlerinin Kıbrıs türklerinin kendileri olmasındaki, kendi ulusal topluluklarından bir halk, bir devlet yaratmasındaki payı, meclisteki bütün partilerden daha fazladır.
Hazır bir önceki paragrafta Nazım Hikmet’ten söz etmişken ve onun entellerimiz tarafından çok sevilip ama fakat hakkınca anlaşılamamış olmasından hareketle, yine entellerimizin diline pelesenk olan, ‘ yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine’ diyelim, belki az düşününce tek ve hür ve kardeşçe üzerinde kafa yorulur.
Ne demişti daha 1965 yılında Orbay Deliceırmak ‘ türktük, insan oluşumuzdan sonra’ demişti.
Keyfini yaşıyorum türkçenin.
Ana lisanınızın keyfini çıkarın