Pandemi öncesindeki hayatımız ve anılarımız, gerçekten bir nebze olsun bize mutluluk vermektedir.  O mutluluğu tadabilmek ve bu acı günleri unutabilmek için mutlaka anılarınızı düşünün ve anılarınızla buluşun.

            Koskoca bir acı dolu yılı geride bıraktık.  Hatta  2021 bile ihtiyarlamaya başladı.  Bu tarihe kimler ulaşabildi, kimler ulaşamadı...  Veya herşey bir yana, çocukluk günlerinize dönünüz.  O yokluklar içindeki hayatınızı hatırlayınız...

            Herhalde yaşı 70’in üzerinde olan insanlar geçmişi ile buluştuğunda hem mutlu olacak, hem de bir nebze olsun kederlenecek.

            Eski zamanlarda gazinolar filan yoktu.  Sadece birkaç eğlence mekanı vardı.  Şu anda aklıma gelen ilk yer, Çağlayan Bar ve orada yapılan atraksiyonlar.  Bir de Rumların Şantekler gece kulübü vardı.

            Biz Türklerde yetinebileceğimiz fakir sofralarımızın eğlence kültürü bir başkaydı diyebilirim.  Öyle anımsıyorum...  Ne kaloriferler, ne gazlı sobalar, ne de elektrikle çalışan ısınma araçları vardı.  Ne de lüks hayatımız...

            Rahmetlik babam kömürleri yakıp mangala koyar, o mangalın üstüne de kestaneleri oturturdu.  Külde pişen zeytinin bile tadı başkaydı.  Veya şişe dizilmiş hellimlerle zeytinler, hani biz Kıbrıslıların dediği “gabiran ekmek”li sofalarımız ve daha da nice yaşanmışlıklarımız...

            Eski zamanlardan kalan bir adettir yılbaşı gecesi hindi, yani bizim Kıbrıs ağzında alina pişirmek.  O yılbaşı gecelerinde hep içi fıstıklı pilavla doldurulmuş hindi gelirdi soframıza.  Bahçemizdeki çamdan dökülen fıstıkları bir güzel kırar, sonra da anacığım pilava koyardı onları.  Tabii ki bir de fıstıklar simit helvasının üzerine de dizilirlerdi.

            Evvelden kaç evde radyo vardı?  Parmakla sayılacak kadar azdı evlerdeki radyolar.  Bazı aileler, gramofonlarına Münir Nurettin’le Müzeyyen Senar’ın ve Safiye Ayla’nın plaklarını koyarlardı.  Komşu evlerden gelen o şarkılar hala belleğimdedir.

            Hani şimdi “çevre çevre” diye yırtınırız ya...  O eski günlerde millet dağların yolunu tutardı yılbaşı ağacını süslemek için. Kimii Girne’nin Beşparmak Dağlarına, kimisi de Trodos Dağlarına giderdi. O zamanlar Beşparmaklar şimdiki gibi oyuk oyuk değildi. Esasında yeni yıl ağacını süslemek, bize Hristiyanlardan geçen bir adettir. Bizler Noel’i kutlamayız ama yeni yılın gelişini kutlarız. Millet o güzelim çam ağçlarını kökünden kesip evlerinin en gözde yerine koyup, ağacı süslerdi.

            Tabii ki karma bir hayatın içinde olduğumuz için, Rum komşularımızla da ilişkilerimiz vardı.  Sanırım onlar Noel’le yeni yılı bizlerden daha görkemli ve daha eğlenceli kutlarlardı.

            Stella diye bir Rum komşumuz vardı.  Nerdeyse annemle Stella iki kızkardeş gibiydiler. Sabah kahvelerini birlikte içerlerdi her gün. Annem mükemmel Rumcası ile Stella ile çene çalarlar, şakalaşırlardı. Yeni yıl için Rumlar türlü tatlılar ve pilavulanar yapıp konu komşuya dağıtırlardı.  Anımsadığım kadarı ile bizde en revaçta olan yılbaşı tatlısı veya yiyeceği, “gollifa” idi. 

            Bir gün evvelden susamlar nemlendirilir, buğday da öyle, üzümler, bademler ve daha nice çerezler gollifanın içine konurdu.  O gollifaları yemek de ayrı bir zevkti.

            Bazen düşünüyorum, Türkiye gazetelerinde yanmamış kömürden hayatını kaybeden insanların haberleri olur.  Bizler her gece yaktığımız o mangaldaki kömürle nasıl yaşamışız uzun zaman?

            Bir başka şey daha geldi şu an aklıma...

            Rahmetli annem kitapçıdan bir sürü şans oyunlarını alır, patlatılacakları tam yılbaşı gecesi patlatırdık.  Kızmabirader, domino, kağıt ve nice iskambil kağıt oyunları gecelerimizin renkleriydi.  Bütçemizin yettiği nispette çocuklara hediyeler alınırdı.

            Mesela bir kalburun içine dökülen fındık, badem, bütün ev halkı arasında paylaşılırdı.  O paylaşımdan sonra “tek mi, çift mi?” oyunu başlardı.  Bir de yüzük oyunu vardı. Süslü çam ağacımızı zenginleştirmek için ağabeyimle canımızı yerdik.  Hatta sigaraların parlak kağıtlarından kozalakları sarar, ağacımıza asardık.

            Geçmişle şu anda içinde yaşadığımız çağı düşündüğümde, herhalde şimdiki neslin daha şanslıdır derim.  Kıbrıs insanın hayatına ne zaman girmiş televizyon?  Anımsadığım kadarı ile Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra.

            Toplumsal kavgalar başlayınca annemin komşusu Stella, başlardı homurdanmaya.

            “Bizimkiler deli oldular.  Durduk yerde adada huzursuzluk yaratmaya çalışıyorlar.  İlle de tutturdular ENOSİS, ENOSİS diye.  Sanki başları göğe değecek ENOSİS olunca.  Bak ne güzel bizler iki kızkardeş gibi bir yaşam sürüyoruz komşuluk ve dostluklarımızla.”

            Mantıklı ve aklı başındaki Rumlar hep böyle düşümüşler ve isyan etmişlerdir.  Fakat sonra öğreniyoruz... Meğer Stella’nın iki oğlu da EOKA’cıymış.  Ne tuhaf bir durumdu...  Anne Rumların “ulusal dava” dedikleri ENOSİS macerasına karşı çıkarken, oğulları o kavganın içinde oluyor.  Neticede Stellalar diğer Rumlar gibi onlar da Türk mahallesinden taşınmışlardı.

            İngiliz döneminde yeni yılda tertiplenen meydan eğlenceleri bayağı müthişti.  Redingotlu İngiliz askerleri Girne Kapısı’nda bando eşliğinde gösteri yaparlarken, havaya attıkları maytaplar görmeye değerdi.  Halen Türkiye Büyükelçiliği binası ile AKM’nin bulunduğu ada, eski Türk mezarlığıydı.  O mezarlığın içinde kocaman kaktüsler ve devasa okaliptüs ağaçları vardı.

            Öyle bir maytap gecesinde mezarlıktaki ağaçlar tutuşmuş, sonra o mezarlık yangınını itfaiye söndürmüştü.

            O günlerde hayatımızda tren de vardı.  Herhalde yeni yılın en cazip eğlencesi, trenle at koşularına gitmekti.

            Hala anılarımla buluşuyor, onlarla konuşuyorum.

            Şimdi hayatımızda herşey var ama, o günlerin tadı bir başkaydı, nemelazım.

            Ben anılarımla buluştum... ya siz...  Herhlade sizleri bir yerlere sürüklemişimdir anılarla buluşma anlamında.  Bir yerde stresli ortamdan bir nebze olsun çıkmanın çarelerini arıyoruz hepimiz de.

            O bakımdan bunları düşünerek geleceğin tesellisini arıyoruz, anlayacağınız...

            Dünyadaki bütün olumsuzlukları kafanızdan ve hayatınızdan fıtlatıp atar ve geçmişinizle anılarınızı düşünürseniz, bir nebze olsun mutlu olabilirsiniz herhalde.

            Yine de hayat güzeldir.  Hayata pozitif bakarak hayattan zevk almaya çalışın sizler de, benim gibi...  Hobilerinizle uğraşın.  Sevdiğiniz şeyleri yapın.  Sağlığından çok emin olduğunuz birkaç dostunuzla görüşün.  Ama unutmayınız.  Hayat öyle sanıldığı kadar uzun değildir.