Malum dün, “Anneler Günü”ydü.  Zaman zaman  Sevgiyle özlemlerin kesiştiği veya buluştuğu yerde, ılık ılık içimize bir ırmak gibi akan annenin sevgisini, yoksunluklar içinde şefkat ve derin heyecanlar yaratan o gücü arar oluruz...  Gazetemiz VATAN Pazar günleri yayınlanmadığı için ancak bugün birkaç söz etmek istedim anneler için.

            Nedense böyle günlerde bir keder dolar içime.  Yıllar önce bu dünyadan çekip giden ama, hep bizimle olan annemi unutmam mümkün değil.  Öylesine dolar taşarım böyle günlerde. Bir de annesiz büyüyen o zavallı çocukların içlerindeki büyük kavgayı düşünür ve “böyle bir günü neden var ettiler?” sorusunu sorarım.

            Unutmayın!  Hayat öyle sanıldığı kadar uzun bir yol değildir.  Bir anda o uzun sandığımız ama birdenbire önümüzde bir jilet gibi kesilen o yol bitivermiş.  İşte o uzun yolun akışında hayatı paylaştığımız pek çok değerler ve sevdiklerimiz vardır.  Bir an gelir, sevmekle ölmek arasında bir yerde gel-gitleri yaşarız.

            Hangimizin hayatında zor anlar ve zamanlar olmadı ki... Herkesin hayatında bir zor zaman, bir acı ve keder dolu zaman olmuştur.  İşte o zor zamanlarda uzaktan bir ses gelir sanki kulaklarımıza. 

Bir de ılık ılık esen o rüzgarda annemizin mis gibi kokusu, şevkat dolu yüreğinin ateşi ve bitimsiz sevgi yağmuru...

            “Ah anacığım, ah!” diyesimiz gelir zaman zaman.  Onun ölüm gününde, mübaret günlerin bize hatırlattığı o anlamlı zamanlarda mezarına gidip bir buket çiçeği soğuk mezar taşlarına bıraktığımda, “bu taşların altına girecek insan mıydın sen anacığım?” derim.

            İşte hayatın gerçekleri orada, o soğuk mezar taşlarının altında var olandır.  Eşitlik kavramının o görkemli mezarlar altında bir anlam kazandığını anlarız.  “Görkemli mezarlar” derim de, yine de “demokrasi” kelimesi ile “eşitlik kavramını” benzerlik içinde kafamda şekillendiririm.

            İnsanlar durmadan didinir durur bu dünyada iyi yaşamak ve var olmak için.  Kimi insan anasının karnından Harun gibi zengin doğar, mutsuz ölür.  Kimi insan fakir doğar ama mutlu ölür.   Gerçekte zengin doğanlar pek yokluk çekmezler.  Fakat fakir doğanlar, hep karın tokluğuna bir hayatı paylaşırlar çocuklarıyla.  Mutluluk ve mutsuzluk ayrı bir şeydir.  Kesinlikle mutluluğu parayla satın alamazsınız.  Görkemli binalarda ve malikanelerde hayat süren bütün insanların mutlu olduğun mu sanırsınız.  Onlarla fakirin arasında sadece bir sınıfsal farklılık vardır.  Bir kulübede veya köhne bir evde fakirlikle cebelleşen nice insan vardır ki, evlatları ve bütün çevresi ile mutlu yaşarlar.

Bazen şu soruyu sorarım!

Bu dünyada neyi paylaşamıyoruz ki...

            Siz bana mutluluğun resmini çizebilir misiniz?  Yüreğimin tablosunu yapabilir misiniz sevginin tuvalinde?  Onu soruyorum!  Hayatın fırçasını renkleri o anlamlı tabloya sürebilir ve bir gökkuşağı kadar derin renkleri yaratabilir misiniz?

            Gökkuşağının renklerini kafamdan geçirdiğimde, toplumda bir yerlere gelmenin erdeminde o fırçayı tutan ve anlamlı resimler yapan elin anneme ait olduğunu düşünürüm.

            Bazen yağmurlar ve rüzgarlar pencerelerimizde, o yokluk zamanlarımızda ıslık çaldığında, “güçlü olacaksınız” derdi rahmetli annem.  “İnsanları seveceksiniz” derdi.  “Paranın esiri olmayacaksınız” derdi hatta.  O, fakir bir anneydi ama yüreği hep zengindi.  Daha daha anlamlı sözler söylerdi o yağmurlu gecelerde ve günlerde.  Sanırım yürek zenginliği her şeyden önemlidir.

            Ben de çocuklarıma ve torunlarıma aynı şeyleri söylüyorum, insanlık adına:

            “Güçlü olacaksınız!”

            “Yardımsever olacak ve insanları seveceksiniz!”

            “Kesinlikle paranın esiri olmayacaksınız!”

            Hala düşünüyorum o İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yokluk yıllarımızı.  O günleri yaşamayanlar anlayamazlar.  Bilgi ve teknoloji çağının o enginliğinde  büyük zenginliklerin içinde olanlar da anlayamazlar çektiklerimizi.  Yorgun yıllara kilitlenmiş umutlarda, umut aramanın zorluklarının ne olduğunu da bilemezler.

            Okul zamanı geldi mi, yumak yumak yünleri alır ve yorgun parmakları ile bizlere kazak örmeye başlardı, rahmeli annem.  Eskiyen veya küçülen kazakları da söker, sonra bize daha büyük beden kazaklar örerdi.  Eskiyen çoraplarından yatak önlerimize kebap şişleriyle kilimler bile örerdi.  Yani insan hayatında her şeyin bir karşılığı olduğunu, atılması gerektiğini sandığımız malzemelerin bile “yaratıcılık” güdüleri bir işe yaradığını anlatırdı bize. Onun heyecanları içinde tutumlu olmanın faziletini ve gelişmişliğini öğretirdi hatta.  Hatta bize “Eski defterlerinizi atmayınız.  Onların boş sayfaları bir gün size lazım olabilir” derdi.

            Şu anda içinde yaşadığımız çağın bir gereği olarak “dönüşüm” programları altında pek çok atığın tekrar hayatımıza kazandırılması gerçekleşiyor.  Demek insanoğlu istedikten sonra kendine yeni umutlar ve yeni olanaklar yaratabilirlermiş.  Annemin “dönüşüm stratejisi” yokluktan gelen bir şey olsa gerek.  Ama şimdi “varlıktan” gelen bir şeydir herhalde.  Müsriflikten ve savurganlıktan...

            Hep bunlar geçti kafamdan bu “Anneler Günü”nde.  İşte o soğuk mezar taşlarının önünde durduğumda onu görür gibi olurum o rüzgarların esişinde, rüzgarla kulaklarıma dolan “yavrum” deyişini duyarım.  Bir de çok sevdiği “Her yer karanlık” şarkısını...

            Genellikle büyük memleketlerin ve büyük kentlerin gazetelerinde görürüz cami avlusuna bırakılan elmas gibi yavruların kundaktaki görüntülerini.  “Ne kadar vicdansız anaymış o ana” sorusunu sorar oluruz.   Televizyonlardaki sosyal içerikli programlarda, yıllar önce cami avlusuna bırakılan veya besleme verilen çocukların anneleri ile buluşması dramatik sahneler içeriyor.

            İşte o hayat gerçeklerinde acılarla yaşamayı öğrenen anneler, ne kadar yüce insanlardır... Vefanın ve erdemin zenginliğinde kendi çocukları için büyük bir hayat kavgası veren annenin heykelini dikerim ben.  Cami avlusuna yavrusunu bırakan annenin değil, soğuk gecelerde üstümü örten, sıcacık yüreğindeki sevgiyi yüreğime akıtan ve bir “özveri abidesi” olan annenin heykelini.

            Hayatta olan bütün annelerin ellerini öpmek isterim böyle anlamlı bir günde.  Hayatta olmayanlara da Allah’tan gani gani rahmetler diler, yattıkları mekanın cennet olmasını dilerim.

            Annelerimize kutlu olsun bu anlamlı gün...