Ülkenin ekonomik yapısında hiç şüphe yok ki sanayi ve üretimin çok büyük rolü vardır.  Özellikle büyük işletmelerin idamesinde zaman zaman ara eleman açığımız olmaktadır.

                “Ara eleman” dediğimz ne, ona bakalım...

                Ara eleman, meslek okullarından çıkmış ve mükemmel eğitim almış kişilere deniyor.  Melek eğitimi alan gençleri yönlendirmek lazım.  Hatta gelecekte çok büyük umutlar veren bu alandaki gençleri çok sağlam tutmaları ve işletmecilerin onlara sahip çıkarak o boşluğu doldurmaları gerek..

                Usta-kalfa-çırak üçleminde işletmelerin fonksiyonel olarak oluşturdukları eleman ve kadro teşkili, şayet takdir görür ve teşvik edilirse, onların başarmayacakları iş yoktur bana göre.

                Meslek okullarına girenler, genellikle hayata atılmayı ve kendilerine yeni bir yol açmayı hedefleyen gençlerdir.

                Mesela Kıbrıs Türkü’nün ilk “Sanat Okulu” Mücahitler Parkı’nın karşısındaki okuldu.  Öğretmenleri de yine meslekten olan hocalardı.  Örneğin tornocu olacak olan torno bölümüne girerlerdi. İnşaatçılar ise mimari çizim ve inşaat işlerini tercih ederlerdi.

                Kimi insan sanat okuluna giden çocukları şöyle yorumlarlardı:

                “Normal lisede başarılı olamayanlar bu okulu tercih ederler.”

                Bu çok yanlış bir tanımlamadır bana göre.  Bu okuldan mezun olup da iş dünyasında çok büyük başarılara imza atan ne kadar çok genç vardır.  O bakımdan bu okullara gidenleri küçümsememek gerek.

                O zaman bir soru sormak lazım!

                Bazı öğrenciler dört yıllık üniversite eğitimi yerine, iki yıllık eğitimi tercih ederler.  Neden?  Hayata erken atılıp, para kazanmak için.  Halbuki meslek liselerinden mezun olanlar, pratik bilgilerle donatıldıkları için daha başarılı olurlar.

                Özellikle inşaat sektöründe bayağı büyük başarılara imza atmış nice değerlerimiz vardır.  Okul çıkışında zaten hocalar referans olarak başarılı öğrencileri önemli iş adamlarına önerirler ve o iş adamlarının yanında gayet güzel yetişirler.   Yetiştikten sonra de ya yap-sat işine girerler, ya da bireysel inşaatlar alarak şahane binalar yaparlar.

                Torno ve tekstil işlerinde de durum aynıdır.  Onun dışında marangozluk veya möblecilik de yeni gençlere, “ara eleman” açısından büyük kapılar açar.

                “Ara eleman” durumunu, daha net olarak turizm sektöründe görebiliriz.  Geçmişte Girne’de OTEM diye bir Otelcilik okulumuz vardı.  Bu okulun tam olarak faaliyette olduğunu söyleyemem.  Lakin üniversitelerin iki yıllık eğitim almış gençleri, beş yıldızlı otellerde tatbiki eğitim alarak kendilerini bayağı yetiştirip, gerçek anlamda “ara eleman” açığını kapatıyorlar.

                Hem akademik, hem de pratik eğitim gören bu tür elemanların mükemmel yetiştiklerini söyleyebiliriz. Bugün televizyonlarda gastronomi ve mutfak kültürü üzerine pek çok programlar ve yarışmalar yapılmaktadır.  Bu tür programlara olan ilginin hayli artması demek, artık insanların gerçek anlamda kendilerine iyi bir ekmek kapısı araladığını göstermesi demektir.

                Beş yıldızlı otellerin şefleri ne kadar maaş alarılar hiç düşündünüz mü?  Koskoca beş yıldızlı otelde kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri, salatalar, tatlılar ve özel günler için hazırlanmış menüler, çok büyük beceri ve deneyim ister.  Özellikle yüksek sezonda görev yapan şefler, gerçekten parmakla gösterilecek kadar az ve

                DPÖ ile Eğitim Bakanlığının işbirliği ile üniversitelerden mezun olan öğrenci sayısının son üç yılda ihtiyaç fazlası mezun sayhısının 14-15 bin civarında olduğu görüldü.  Ünivesiteyi bitiren gençler, mutlaka kendilerini hükümet kapısında bulmak isterler.  Şayet o kapıyı aralayamazlarsa, kesinlikle “ara eleman” bağlamında bir işe girişme cesaret ve isteği göstermezler.

                Bu kadar üniversite mezunu hayata nasıl tutunacaklar?  Hayatta nasıl para kazanacaklar?

                Bazı üniversite mezunları vardır ki, bazı büyük işletmelerin ambarlarında stok sayımcılığı yapıyorlar.  Kendi brançlarında iş bulamayınca, çareyi birisinin yanında çalışmakta buluyorlar.

                Bazen mehkeme binalarının önünden geçerken yüzlerce genç hukukçu ile karşılaşıyorum.  Ve bazılarına da takılıyorum.

                “Sizler, bu siyah cüppelerinizle adeta kutuplardan gelmiş penguinlere benziyorsunuz.”

                Bu sözlerime gülüp geçiyorlar.  Benim söylemek istediğim şey, yer yıl üniversiteler Hukuk Fakültesinden dünya kadar avukat veya hukukçunun  mezun olmasıdır.  Kaldı ki, bu gençler yarın olası bir anlaşmada çok büyük sıkıntı çekecekler. Hem lisan bakımından, ham de hukuk sistemi açısından.

                Bu gençlerin kaçı barınabilecek hukuk alanında?  Belki birkaçı.  Onların da elinden tutan piyasanın dişli avukatları olunca, belki kendilerine davalarda bir başarı elde edebilirler.

                Tabii ki avukatlık meseleği de kıvrak bir zeka gerektirir.

                Yani söylemek istediğim şudur:

                “Mutlaka memlekette bir eğitim ve eleman yetiştirme planlaması yapılmalıdır.”

                O nedenle ara elemanları es geçiyor ve ada dışından gelen vasıfsız elemanlarla işler idare ediliyor.

                Biz neden kendi yetişmiş ara elemanlarımıza ekmek kapısı açmayalım.  Bu görev belki de Çalışma Bakanı ile Eğitim Bakanına düşüyor.

                Daha ne diyelim ki?

                “Ara ememan açığımız” yani...