Geçenlerde Hürriyet Gazetesi’nde ilginç bir haber vardı... Suudi Emir’nin 4 karısı ve bir sürü çocuğu ile Abant’ta bir otel kapattığını, yemeklerini otel avlusuna kurulan büyük bir çadırda yediklerini, tüm hizmetleri de kadın elemanların yaptıklarını yazıyordu gazete. Yani anlayacağınız Kraliyet ailesinden olan Emir Khalid Bin Seaidan, bütün ailesini gözlerden uzak tutmuş.
Bugünlerde İstanbul’a, Marmaris’e, Antalya veya diğer tatil beldelerine gitseniz, pek çok Arap insanını görürsünüz. Sokaklar, çarşılar, pazarlar ve oteller, bir sürü kara çarşaflı Arap kadınları ile dolar taşar. Zaman zaman da o Arap aile eşlerini “çador” dedikleri kara çarşaf ve peçelerle de görmeniz mümkün.
Türkiye turizmi Arap turistelerden nasibini bayağı alıyor. Çok büyük paralar harcar zengin Araplar. Adeta parayı su gibi döküp güzel günler ve saatler geçirirler.
Şayet para anlamında olaya bakacak olursak, çok büyük mali potansiyeldir Arap turistler. Ülke görüntüsünü ve sosyal hayatı menfi yönde etkileseler de, mesele paradır iş insanı için. Kabul etsek de, etmesek de Arapların yaşantısı budur.
Bir zamanlar ilk kez Salamis Bay Otel’de bir bungalow kiralamıştık ve ailece bir on beş günlük tatili dolu dolu yaşamıştık. Orada denize dikey değil de denize cephesi olan sıra bungalowlar Arap şeyhleri ve zengin petrolcülerce kapatılmıştı. Sanırım bütün o sıra bungollowlarda kalanlar, bir arabın dört beş karısı ve bir sürü çocuklarıydı. Gece oldu mu, bütün o balkonlar rengarenk çamaşırlarla dolar taşardı. Bir sürü çocuğun çığlıkları ve bağrışmaları, hatta kendi aralarında arapça konuşmaları bize kadar ulaşıyordu.
Dedik ya para meselesi... İşte o Arap ailesine siniler içinde yemekler, çanaklar, tatlılar v.s durmaksızın garsonlar tarafından tanışıyordu. Tabii ki evlere yine garson kızlar hizmet ediyordu.
Bizim Turizm Pazarlama Dairesi de sanırım Arap ülkelerinde pek çok turizm fuarına katılmış veya katılmaktadır. Lakin o turizm fuarlarının “Arap turisti ülkeye çekme açısından” pek de yararı olmadı. Çünkü otellerde öyle dolu dolu Arap ailelerini göremedik.
Sanırım Araplar daha fazla Türkiye otellerini ve sahillerini tercih ediyorlar. Belki anımsayacaksınız... Türkiye’de, İstanbul açıklarında veya bir turizm beldesinde kadınlar için özel kapalı plajlar hazırlanmıştı. Bu görüntüler gazetelere kadar yansımıştı. Kadınlar denize elbiseleri ile giriyorlardı.
Özellikle Arap dünyasının erkekleri daha bir baskındırlar. Orada namus açısından çok ağır cezalar vardır. Bir kadının bikini giyerek denize girmesi mümkün değildir. Herhalde Suudi Emiri’nin otel kapatması da o anlamdadır.
Esasında hovarda Arap erkekleri, ramazan ayı bitti mi, veya canı beyaz kadın çekti mi, soluğu Avrupa’nın en lüks otellerinde alırlar. Orada yapmadıkları hovardalık kalmaz.
1980 yılında bir özel nedenle eşimle Londra’ya gitmiştik. Çok yakın bir arkadaşım bizi arabası ile aramış, sonra da dinlenmek için bizi lüks, dayalı döşeli dairesine konuk etmişti. Daire bomboş ve tertemizdi.
O arkadaşım bize şöyle demişti:
“Bu lüks daireyi sürekli zengin Araplara kiralıyorum. Çok büyük para bırakırlar. Siz bu daireyi bu sabah görecektiniz. Araplar daireyi dün akşam boşalttılar. Sekiz tane petrol zengini burada bayağı muhabbet yaptılar. Önlerine kocaman bir sini koydular, sonra da onlara özgü yemekleri daireye taşıdık. Tümü de elleri ile bir sahandan yerlerdi. Elleri ayak parmaklarını ovalıyor, sonra da o parmaklarla yemeklerin içine dalıyorlardı. Daireye sekiz tane pulya gibi kız çağırtmışlardı. Kızların yaşları da on altı ile on sekiz arasındaydı.”
Arap turistleri ve Arap turizmini düşününce bütün bunlar geçmişti aklımdan. Minik bir anı olarak bende kalan bu ifadeler, bayağı Arap kültürünü ve ahlak anlayışını da ortaya koyuyor.
Unutamayın... Herşeyin bir bedeli vardır. Bazı şeylere malik olmak için bedel ödersiniz.
Şayet ülke turizmini Arap turistlerle besleyecek olursak, bütün bunlara da katlanmak zorundayız elbette. Yani “Gelen para olsun da bir üstesinden geliriz” de diyebilirsiniz.
Kendimizi şanslı mı yoksa şanssız mı addedelim? Kültürel yozlaşma ve çevre görüntüsü açısından şanslıyız, memlekete para düşmesi açısından ise şanssızız desek yeridir. Öyle değil mi? Arap kardeşlerimiz işte...