Şu bizim arasta var ya...  Yıllarca çok değerli dostum Tanju Cafer’in (nam-ı diğer Tanju Müezzinoğlu) çığlık çığlık arastanın canlanması için yırtındı durdu. Bütün gelmiş geçmiş belediye başkanları ile çatıştı veya çelişkiye düştü.  Onun ideali olan şey, arastanın canlı bir bölge olması, kafelerin, restorantların, hediyelik eşya dükkanlarının çoğalması ve özellikle turistlere hitab edecek mekanlar oluşturulmasıydı.  Dolayısı ile çarşıya para düşmesiydi.

                Tanju ‘nun bu isteklerine ve ideallerine her zaman köşe yazılarımla destek vermişimdir.  Onu en çok rahatsız eden şey, arastaya giriş çıkışların belli takozlarla araçlara kapatılmasıydı.

                Ve o büyük mücadele sürecinde her zaman kendisine şöyle demişimdir:

                “Sabır kardeşim, sabır.  Sabredersen senin o ideallerin gerçekleşecektir.”

                Belki size tuhaf gelecek ama uzun yıllar arastaya kadar uzanamadım.  Oraya gidemememin nedeni, ağrı bir bel fıtığı rahatsızlıydı.  Uzun mesafe yürüyemiyordum.

                Yıllar sonra Türkiye’den gelen bir doktor dostumuzu ailece yemeğe götürmüştük, oğlum Dr. Mustafalarla.  Gittiğimiz yer, eski fakirhane olan binaydı.  Medrese’nin o küçük meydanındaki mekan...

                Ne yalan söyleyim oralarını tanıyamadım. Gece loştu...  Ama oralara ekilen ağaçlardan süzülen rengarenk ışıklar, oraya adeta bir uhrevi hava veriyordu.  Ve müşterilere hizmet eden şahane restorantlar hizmetteydi.

                Aradan bir ay kadar bir süre geçtikten sonra birkaç arkadaşla bandabuliya civarında bir kebapçıya gitmiştik.  Elimde bastonum, yavaş yavaş oraya ulaşmıştım. Malum ağır bir omurga ameliyatı geçirmiştim.  Oraya vardığımda kendimi Alaçatı’nın sokaklarında gibi hissetmiştim.  Bütün sokaklar ve ara sokaklar tümden restorant olmuş.  Hediyelik mağazalar daha da renklenmiş ve restorantların aksesuarları o mekana renk katmış.  Bir diğer deyişle oraları bulgur gibi turist ve insan kaynıyordu.

                İşte o an, Tanju Müezzinoğlu’nun verdiği o büyük mücadele gelmişti aklıma.

                Ne büyük kavga, ne büyük mücadele.

                Tabii ki Büyük Han’la Kumarcılar Hanı’nın hizmete konması o mekanı bayağı zenginleştirdi ve ekonomik rant merkezi haline geldi.

                Bizim çocuklığumuz hep oralarda geçti.   21 Aralık 1963 öncesinin eski Lefkoşa ve arastası...

                Tüccarlar müşteri beklerken o daracık sokaklardan “Gallurgez” dediğimiz rahibeler grubunun geçişi de unutulacak şeylerden değildi.

                Köyden kentten gelen insanların ürünlerini satmak için verdikleri mücadele ve emek bayağı emekti doğrusu...

                Zaman zaman da “Turizm hareketlenmelidir” deriz ya...  İşte o eski Lefkoşa’nın hareketlenmesi de, turizmin bir parçasıdır. 

                Yabancı turistler böyle yerlere bayılırlar.  Hep otantik mekanları tercih ederler.  Avrupa’daki bütün eski binalar, değirmenler, hanlar, ahırlar hep restoranta dönüştü.

                Bazen Sarayönü’nünde arkadaşlarla muhabbet yaparken gruplar halinde yüzlerce turist kafilesinin geçişine tanık oluruz.

                O turist grupları da bize haz ve onur verir.

                Bütün bunlar büyük bir başarının kendisi değil mi?

                Yıllarca bedestenin tamiri için çırpındık durduk.  Neticede bedesten restore edilerek turizme ve kültüre kazandırıldı.  Saçaklı ev ve onun gibi bazı evler restore edilerek Lefkoşa’nın karakterine yakışır bir yapı oluşturulmuş oldu. Tabii ki bütün bu bölgelerin yayalaştırılması da zorunlu hale geldi.

 Daha da nice yıkılmaya yüz tutmuş evler var. Hele bir de onlar restore edilse ve  köşkler sokağı oluşsa, bu kez Eskişehir’deki Oduncular Mahallesi gibi bir mahalleye sahip olacağız.  Şayet bir gün yolunuz Eskişehir’e düşerse, mutlaka oduncular Mahallesini gidip görünüz.  O mahalleye gittiğinizde nefesinizi tutarak izleyeceksiniz restore edilmiş eski Osmanlı köşklerini.

                Hayatımız adım adım yapılanıyor.  Bir başkalaşım yaşasak da içe dönüş bir başkalaşımdır yaşadıklarımız.  Kendi kültürümüzü yaşamak ve yaşatmak bambaşka bir olaydır.

                Ben şuna inanıyorum...  Sadece arasta bölgesi değil, bütün Lefkoşa sokakları Alaçatı sokaklarına dönüşecek zaman içinde.  Ve o mekanlar bizim gururmuz, hatta ideallerimiz olacak.