Dün 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’dı.  Ulu Önder Atatürk’ün Türk gençliğine armağan ettiği günün 99’ncı yıl dönümü.  Sanırım sosyal ve ekonomik sorunlarımız bize Atatürk’ü ve gençliğin bayramını unutturdu.  Veya “Adam sen de…” dercesine bir lakaydi yapı içinde kutlanıyor 19 Mayıs.
Eskiden 19 Mayıs geldi mi, bütün gazetelerin manşetleri şahane olurdu.  Atatürk’ten, onun verdiği gençlik mesajlarından ve Bandırma Vapuru’ndan bahsederlerdi.  
Ne tuhaf bir toplum olduk…  Her gün gazetelerde kavgalarımızın görüntüleri, sendikal eylemler, sözde “barışın” çağrışımları, uyuşturucu furyası, sorumsuzluktan ölen insanlar, trafik kazaları ve daha nice olumsuz şeyler yer alıyor gazetelerin manşetlerinde.
Yine de vurgu yapmak lazım gençliğin gelecek perspektifine.  Hatta Atatürk’le gençlik buluşmasındaki temel ilkelerin verdiği mesaja, onun gençliğe hitabesindeki derin anlamlara, bakmak lazım.
Örneğin elli altmış yıl öncesinin ve daha da öncesinin jenerasyonu, her zaman yüreğinde duyardı 19 Mayıs heyecanını.  Eski fotoğraflara bakınız, Viktorya Kız Lisesi ile Türk Erkek Lisesi talebelerinin kılık kıyafetlerini, evdeki dikiş makinalarında dikilen Türk bayraklarını ve o anlamlı resmi geçit törenlerini görünüz.  O eski fotoğraflara bakarken, “Şu bizim babalarımız, annelerimiz ve teyzelerimiz ne kadar milli duygularla donanmış insanlardı” düşüncesini geçiriniz kafalarınızdan.
Şayet eski günleri merak edenler olursa ve nostalji bağlamında tarihin basamaklarında dolanmak isterse, açsın internet sayfalarını ve baksınlar bakalım ne kadar çok malzeme bulacaklar kendilerine.
Henüz biz doğmadan verilmiş bir Kurtuluş Savaşı’nın büyük kahramanı ve Türkiye’nin yaratıcısı Ulu Önder Atatürk’ün hedefleri, hiç de şaşmamıştır, batı emperyalizmi Anadolu’yu parsellemeye kalktığında.  O katı ve acımasız batının gözündeki Türkiye, bir başka Türkiye’ydi.  Ama bugünkü Türkiye, bir başka Türkiye’dir batının gözünde.  Dev adımlarla büyüyen, üretimin her alanında kendini dünyaya kanıtlaya büyük Türkiye…
Her şeye rağmen gençliğe atıfta bulunmak lazım. Doğruyu söylemek gerekirse, zaman her şeyi değiştiriyor.  Gençliği ve gençliğin görüşlerini de değiştiriyor zaman.  Değişen dünya görüşü ile bütün dünyanın gençliği değişiyor.  Bizim Türklük dünyamızın gençliği de değişiyor.  
Çağdaş teknolojik eğitim olanakları yanında, ülkeler ilişkisi ve internet dünyası, işte o bağlamda bütün dünya gençliğinin değiştiğini söyler bize.
         Atatürk’ün verdiği mesaj, gençliğin çağa ayak uydurması, bunun yanında “topraklarına göz dikecek düşmanın gözünü oyması”ydı bir yerde.  O güçlü ifadeler hala okulların duvarlarında ve gençliğin beyin zerrelerinde duruyor.
Şayet şimdiki gençlik, yani bütün dünya gençliği dünyayı sadece tek bir ülke gibi görerek, iletişim ağının bu kadar yaygınlaştığını bilerek dünyaya başka gözle bakmaya başlarsa...  Hatta kendi sınırlarını aşarak birer kardeşmişler gibi, davranmak suretiyle kendilerine bir dünya kurabiliyorlarsa, düşünceler bağlamında başkalaşım da kendini göstermiş oluyor.
Belki de gençlik şöyle düşünmektedir:
“Evet Atatürk bize bu toprakları teslim etti, ulusu ve bayrağı teslim etti ve kendi misak-ı milli sınırlarımızı korumayı öğretti.  Evet, biz kendi ülkemizin topraklarını koruyarak milli hasletlerimizi muhafaza edebiliyorsak, bundan sonra değişen dünya değerleri içinde kendi yerimizi aldığımız zaman, kimse bizi tek bir ülkede yaşayan bütün gençler olarak görmesinler.  Çünkü bunlar bizim gerçeklerimizdir, bütün savaşlara karşın.”
Önemli olan hem kenti vatanına, bayrağına ve ulusal değerlerine sahip çıkarak dünyaya açılmadır.  Şayet bu iki özelliği kendi bünyesinde barındırabiliyorsa bir Türk genci, doğru yoldadır demektir.  Zaten Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” mesajı da ilerici gençlerin çağdaş dünyada yerini alması ile var olabileceği mesajını içeriyor.
Lakin “Türkün okkası ağırdır” derler zaman zaman.  Biz de “Okkamız ağırdır” deriz hatta.
İnsan ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bütün dünyayı internet aracılığı ile “bir aile” gibi görürse görsün, sanırım isminizin “Türk” olduğunu öğrenenler bir başka gözle bakmaya başlarlar size.  Lakin hiç korkmamak lazım.  İnançlı ve kişilikli olmak lazım.  O nedenle söylüyorum.
Gençler hem çağdaş olacaklar, hem Atatürk’ün gösterdiği yolda yürüyecekler, hem onun ilkeleri ile Türk olmanın erdemleriyle yetişecekler, hem de  kendilerini dünyaya tanıtacaklar ve kabul ettirecekler.  
Öyle değil mi?  Bugün Türkiye’nin AB perspektifindeki batılılar bakışı, Türk olmamızdan değil mi?  Biz onlarden değil, onlar bizden korksunlar.  Çünkü bir kapı kapanırken, güçlü olunca daha da başka kapılar açılır Türke.
Daha fazla söze gerek yok.  Diyeceklerimiz dedik.  Gençlerin yolu açık olsun diyorum, geleceğin ufuklarında…