Ulu Önder Atatürk’ü 10 Kasım günü andık da onun hayatını ve geçmişini araştırdığımızda hayli ilginçliklerle karşılaştımızı diyebiliriz.  Bu ve buna benzer önemli günlerle ilgili pek çok haber ve resim yayınlanır gazetelerde.  Özellikle hafta sonları bazı gazeteler çok güzel araştırma yazıları yayınlarlar.

                O bağlamda Ata ile ilgili bazı ilginçlikleri ve onun hayatına ilişkin anıları okuyabilmek için Türkiye gazetelerini alıp okuduğumda, beni en çok etkileyen gazetenin “Posta” gazetesindeki önemli anılar ve resimler olduğunu ifade edebilirim.

                Belki Atatürk’le ilgili bu belgesel yazı ve resimleri gördüğünüzde, sizin de bir eksiğiniz olduğunu göreceksiniz.  Gerçi internet bugün herşeyi ortaya dökerken, gazete yorumlarının ve o dönemi yaşayan önemli insanların anlatılarının,  bayağı etkileyici olduğuna tanık olacaksın.

                Mesela o gazetede çok önemli “Ata” resimleri vardı.  Özellikle naaşının son yolculuğu ve hıçkırarak ağlayan insanların gözyaşlarının görüntüsü...

                Ölüm sonrasında cesedinin bozulmaması için doktorların almış olduğu önlemler de çok önemliydi.  O işleme “tahnit” diyorlar.  Kurşundan yapılmış tabutunun içine yerleştirilen o ilaçlar, onun cildinin hiç ölmemiş, hatta uyur gibi kalmasını sağlamış.

                Kaçımız biliyor 10 Kasım 1938 günü vefatından hemen sonra İstanbul Hıfzısıhha Müzesi Müdürü Dr. Nuri Hakkı Aktansel’in O büyük insanın yüz ve el maskını alışını ve daha sonra bu maskları Anıtkabir’e  teslim edilişini...

                Atatürk gömüleceği yer için bir vasiyetten bulunmamış.  Sadece manevi kızlarından Afet İnan’a şöyle demiş:

                “Beni milletim nereye isterse oraya gömersiniz.  Fakat benim hatıramın yaşayacağı yer, Çankaya olacaktır.” 

                Anıt mezarı için pek çok ülkeden ve Türkiye’den nice projeler hazırlanmış ama karar, Prof. Emin Onat’la Doç. Dr. Orhan Arda’ya kalmış.  Hayli ilginçtir...

                Tamı tamına 47 proje hazırlanmış ama karar yukarıda ismini verdiğim ünlü mimarın projesinde kalmış.  Anıtkabir projesinin ilk hali, şu anda mevcut olan Anıtkabir’in tepesine bir de anlamlı parça eklenmiş ama sonradan bu kısım projeden atılmış.  Anıtkabir projesinin şantiyesinde İnşaat mühendisi Sabiha Gürayman’ın zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Adnan Menderes’e bilgi verirken olan görüntüleri de etkileyicidir.

                Yıllar önce Ata’ya olan sevgimden kalıplı şahane bir kitap almıştım Deniz Plaza’dan.  Bu kitabın kaliteli baskısı ve resimleri de hayli etkileyicidir.

                Zaman zaman Atatürk’le ilgili belgesel yazı hazırlayacağımda bu kitabı karıştırır ve pek çok önemli malzeme elde ederim.

                Kitabın adı: “Çanakkale’den Çankaya’ya-Özgürlüğe Giden Yol” dur.

                Kitap kısa bilgilerle ve çarpıcı veciz söz ve şiirlerle beslenerek resimlenmiş ve Osmanlı’dan Cumhuriyete uzanan o uzun yolu belgelemiştir.  Bu kitabı okuyanlar, kronolojik olarak Osmanlı ve Türk tarihini de öğrenmiş olacaklar.

                Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşında asklerlerine verdiği mesaj, bir milletin kurtuluşa giden yolu anlatır.  Bakınız ne demiş o savaş esnasında askerlerine:

                “Benimle beraber burada muharebe eden bütün aserler kesin olarak  bilmelidirler ki, bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur.  Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.”

                Bir de Ulu Önder Atatürk’ün savaş esnasında Türk askerine verdiği ünlü bir komutu vardır.  Zaman zaman o komutunu biz de yazılarımızda kullanıyoruz.

                Bakınız Atatürk ne demiş cephedeki askerlerine...

                “Ben size taarruzu emretmiyorum.  Ölmeyi emrediyorum.   Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelebilir.”

                İşte onun içindir ki Türk Milleti onu bağrına bastı ve ona olan sevgisi dağlar kadar büyüdü ve okyanuslara taştı.

                Atatürk boşuna söylememiş şu sözü de...

                “Ne mutlu Türküm diyene...”