(Onun ebediyete intikali ile gerçekten bir tarih göçmüştü…) 

       Tarih: 10 Kasım 1938, Perşembe, saat: 09.00 Yer: Dolmabahçe Sarayı – İstanbul

       Tanık: Atatürk’ün Genel Sekreteri, Hasan Rıza Soyak anlatıyor:

      ‘’Gözleri kapalı, göğüs mütemadiyen inip, çıkmakta… Sarayda ve oda da ruhani bir sessizlik hâkim. Yatağının sağ tarafında, hemen yanı başında Op. Mim. Kemal Öke ayakta duruyor. Dr. Kamil Berk, başını Mim Kemal’in omzuna dayamış hıçkırıklarına hâkim olamıyor.

       Prof. Akil Muhtar Özden kendinden geçmiş, odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor, hem de mütemadiyen ‘Aman Yarabbi, Aman Yarabbi…’ diye söyleniyor. 

       Ben yatağın sol tarafında, ayakta duruyorum; yanımda muhafız komutanı İsmail Hakkı Tekçe var. Her tarafım uyuşmuş, bütün duyularım donmuş bir halde, o güzel, o mutlu çehreye bakıyorum. Hazin sessizlik içinde kulağıma yalnız Dr. Mehmet Kamil ve Prof. Akil Muhtar’ın hıçkırıkları çarpıyor.      

       Karyolanın ayakucunda Dr. Süreyya Hidayet Serter ve Dr. Abravaya Marmaralı ayak parmaklarının hissiyatını tetkik etmekteler.  

       Hizmetliler bir köşeye büzüşmüş, korku içinde beklemekte.   Saat tam 9’u beş geçiyor...  Birdenbire gözleri açılıyor, dikkat ediyorum.  Gök mavisi gözlerinde hala bildiğimiz, çelik parıltıları ışıldamaktadır. Bir an sert bir hareketle başını sağa çeviriyor… 

      Bana öyle geliyor ki, bu hareketiyle etrafındakilerin şahıslarında ilahi bir aşkla bağlandığı ve inandığı aziz milletini son defa askerce selamlamaktadır. 

      Kılıç Ali’ye eğilip:  Kılıç bak! Bir tarih göçüyor, diyorum. 

      Birkaç saniye sonra o aziz varlık, milletinin ve idrakiyle beşer tarihindeki ölümsüz hayatına göçmüş bulunuyordu… 

      Ben de artık hıçkırıklarımı zapt edemedim; yatağa dönüp, diz çöktüm, sağ elini ellerimin içine aldım, öptüm ve yüzüme sürdüm.  Bu sırada Operatör Mim Kemal gözlerini kapatıyor, Dr. Mehmet Kamil’de Gazi Mustafa Kemal (GMK) işlemeli ipek mendiliyle çenesini bağlıyordu. 

      Yerimden kalktım, yapılacak vazifelerim vardı; gözyaşlarımı sildim ve odadan çıktım…’’ (Dr. Orhan Çekiç’in ‘’1938 Son Yıl’’ isimli eserinden.)

      Değerli Okur;

      Tam 81 yıl geçmiş onu kaybettiğimiz o sabahın ardından!

      81 yıldan beri bitmeyen, ardında her geçen gün giderek artan bir sevgi seli bırakan; beyinlere, kalplere kazınmış, dünyanın saygı duyduğu bir lider:

      Gazi Mustafa Kemal Atatürk.  

      Milletinin gönlünde taht kurmuş, düşman çizmelerinin işgaliyle darmadağın olmuş Osmanlı Devletinin o yoksul ve muhtaç döneminde, her türlü güçlüğe rağmen yılmayan. Sadece halkına güvenerek çıktığı milli mücadele yolunda bağımsızlığımızı kazanarak, ümmet olmaktan çıkardığı halkına; millet olmanın ama hür ve bağımsız bir millet olmanın yolunu açan, adeta kan çanağında bir devlet kuran büyük bir dünya lideridir.

     Son dönemde onunla ilgili, ülkemizde kimilerinin yapmış olduğu acımasız ve haksız eleştirilerine;  bilinen ağızların, onun fikirleri ve devrimleri ‘Eski Türkiye’de’ kaldı açıklamalarına!  Bazı çevrelerin edep dışı söylemlerine;  hele, hele kimi hainlerin yakıp, yıktıkları heykellerine rağmen, gösterdiği aydınlık yolda yılmadan ilerleme azminde olan milyonlarca yurtseverin gönlünde, beyninde, fikirlerinde hep canlı kalan bir liderdir.   

     Bence Atatürk’ü Türk Milletinin Atası yapan en önemli neden; onun milletine olan güveni, sevgisi, bağlılığı ve bu coğrafyada kazanmış olduğu hür ve bağımsız yaşam hakkımızdır. 

     Eğer bugün 96 yıllık Demokratik ve Laik Cumhuriyet Türkiye’sinde özgürce yaşıyor ve millet olabilmenin onurunu taşıyorsak bu önemli değerleri; Yüce Atatürk ve dava arkadaşlarına borçlu olduğumuzu bir an bile aklımızdan çıkartmamalıyız. 

     Son yüzyılın en büyük lideri sıfatını taşıyan Atatürk’e, bu unvanın verilmesinin gerekçelerini; unutan - unutturmaya çalışan- unutturacağını sanan kimilerine; onun devletimizin tarihine kazıdığı aşağıdaki gerçekleri bir kez daha hatırlatmak isterim:

       Atatürk;

       Emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını veren, bu mücadeleyi zafere ulaştıran büyük bir komutan, ulusal bir kahramandır. Çöken bir imparatorluktan, halk egemenliğine dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan, çağdaş ve laik, demokratik bir cumhuriyet kurucusu olarak, tarihin kaydettiği en önemli devlet adamlarının en baştaki yerini halen muhafaza etmektedir. Tarihin ender kaydettiği bir devrimcidir. Kendi yurdunda olduğu kadar, tüm dünyada da barışı samimi olarak isteyen yüzyılın lideridir. Halen dünyada, ‘aydınlık geleceğin sembolü’ olarak anılmaktadır.  

       Yüreği insan ve vatan sevgisiyle dolu, kendisini milletinin müreffeh geleceğine adamış, tüm dünyanın hayranlıkla bahsettiği böylesine büyük bir devlet adamının Türk Milletinin içinden çıkması, bizi uluslararası camiada en ön saflara çıkaran önemli bir gerçektir. 

       Her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz fikirlerini, devrimlerini tekrar, tekrar okuyarak işaret etmiş olduğu aydınlık geleceğin ne olduğunu iyice anlamamızın; ülkemizin son dönemde yaşadığı tüm süreçlere, bu gerçekler çerçevesinde bakılmasının gerekliliğini özellikle belirtmek isterim. 

       Yaşadığımız bu coğrafyada, kan çanağında bir devlet kuran Büyük Önderimizin 81’nci ölüm yıldönümünde; onu yüreğimden taşan büyük bir sevgi seli ve saygı ile anarken; 

       Şu önemli hususun altını çizmek istiyorum: 

       Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yakmış olduğu ‘Aydınlık Türkiye Meşalesini’ hiçbir güç, hiçbir dönüşüm ve teslimiyet asla söndüremeyecek, onun ve dava arkadaşlarının yaratmış olduğu mucizevi gerçeği, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varoluş felsefesini değiştiremeyecektir. 

       Çünkü Türk Milletinin ezici bir çoğunluğu onu ve eserlerini korumaya devam etmektedir.  Unutulmasın ki,  milletinin gönlüne ve beynine kazınmış liderler asla unutulmazlar. Onlar, tarihin gerçek sayfalarında canlı olarak kalır, daima hatırlanırlar. Kimi liderler ise; yazdıklarını sandıkları tarihin çöplüğünde kalırlar. 

       Bundan 81 yıl önce Genel Sekreteri, Hasan Rıza Soyak’ın ifade ettiği gibi, onun ebediyete intikali ile gerçekten bir tarih göçmüştü. 

      Ancak Büyük Atatürk ve Türk Milletine emanet etmiş olduğu eserleri hala gönlümüzde, beynimizde ve ülkemizin her yanında yaşamakta ve en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, bize yol göstermeye devam etmektedir. 

      Ruhu şad olsun, aziz hatırası önünde saygı ve minnetle eğiliyor; gösterdiği aydınlık yoldan hiçbir dönemde sapmayan, eserlerini daima savunan bir Kıbrıs Gazisi olarak onu sevgiyle selamlıyorum.     

      Vatan, ona ve dava arkadaşlarına minnettardır.