7-8 Aralık tarihlerinde Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Atina’ya resmi ve kanımca çok tarihsel de olmaya aday resmi bir ziyaret gerçekleştirecektir. Kuzey Kıbrıs ve de güney Kıbrıs’taki yaklaşan seçimler nedeniyle yükselmekte olan,  propagandik amaçlı güdüsel algıların gölgesindeki ada insanlarının dikkatleri doğal olarak kendi iç konularına odaklanmış bulunmakla beraber,  Kıbrıs adası ile ilgili olarak gelecekte oldukça etkili olabilecek birtakım siyasal ve ekonomik gelişmelerin ve uygulamaların daha da şekillenmekte olduğu gözlerden kaçmamaktadır.
Güney Kıbrısın,  AB üyeliği zemininde karşılıklı çıkar odaklı rüzgarları da arkasına alarak,  Doğuakdeniz çanağındaki enerji kaynakları üzerinden gelişen,  bölge ülkeleri İsrail, Mısır, Lübnan ve Yunanistan bağlantılı 3’lü işbirliği ittifakları ekonomik ve savunma anlamında hayli dikkat çekmektedir. Bu ittifakların önümüzdeki aylarda daha da gelişerek 4 veya daha fazla merkezli ağlar şeklinde gelişeceği de ilgili siyasi aktörler tarafından belirtilmektedir. 
Krans Montana veya İsviçre görüşmeler sürecinin olumsuz sonuçlanmasının sorumluluğunu Türk tarafına yüklemekte başarısız olan Anastasiades “ sıfır garanti, sıfır asker” sloganını  cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sadece iç tüketim amaçlı bir propaganda aracı olarak kullanabilmektedir. Bu görüşmeler sürecinin yakın tanıklığını yapmış olan ülkelerle,  BM ve AB ülkeleri temsilcileri Kıbrıs görüşmelerinin çökme nedenlerinin çok iyi bilmektedirler; ancak önemli olan bu farkındalıklarını adadaki 2018 yılı seçimler sonrasında Kıbrıs adası  ve etrafında  yaşanan siyasal iklim ve gelişmelere nasıl yansıtacaklarıdır.
Türkiye’nin 1995 yılında AB Gümrük Birliği’ne girmesi,  daha sonra 2000 yılında AB’den aday üye statüsü alarak üyelik görüşmelerine başlamış olması Türk-Yunan ilişkileri dahil Kıbrıs’ta siyasal iklim değişikliğine neden olmuş, AKP hükümeti iktidarlarının ilk döneminde olumlu yönde gelişmeye devam ederek, adada kalıcı siyasal bir çözüm için referandumlar uygulamasına  kadar gelinebilmişti. Ancak 24 Nisan, 2004 referandumlarında Rum tarafından çıkan yüzde 75’lik “OXI” nedeniyle, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin iki toplumlu karakteri görmemezlikten gelinerek, tek-toplumlu karakteri ile AB’ne üye olarak alınmış olması Kıbrıs’ta 2000’li yıllarda yaşanmaya başlayan çözüme yönelik demokratik süreçleri köreltmiştir.
Özellikle referandumlarda,  adada federal bir çözüm ve Birleşik bir Kıbrıs devletinin AB üyeliğine “evet” demiş olan Türk toplumunun üzerindeki ambargoların, AB yetkililerince verilmiş tüm sözlere rağmen kaldırılmamış olması hala devam eden büyük bir hayal kırıklığıdır. Rum adadaşlarımızın bu ambargoların kaldırılması bir yana daha da genişletilerek derinlik kazanması için vermekte oldukları çabalar da, Kıbrıslı Türk toplumu üzerinde hayal kırıklığından öte daha vahim olan derin güvensizlik duygularına neden olmaktadır. AB üyesi tek toplum karakterli Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye’nin üyelik görüşmeler sürecinde 6 görüşme başlığına veto koymuş olması ise, Rum adadaşlarla beraber Yunanistan’nın niyetleri konusunda derinden sorgulamalar yapılmasına neden olmaktadır.
Tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve Yunanistan’nın beraberce çok köklü bir karar alma zamanları gittikçe yaklaşmaktadır. Kıbrıslı Türkleri ve Türkiyeyi Akdenizden tamamen dışlayarak, bölge ülkeleri ile geliştirmekte oldukları ittifakları sadece Kıbrıs’taki bölünmeyi daha da derinleştirmekte kalmayacak, bu bölünmeyi Akdenizdeki sulara da taşıyacaktır. Yoksa gerçek niyetleri bu mudur?
İsviçre’deki görüşmeler sürecinde başarısızlığın yaşanmasında oynadıkları rolleri çocuklar bile yutmamaktadır. Bizler de yutmadık. 
Kıbrıs’ta yaşamakta olan toplumların da,  Türkiye ve Yunanistan’nın da gerçek menfaatleri sorunlara uzlaşarak çözüm bulma, barış, işbirliği ve bölgemizdeki istikrardan yana, birbirlerini dışlamadan, beraberce çalışmakla olasıdır.
7 ve 8 Aralık tarihlerinde Atina’da gerçekleşecek Türk-Yunan görüşmeleri,  umulur ki olumlu gelişmelerin başlangıcının dönüm noktası olsun. Tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistanın beraberce yürüttükleri geleneksel strateji ve taktikleri, tam zamanıdır diyerek, artık, çözüm ve barıştan yana olsun, Kıbrıslı Türklerle ve Türkiye ile barışmaktan yana olsun.
Atina’daki zirveden çıkacak sonuç kesinlikle adanın iki tarafında sürdürülen seçim çalışmalarını ve sonuçlarını da ektileyecektir. Erdoğan - Tsipras görüşmeleri Kıbrıs’ta da, Türk-Yunan ilişkilerinde de, Türkiye-AB yakınlaşabilme süreçleri bağlamında da,  tarihsel bir dönüm noktası olabilir.