Bugün Babalar Günü...  İnsanı var eden, duygularını, fiziki yapısını ve anatomisini şekillendiren, hatta ve hatta, kişilik yapısına büyük katkılar koyan babanın günü...

“Baba Günü” dendi mi nedense anılarım gelir aklıma. Kapıdan gidişini, kapıdan girişini, kehribar tespihini ve arkasından onu takip eden pamuk gibi köpeğimizi...

Öylesine anılarla dolar ve taşar insan böyle bir günde.  Mezar taşlarına bıraktığınız çiçekte, kokladığınız havada, acıda ve kederde, hatta sevinçle karışık özlemlerde hep onu arar ve bulursunuz iç dünyanızda.

Zaman zaman isyan ederim hem “Anneler Günü”ne, hem de “Babalar Günü”ne.  Neden isyan ederim, bir daha anlatayım.  Özellikle olgunlaşmamış, ve henüz anne baba sevgisine doymamış, yetim veya öksüz kalmış küçük çocukların özlemlerine üzülür ve kahrolurum. 

“Bu zavallı çocuklara birazcık sevgi verebilsek böyle günlerde” derim içimden.  İnsanların mağaza mağaza dolaşıp annesine babasına hediye aldığı bir günde, o çocukların içlerindeki fırtınayı kimse anlayamaz.  Ne de tahayyül edebilir.  Onlar, sadece birer buket çiçek alırlar ve mezar taşlarına koyarlar.  Öyle bir günün sabahında da, gecesinde de hep hüzünle dolarlar. 

Bu sevginin sınırsızlığında hep anneyi veya babayı ararsınız.  Eski fotoğraflarda bulursunuz kendinizi.  Hatta hayallerinizle kucaklaşırsınız.  Öyle değil mi?  İnsanlar iç dünyalarındaki fırtınayı genellikle dışa vurmazlar.  Ama yazarlar hep, yazıp çizerler.  Duygularını beyaz kağıda dökerler.

İsterseniz en ünlü yazarların hayatını alınız ve inceleyiniz.  Kimisinin anılarında “acımasız bir babanın evladına çektirdiklerinin arkasında kinleri ve nefretleri” bulursunuz. Hatta ve hatta “böyle baba olmaz olsaydı” diyen evlatları da görebilirsiniz ünlüler arasında. Kimilerinkinde de derin duygusal mısralar ve yazılar vardır.

Özellikle yazarlar için bilim adamları şöyle der:

“Yazılanlar, yazarın kendi derdidir” derler.  O dert, tıpa tıp insan hayatına ve eserlerine aktarılmaz da, farklılıklar ve benzerlikler içinde motifler halinde kitaplara ve yazılara girer.

Ben de “Babamı unutmadım ve unutamadım” dediğimde, bu benim özlemlerimle karışık anılarımı ve yıllar önce kaybettiğim babama olan özlemlerimi anlatır.  Belki bir mektup yazarsınız babanıza.  Belki anılarla karışık bir mektup...Ondan mektup almazsınız ama siz, hep ona yazarsınız onunla günlük hayatın akşında sohbet eder gibi.

İnsan duygularında o kadar derin ve insana acı veren olgular vardır ki, siz isteseniz de istemeseniz de onları yüreğinizden ve belleğinizden fırlatıp atamazsınız.  Hani derler ya “duyguları yakaladım ve o duygularla özdeşleştim” diye.  Öylesine bir duyguyla yazıyorum bu satırları babam ve sevdiklerim için.

Sevgi ve dostluğun sınırsızlığında bir dostunuzun telefonunu cep telefonunuza kaydettiğinizde ve o dostunuzu zamanın akışı içinde kaybettiğinizde, o cep telefonu sanki sizi ona ulaştıracak veya o size ulaşacak gibi acaip duygulara kapılır ve üzülürsünüz. Rahmetlik Soner Özyalçın ta lise çağlarından kadim dostumdu.  O bana gelir, ben ona giderdim.  Zaman zaman siyasi hayatımızı ve gençlik yıllarımızı anımsardık onunla, zaman zaman da vefasız politikacıları ve insanları konuşurduk.  Sevgili Soner’i kaybettiğimde bir gün yanlışlıkla onun telefonunu çevirmiş, telefondaki ses bana “mevcut numara kayıt ve hizmet dışıdır” dediğinde, daha dikkatli bakmıştım kimi aradığımı.

O telefondaki hatayı fark ettiğinizde, işte o müthiş duygu ve insanın yüreğinde patlayan acı, o minicik telefonun tuşlarında patlayıverdi.  Bilmem anlatabildim m?  İnsan en sevdiklerini, annesini, babasını ve dostlarını anmak için nelerle karşılaşmaz ki...Öylesine dolarsınız duygularla ve geri dönülmezliğin girdabında boğulursunuz.

Evet! Bugün babalar günü ve ben de babamın anıları ile bu yazıyı kaleme aldım.  Sanırım benim duygularımla eş anlamda nice nice insan var olacak ve o duygu selinde boğulacaktır.

Hayattaki bütün babaların “Babalar Günü” kutlu olsun.  Bu dünyadan göçmüş ve arkalarında anıları kalmış bütün babalara da Tanrıdan rahmetler diliyorum.