Temmuzun bir sıcak gününde daha, iyi serinletilmiş mekanlarda, sıcak Kıbrıs görüşmeleri bayağı bir soğuk kanlılıkla ele alındı. BM Genel Sekreteri Guterres’in görevlendirmiş olduğu geçici danışmanı Lute, Kıbrısın her iki tarafında liderlerle yaptığı temaslarda toplam beş saat görüşmelerde bulundu, notlar aldı.
Bayan Lute’un Rum lider’le yaptığı görüşmeler 3 saat, KKTC cumhurbaşkanı Akıncı ile yaptığı görüşmeler ise 2 saat sürdü.
Dünkü basın haberlerinde, Kıbrıs Rum tarafının kısaca görüşmelere başlamaya hazır olduğu açıklanırken, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Burcu’nun yaptığı açıklamada, Kıbrıs Türk tarafının ucu açık sonuçsuz görüşmelerin tarafı olmayacağı özellikle vurgulandı.
Ne kadar ilginçtir ki, neredeyse görüşmelere hemen hem de kaldığı yerden başlamaya hazır olduğunu söyleyen Rum Lider Anastasiades, bu meramını BM görevlisine anlatabilmek için tam üç saat zaman harcamıştır. Acaiplik de burda. 
Guterres belgesi ortada, neyi kabul ettiklerini neyi kabul etmediklerini çok iyi bilen Rum liderin, aslında en fazla yarım saate söyleyebileceği duruşlarını anlatmak için 3 saat harcaması, Anastasiades’in tezlerinin hem kendisi hem de dinleyen açısından bayağı yorucu, ve izah üstüne izah isteyen bir içerikte olduğunu gösteriyor.
Kıbrıs Türk tarafı günlerdir basına açıklanan görüşlerden belli ki, 50 yıldır, Kıbrıs görüşmelerinde neden başarıya ulaşılamadığını ve tüm çabaların sonuçsuz kaldığını, örnekleriyle Bayan Lute’ye aktarılmış. Bu aktarma da sadece 2 saat aldı. Bu görüşmelere Kıbrıs Türk tarafının, Rum liderinden daha çok hazırlandığını, duruşlarında çok daha net ve kararlı olduğunu anlayabiliriz.
Bunların ne önemi var diyeblirsiniz. Vardır arkadaşlar. Buradan çıkan anlam Rum tarafının yeni dönem için kafasından geçenlerin alangirliğini gösterir. Anastasiades’in Lute ile görüşmelerinde kendisine Rum görüşmeci Mavroyannis’in de eşlik etmesi, Rum tarafının bayağı yeni taktiksel oyunlara şimdiden başlamış olduğunu ve kendilerine göre yeni “hakikat anı” stratejilerine kapı aralamaya çalıştıklarıdır.
Akıncı-Lute görüşmesinde Diplomatik işler danışmanı ve AB işlerinden sorumlu bir diplomat yer aldı sadece.
Yine, Dışişleri bakanı olarak ilk ziyaretini KKTC’ne yapan Çavuşoğlu’nun başta Cumhurbaşkanı, hükümet yetkilileri ve mecliste temsil edilen siyasi parti temsilcileri ile yaptığı temas ve görüşmelerin sonucunda, Akıncı ve özellike Çavuşoğlu’nun basına yaptığı açıklamaları da kısaca değerlendirmekte fayda var.
Aslında Crans Montana görüşmelerinde, BM Genel sekreteri Guterres’in “manzarayı” gördüğünün de üzerinde duran Çavuşoğlu, Kıbrıs’ta bir ortaklık devleti için, adil ve kalıcı bir çözüm için, çabaların devam ettiği  süre içerisinde, Kıbrıs Türk tarafına uygulanan kısıtlamalar ve ambargoların devam ettiğinin altını çizdi.
Sayın Akıncı basın toplantısında Kıbrıs’ta barış, huzur ve işbirliği istediklerini, Akdeniz’de Türkiye ve Yunanistan arasında da iyi ilişkilerin kurulmasını arzu ettiklerini söylerken, aslında Rum tarafının açıklanan politikalarında devamı halinde, neleri riske atılmış olacağını da dolaylı ve yumuşak bir tonda vurguladı.
Sayın Çavuşoğu, Silihtar Köşkünden dünyaya verdiği mesajda ise çok da açık ve netti. Türkiye Dışişleri Bakanı, “Rum tarafı adanın tek sahibi gibi davranmaktan vazgeçmelidir. Özellikle hidrokarbonlar konusunda. Bu konuda bizim de davranışlarımızın farklı olacağını söyledik. Kıbrıs Türklerinin haklarını yedirmeyiz” demeyi de gerekli gördü ki söyledi.
Çavuşoğlu, Türkiye’nin diyalog ve diplomasiye dayalı müzakere edilmiş bir çözüm istediğini de söyledi ve , “adadaki tarafların siyasal eşitliği değişmezdir ve değişmeyecektir” diyerek, Türkiyenin ve Kıbrıs Türk tarafının yapıcı tutumunu devam ettireceğini sözlerine ekledi.
Kuzeydeki Akıncı-Çavuşoğlu ortak basın toplantısından sonra, dakikalar içerisinde güney Kıbrıs’taki haber ajanslarına düşen haber başlığı şöyleydi: “Çavuşoğlu: “ siz kazarsanız biz de kazacağız”.”
Evet, BM yetkilileri Kıbrıs görüşmelerini başlatma amaçlı diplomatik sondajlarına ya dakazılarına devam ederken, Kıbrısın denizlerindeki sondaj çalışmaları da hızla devam ediyor ve edecek.
Kıbrıs Türk tarafında ve Türkiye’de Kıbrısın denizlerinde yapılacak kazıları da dengeleme kararlılığı vardır. Bu kararlılık adadaki tarafların , yani Türk ve Rum toplumların siyasal eşitliğinin somut bir ifadesi olarak vurgulanmaktadır.
Hiç kuşku yoktur ki, Crans Montana hatta İsviçre’de yapılan 2017 yılı Kıbrıs görüşmelerinde Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan, bırakın yeni taktikleri yeni stratejilerle ortaya çıkmış ve bu görüşmeler süresince ve sonrasında da “adanın tek sahibi” olmanın oyunlarını sahnelemekten çekinmemiştir.
Hatta çok daha da coşarak, Kıbrısın Yunanistanla birleşmesi konusunu bir şekilde gündeme taşıyan siyasal manevraların, Rum meclisinde açıkca oynanmasını desteklenmiş, Anastasiades “Kıbrıslı Türkler azınlıktır” demekten bile kaçınmamıştır.
Güney Rum Devleti ya da Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti dışişleri bakanı son açıklamalardan birinde “Hakikat zamanı” geldi derken, hangi hakikatlerden söz ettiğini de herhalde açıklığa kavuşturacaktır.
Bir defa Kıbrıslı Türkler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit kurucu ortağıdır. İki kurucu siyasal unsurdan biridir ve Kıbrıs’ta azınlıklardan birisi değildir. 55 yıldır geçen zaman içerisinde umarız ki güney Kıbrıs’ta, barış ve huzur isteyen tüm vicdan sahibi insanlar, bu gerçeği görerek Anastasiades’i son anda da olsa uyarırlar ve dalmış olduğu rüyalardan uyandırırlar.
Haa Bay Anastasiades kendi kafasındaki gelecek tasavvurlarında, yeni ilhamlar almışsa, bunları da hem kendi toplumuna hem de dünyaya söylemek zorunda ve sorumluluğundadır.
Bu Gıbrız adacığında bu saatten sonra, kimse kimseyi aldatamaz. Ya ortak bir devlette siyasal eşit varlıklar olarak yaşamanın formüllerini bulacağız; ya da bulamazsak iki ayrı siyasal yapı olarak, bu adayı adil olarak paylaşmayı, barış ve huzur içinde yan yana yaşamanın yollarını.