Cuma , Cumartesi, Pazar diyerek bir Ramazan bayramını daha geride bıraktık. Tam 70 gün sonra da, Müslümanların 2.dini bayramı olan Kurban bayramını kutlayacağız. İlginç olan bu yılki şeker bayramı günlerinin sırasıyla, Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanların haftalık kutsal günlerine denk düşmesi oldu. Güzel bir tesadüf diyelim. Sonuçta tek tanrılı dinlerin kurucu babası olan Hz. İbrahim,  (yaklaşık 4500 yıl  önce)  zamanımıza ulaşan 3 büyük  Ortadoğu dinleri olan üç dinin peygamberleri tarafından,  büyük peygamber olarak kabul görmüş ve her zaman yüceltilerek övülmüştür. Kurban bayramı diye Müslümanların kutlamakta olduğu bayramının öyküsü de Hz. İbrahim’e dayandığı binmektedir. Bugünkü Ortadoğu coğrafyasında yaşanmakta olan her türlü olaylara baktığımız zaman, özellikle son 1. ve 2. Dünya savaşları sonrasında savaşın galipleri tarafından çizilmiş empoze sınırlar içerisine adeta hapsedilmiş olan halkların sürtüşmelerinin yattığını görmekteyiz hala. Ne var ki emperyal devletler olarak bilinen bu güçler, Ortadoğu’da yaşanmakta olan dinsel, mezhepsel ve etnik temele dayalı kanlı sürtüşmelerin neredeyse ihalesini almışçasına, bu çatışmalara silah, teçhizat ve paralar akıtarak devamlarını sağlar birer yatırımcısı durumlarına gelmişlerdir. Neden? Çünkü bölgedeki enerji kaynakları üzerine  akbabalar gibi konan, kendi enerji şirketleri vasıtasıyla, bire en az yüz kazanmaya devam etmektedirler.  Milyarca insanın ölmeler yaralamaları, evlerinden yurtlarından olmaları maalesef onları pek de ilgilendirmemektedir. Her gün denizlerde yaşamlarını kaybeden küçük büyük binlerle mültecinin haberleri çok daha uzun süre gelmeye devam edecektir. Bu gidişatı kimler durdurabilir? Nasıl durdurulabilir tartışıladursun uluslararası kuruluşlar ve bazı ülkelerin alabildikleri  önlemler ancak acıları sadece bir dereceye kadar hafifletici olabilmektedir. Peki ama halen tek kutuplu  ya da tek süper güçlü dünyada, 5 daimi üyeli BMGK’de, insanlığın savaş, yıkım ve açlıktan uzak tutulmasında ortaya ancak bu kadar mı beceri konulabilir? Cevap maalesef bu kadar. Öze gelecek olursak sonuçta ülkelerin özellikle de süper güç diye bilinen 5 ülkenin yönetiminde olan politikacıların, dünyamızda yaşanmakta olan kanlı yıkım olaylarını, savaşları sadece kendi çıkarları üzerinden okumakta olmaları insanlığın en büyük zafiyetlerinden birisi olarak ortaya çıkıyor. AB gibi çok uluslu örgütlerin bile “üye dayanışması adına”, uluslararası sorunları, tarafgirlik vurdumduymazlık ve bilmemezliğe yatarak değerlendirme hatalarına düşmeleri bölgemizin de, dünyamızın da geleceğini umulmadık zamanlarda tehlikelere atma potansiyellerini ciddi olarak taşımaktadır. Bunun en son örneği, Kıbrıslı Türk Toplumunun siyasal iradesine hiç başvurmadan, ada denizleri çevresindeki gaz kaynaklarının araştırılmasında tek başına hareket eden Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, neden olduğu siyasal karagözlüklerdir. Kıbrıslı Türk toplumunun adadaki tartışılamaz yasal eşitlik haklarından kaynaklanmakta olan girişimleri en az Rum tarafınınkiler kadar meşrudur. Ancak, yasal, meşruiyet ve demokratik eksiklikten muzdarip üyesi tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iddiaları sırf “üye dayanışması” adına, Ab tarafından “hoş” görülebiliyor. AB kurumları Kıbrıslı Türklerin denizlerdeki meşru haklarını korumaya çalışan Türkiye’nin hareketlerini ”yasa dışı” olarak nitelenebiliyor. OOOO HA. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, ABD Kongresi’nin 44 üyesi, ülkenin Dışişleri Bakanı Mattis’e göndermiş oldukları yazıda Kıbrısla ilgili tarihsel gerçeklerin adeta ırzına geçerek, F-35 uçaklarının Türkiye’ye verilmesini önlemek adına, siyasal körlük gösterebiliyorlar. Belli ki, ABD’deki Rum-Yunan ve Yahudi lobilerinin gözü dünmüş dürtüklemeleri temelinde, Türkiye’den intikam almaya çalışılırken, Kıbrıslı Türklerin uluslararası antlaşmalar ve anayasaya dayanan hakları yok sayılabiliyor. Bunlara artık yeter demek de yeterli olmuyor. Dünyamız işte böyle bir dünya. Bu dünyanın adını varsın sizler koyunuz. Yine de Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı ve Dışişleri Bakanlığımızın ivedi olarak hareket ederek, 44  imzalı mektubun tarihsel yönden tamamen tutarsız yanlış ve haksız Kıbrıs algılarının üzerine gidilmelidir. Kıbrıslı Türklerin ellerinde olan olanaklarla kendi yasal haklarını denizlerde aramaları ne zamandan beri yasa dışı oluyor? Bu böyle giderse, “enosisi önlediler” diye yakında hepimize de tutuklama emri çıkarır bir yerlerden bu adamlar; ne kadar adamlarsa artık!