Bugün bayram haftasına başladık sayılır. Perşembe gün arife, Cuma gün de Ramazan bayramının birinci günü. Bayramın hafta sonuna rast gelecek olması, üç günlük bayram tatilinden memurların sadece bir iş günü tatil yapmalarını sağlayabilecek. Ama önemli değil kaybedilen iki günü memurlarımızın Kurban bayramında telafi edecekleri anlaşılıyor. 
Neden böyle başladım? Eski bayramları ve ziyaretlerini çok yaşamış birisi olarak, insanların bayram günleri süresince toplumsal olarak yaşama geçirdikleri hoşgörü ve karşılıklı yardım ve özellikle de küçüklere karşı sevgi duygularının tavan yaptığı taşıp döküldüğü günlerdi yaşananlar. Şimdilerde ise sadece bir tatil olarak görülüyor genellikle ve çoğu insanlarımızda bu süre içerisinde kendilerini ya bir hotele ya da yurtdışı turlarına atıyor. Bayram ziyaretleri yapmak, neredeyse önceden randevu almaya kadar dayandı!
Aslında bayram nedeniyle biraz da düşünebilmektir amacım. İslam dini dahil tüm Ortadoğu dinlerinde ya da “İbrahimi dinler”e göre, Allah’ın ya da Tanrı’nın  peygamberleri vasıtasıyla gösterdiği yolda yaşamak, bu yoldan ayrılmadan ilerlemeye çalışmak yaşamın en büyük amacıdır. Çünkü ancak bu şekilde hem dünyada hem de ölümden sonra öteki dünyada  Büyük Yaratıcı’nın sınırsız nimetlerine ulaşılabilir.
Toplumdaki fakirlere, güçsüzlere karşı duyulan merhamet ve yardımseverlik, gerektiğinde kendini Tanrı’nın yolunda feda etme çok değer ve önem verilen hususlardır. Hristiyan peygamberi  “gelmiş geçmiş ve gelecek olan tüm Hristiyanların günahlarının affedilebilmesi için Haç’ta can vermiştir”
Akşamleyin kutlanan Ramazan ayının 4 kutsal gecesinden en büyüğü, ya da zirvesi sayılan Kadir Gecesi’nin önem ve anlamlarından bir tanesi de, Müslümanların affedilmeleri için yapacakları duaların bu gece kabul edileceği müjdesidir. Bu gecede inananların “ Allahım, sen büyüksün affedicisin ve affetmeyi seversin, beni de affet” diye dua edebilecekleri, bu kutsal gece nedeniyle yayımlanan duyurularda yer aldı.
Kısaca insanız sadece. İnsan da bilerek veya bilmeyerek başkalarına veya kendine de zarar verecek fiiller işleyebilir. Tanrı’nın yasakladığı ama kimsenin görmediği bilmediği işler de yapmış olabilir. Kadir gecesi affedilmek için inanlara bayram günleri öncesinde sunulan bir fırsattır ve bu gecenin hem ibadet edilerek ve de dualar edilerek geçirilmesinin makbul olacağı belirtilir.
Buraya kadar geldikten sonra, kendim bir din alimi olmamakla beraber okuyucuların hoşgörüsüne sığınarak daha önce kutlanmış Miraç gecesi hakkında  öğrendiklerimi  ve düşüncelerimi ortaya koymak istiyorum.
İslam’ın kutsal kitabı Kur’an, Miraç  gecesinde Peygamber Hz. Muhammedin yatağından kaldırılarak Burak denen kutsal atın sırtında önce Kudüs’teki Mescid’i Aksa Camisine götürüldüğünü ordan da yine Burak sırtında yedi kat gökleri aşarak ve dahi, cennet ve cehennemi de görerek, Allah katına vardığını yazar.
Tanrı katında İslam peygamberi bir süre daha 4 Büyük meleklerden birisi olan Cebrail ile ilerlemeye devam eder. Ancak bir noktadan sonra kalan yolu yalnız  yürümesi gerekir..Ve sonunda Allah’ın kendisiyle aralarında bir yay kadar fark olacak şekilde karşı karşıya gelir ve O’nunla konuşurlar.
Bildiğimiz gibi Allah veya Tanrı Kuran’da, aklımıza gelebilecek hiçkimseye ve hiçbirşeye benzemeyen” olarak tanımlanır. Yanı Allah her türlü, insan aklının kavrayabileceği düşünce ve hayallerden uzaktır ve hatta “Kadir”i mutlaktır”..
Dolayısıyla olaya felsefi olarak yaklaşırsak, burada Kuran sadece dinsel bir olayı anlatmıyor. İlk kez bir yaratılmışın, ya da  sadece göreceli düşünme, kavrama ve hayal etme yetilerine sahip olan birisinin (ki Hz. Muhammeddir) , yaratılmamış ve sadece “tek ve mutlak” olan Allah’la karşı karşıya gelmesi, ve konuşmalarını anlatıyor.
Burda Tanrı daha önce sadece Baş melek Cebrail vasıtasıyla konuştuğu peygamberini doğrudan muhatap alıp karşı karşıya konuşuyor. Bu karşılaşmadan anlamamız gereken İnsan aklının, kendi mutlak yaratıcısı ile de “bilinen izafi boyutların  ötesinde” iletişime geçebileceği de olabilir mi?
İlginç olan yine Kuran’da cennette müminlere verilecek en büyük mükafatın “zaman zaman Allah’ın cemalini (yüzünü) görmek olacağından bazı ayetlerde söz edilir. Yani yaratılmış olan izafi insanın mutlak olanla buluşması!
Sonuç’ta İslam Peygamberi geri yatağına döndüğünde “yatağının hala ılık olduğu” yazılıdır birçok İslam kaynaklarında. Yani bilinen zamanın göreceliği dışında başka bir zaman dilim içerisinde olmuştur herşey.
Şükür ki ülkemizde demokrasi var düşünce, fikir ve inanç özgürlükleri var, laiklik var. İster inanırız ister inanmayız. Theist de olabiliriz atesit de.  Ama her ne anlatılmışsa, dinsel metinler olsun ya da bilimsel ya da başka, bunları karşılıklı saygı içerisinde konuşabilmenin tartışabilmenin en büyük insanlık erdemlerinden olduğunu söyleyebilirim.
 Üzerinde 16 tane üniversitenin olduğu çok küçük bir toprak parçası üzerinde yaşamakta olan bizlere yakışan, buralarda çalışan kendi alanlarında iyi yetişmiş akademisyenlerin bilgi ve düşüncelerine gerektiğinde cesaretle başvurmak ve üniversite olayımızı günlük yaşamımıza ve hayatımıza taşıyarak aydınlanmaya devam etmektir.
Cebrail’i bilmem ama, bizleri uçuracak zamanın burakları üniversitelerimizdedir, akılcı ve rasyonel tartışmalardadır. Bunları yerine getirdikten sonra da Tanrıdan bizleri affetmesini çok daha güzel ve anlamlı talep edebileceğiz.