Geçen hafta merhum Kemal Rüstem’in 1969’da yayımladığı, küçük ölçekli, 27 sayfalık Bekleyen Toplum adlı kitabını ele alarak, içeriği zengin bir kitap olduğunu belirtmiş; özellikle demokrasi ve sosyal devlete ilişkin ilginç düşüncelerini paylaşmıştım.  

Bugün Kıbrıs sorunu ve görüşmelerle ilgili yazılanları ele alacağım. İzleyen günlerde, son bir yazı ile de Kemal Rüstem’in esas derdi olan ekonomi konusundaki görüşlerini paylaşacağım.

BEKLEYEN TOPLUM’UN ÇIKTIĞI 1969DA DURUM

Gelin, durumu daha iyi anlayabilmek için, önce o günlerin ortamına bir göz atalım:

            Kitabın yazılışından yaklaşık iki yıl önce, Rum- Yunan kuvvetleri, 15 Kasım 1967’de,  şimdi Güney Kıbrıs’ta kalan Geçitkale ve Boğaziçi (Köfünye ve Aytotro) köylerine, Grivas komutasında, neredeyse Türk-Yunan Savaşı’na dönüşme noktasına dayanan ve tarihin seyrini değiştiren saldırıyı gerçekleştirmişlerdi.  

      Saldırının görünür nedeni, bir köy yolu idi. (Rumların sessiz rızasıyla da uygulanan Boğaziçi yolu ile ilgili “de facto” statüyü ortadan kaldırma..) Oysa işin özünde, Rum Meclisi’nin kısa bir süre önce, 26 Haziran 1967’de, AKEL’in desteğiyle ve oybirliğiyle aldığı Enosis kararı konusunda Türkiye’yi sınamak vardı. O dönemde Yunanistan’ı, faşist albaylar cuntası yönetiyordu ve her askeri cunta gibi, Yunan cuntası da saygınlık kazanmak için dışta bir başarı arıyordu. Geçitkale – Boğaziçi saldırısında Türkiye’nin tutumu, Enosis’in hemen gerçekleyip gerçekleşmeyeceğini gösterecekti.

      Yunan cuntasının Türkiye’yi Enosis konusunda sınama girişimi; Akritas Planı’nı (yani 21 Aralık 1963’te başlayan Rum saldırısını) “mümkün olan en kısa zamanda, dışarıdan müdahalenin mümkün, muhtemel ya da yerinde görülmesine fırsat bırakmadan, bir iki gün içinde Kıbrıslı Türklerden gelecek her türlü direnişi bastırarak ortaklık hükümetini yıkmak”biçiminde bir  cinai bir tasarı olarak niteleyen Vamık Volkan’ın söylemiyle nasıl da çakışıyor? (Bak: Vamık D. Volkan-Norman Itzkowitz; Türkler Ve Yunanlılar Çatışan Komşular, İstanbul: Bağlam Yayınları, Mart 2002, sayfa 175.

       Sonuçta Enosis konusunda sınama kayaya çarptı. 24 şehit verdiğimiz saldırıya Türkiye’nin tepkisi sert oldu. Harbottle, o günlerde, BM Barış Gücü gözetleme postalarının “İngilizce ve Rumca yayın yapan bir istasyondanRumlara yönelik bir ihtar yayını işittiklerinden söz eder. Bu yayında, bu akşam geliyoruz, savaşmaya kalırsanız öleceksiniz”  deniyordu. Harbottle,böyle bir yayını işittikten sonra, çıkarma birliklerinin yola çıktığına inanmıştık” diye ekler. (Habottle, The Impartial Soldier, s. 165.)

      Her zamanki gibi ABD araya girdi. Sonuçta Türkiye’nin istem ve baskısı üzerine, işgal edilen Geçitkale/Köfünye ile Boğaziçi/Aytotro köyleri derhal boşaltıldı; Grivas ve Ada’ya gizlice sokulan Yunan tümeni geri çekildi; yıkılan ya da zarar gören binalar onarıldı.

            15 Kasım saldırısının birçok yansıması oldu. En önemlisi, silahla Kıbrıs Türkleri’ni silahla susturamayacağını anlayarak politikasında taktik değişik yapan ve Enosis hedefi için zamana oynamaya başlayan Makarios’un, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılmasına karar vererek, bir anlamda halkından güvenoyu almak istemesi ve yeniden ezici çoğunlukla seçilerek istediğini almasıdır.

1968’DE BAŞLAYAN GÖRÜŞMELERE UMUTLU BİR BAKIŞ

            Kemal Rüstem’in kitabı 1969’da çıktığına göre, tam da yukarıda anlattığım gelişmenin sonrasında kaleme alındı. Bu durum karşısında Türk tarafı da Şubat 1968’de, yani Makarios’un Cumhurbaşkanı seçildiği gün, Cumhurbaşkan Yardımcılığı seçimini yapmıştı ve Dr. Fazıl Küçük yeniden seçilerek Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkan Yardımcısı ve Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı olarak görevini sürdürüyordu.

            Bu arada görüşme süreci de Haziran 1968’de Beyrut’ta başlamış ve Ada’da devam ediyordu. Yani Kıbrıs kazanı, günümüzde olduğu gibi o günlerde de kaynıyordu.   

Makarios’un yeniden ezici oyla cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra, 28 Şubat 1968 tarihli Cumhuriyet’in manşetten verdiği “Makarios, ‘Kıbrıs Rum Halkı tutumumuzu onayladı ve ‘1963’ten beri 7 bin Kıbrıslı Türk Adadan göç etti’” haberi ile o dönemin tanınmış yazarlarından Ecvet Gülesin’in “Bu İş Bitmedi" başlıklı yazısını da kitabına almış Kemal Rüstem! Bundan, haber ve yazıdaki görüşleri benimsediği anlamı çıkar. Yoksa almazdı ya da alsa bile görüşlerine uymadığını söylerdi.

Ecvet Gülesin’in yazısında söz ettiği “Kıbrıs Türklerinin durumu hakkında hazırlanan rapor”dan yaptığı alıntıyı biz de paylaşalım:

“1963’ten bu yana Kıbrıs’tan 7000 Türk İngiltere’ye ya da Türkiye’ye göçmüş, 25 bin kişi işsiz 56 bin kişi tamamen acze düşmüş. Köylerin boşaltılması yüzünden 260 bin dönümlük arazi Rumların eline geçmiş.  Ayrıca Türk cemaatinin yüzde 80’i Anavatan’dan gelen yardımla geçiniyor. Kıbrıs Türkü’nün gerçeği budur. Ayrı yönetim de kurulsa, Dr. Küçük, parlak nutuklar da söylese, Türk’ten Türk’e kampanyasıyla üç beş kişinin cebi de dolsa budur. Bol lafı, hamaseti bırakalım da pratik çareler düşünelim artık Kıbrıs için. Zira yazık oluyor oradaki insanlara…”

Sayılar küçük gelebilir ama o dönemde Kıbrıs Türkleri’nin yaklaşık 100 bin olduğu göz önüne alınırsa korkunç oranlar ortaya çıkar.

            Ecvet Gülesin söz konusu yazısında bu durumu “bütün dünya ‘işte diyecektir, Kıbrıs (Rum) halkı Enosis istemediğini oylarıyla belli etti.’” Nitekim Enosis emelinden hiç şaşmayan Makarios’u, günümüzde bile barışçı olduğu algısı ile ön plana çıkaranlar vardır.

            Ecvet Gülesin’in yazısını kitabına alan Kemal Rüstem, ayrıca Kıbrıs Sorunu’na pek girmez ve Önsöz’de, 1968 Haziran’ında Beyrut’ta başlayıp Lefkoşa’da sürmekte olan görüşmelerle ilgili bazı değinmelerde bulunmakla yetinir: “Cemaatler arası müzakerelerin başlanması ile iktisadî durumda önümüzdeki devrede daha müsait bir gelişme beklenmektedir. Bu müsait gelişmenin diğer bir sebebi de siyasi havadaki yumuşama ve Cemaatimize uygulanan iktisadi ablukanın kaldırılmasıdır.”

Esas raporunda da benzer bir ifade kullanır, ama “Cemaat”in geleceği için iyi olacağı inancını belirtir: “Kıbrıs problemine en erken bir zamanda çare bulunması ve menfi faktörlerin ortadan kaldırılması ile Cemaatimizin ferahlayacağına ve kalkınma hareketlerine girişebileceğine inanmaktayız.”

Merhum Kemal Rüstem, bu inancını dile getirirken, o sıralarda başlayan ve günümüzde 50 yılı bulan görüşme sürecinden hiçbir sonuç alınmayacağını nereden bilebilirdi?   

            Bekleyen Toplum’la ilgili üçüncü ve son yazımızda, merhum Kemal Rüstem’in esas derdi, olan ekonomi ile ilgili görüşlerini paylaşacağım.