Halkın Sesi: ‘Masa Rum tarafının üzerine devrildi.’

Diyalog: ‘18 ay gecikme ile tarihi itiraf.’

Kıbrıs Postası: ‘Ağızlardaki bakla çıktı: İki devletli çözüm’

Havadis: ‘Federasyona veda.’

Afrika: ‘Tahrik ve kışkırtma.’

Güneş: ‘Hiçbir seçeneği dışlamıyoruz.’

Siyasette de benzer bir uygulama olamaz mı diye kafa yorduğum oluyor.  Nasıl olur bilmem ama öyle bir uygulama olsa, Hasan Erçıka’nın birkaç gün önce yazdığı gibi Annan Planı sonucundan sonra görüşmelere koşulsuz başlamanın inanılmaz bir gaflet/basiretsizlik olduğu anlaşılırdı. Crant Montana’nın çöküşünden sonra ve onca söylenene karşı, benzer bir görüşme masasına geri dönmek de gaflet ve basiretsizlikten başka anlam taşımayacaktır.

Böyle bir olasılık var mı? Yok gibi! İyi ki yok, çünkü bir dönem, olası yeni devletin doğuşu ile ilgili olarak geçmişte çok konuşulan “virgin birth/bakir doğum”u etkisizleştirmek için yaratılan (tek egemenlik gibi), “olumlu belirsizlik” kavramının, her seçeneğe açık olma durumunun Türk politikası olduğu bu dönemde, bir de “gözü kapalı” olarak eskisine benzer bir görüşme sürecine evet demek, gafın ve basiretsizliğin çok ötesinde anlam taşıyacaktır.”

DOKUZ AY ÖNCE, DOKUZ AY SONRA

Dokuz ay sonra, dokuz ay önce söylenenlerin olduğu yerde bile değiliz. Yeni durum karşısında, ne kendi aramızda, ne Türkiye ile birlikte “aynı ağız”la konuşacak duruma gelemedik. “Her kafadan bir ses” çıkarır olduk:

“Federasyon da federasyon,”

“İki devlet” 

“Ehhh… o da olur, bu da/‘hiçbir seçeneği dışlamıyoruz’” 

“Federasyon da federasyon” ya da “iki devlet” diyenlere saygım vardır. Ama 50 yıllık görüşme sürecinde, “olumlu belirsizlik” kavramından çok çekmiş ve çok şey kaybetmiş bir halk olarak, hâlâ daha “olumlu belirsizliğin ta kendisi olan “her seçeneğe açık olmayı” anlamakta zorlanıyorum. Bu, politikasızlık gibi bir şey!

Federasyon için görüşmeler başlasın diyenler de, sonuç odaklı bir süreç  üzerinde ısrarlı göründüklerinden, eskisine benzer (ucu açık ya da takvimsiz) bir görüşme sürecine girilmeyeceğine inanmak isteriz ama bana göre, Hasan Erçıka’nın o kaç gün önce yazdığı gibi, Annan Planı sonucundan sonra görüşmelere koşulsuz başlamak nasıl inanılmaz bir gaflet/basiretsizlik idi iseydi, Crant Montana’dan sonra laf kalabalığı değil de, “artık yalnız kadife ayrılığı konuşuruz” dememekle/ diyememekle tarihi bir fırsatı kaçırmış olduğumuza inanıyorum. Aslında bu fırsatı Annan Planı referandumu ile de kaçırmıştık.

Dokuz ay önce yazdığımı gibi, bir şeyden adım gibi eminim: Kıbrıs Türkü için bu adada gerekli olan şey, halkını mutlu edecek iyi bir Devlet yönetimidir. Bana göre gerisi, zaman kaybıdır.