Yunan’ın kül ettiği hanelerden
Ve Türk’ün kahrolduğu 
senelerden
Kurtuluş’a adaklar adadık
Velhasıl, beraber güldük
Beraber ağladık  

İzzet Rıza Yalın’a ithaf edilen “Beraber Güldük Beraber Ağladık” adlı kitabın ön kapağında var bu dizeler! Bir süre önce yitirdiğimiz Harid Fedai’nin dizeleri!
Kitap 500 sayfalık! Son dönemlerde gördüğümüz ilginç ve içerikli, toplumsal bellek için “ilaç” olabilecek kitaplardan biri! Daha sayfalarını karıştırır karıştırmaz beni cezbetti. Hele hele o program notları! 
Arşiv bu işte! Üzerine bir şeyler yazılan ya da karalanan her kâğıt parçasının bile, günü geldiğinde “tarihi belge” olacağının çarpıcı kanıtları!  
İzzet Rıza Yalın’la aynı kuşağın çocuklarıyız. O 1938 doğumlu, ben 1940! Aynı dönemleri yaşamış, aynı acıları paylaşmış, aynı şeylere gülüp ağlamışız. Tıpkı kitabın adı gibi! 
Çok fazla kesişmelerimiz olduğunu söyleyemem ama onun “adam gibi adam” deyişine koşut biçimde “gazeteci gibi gazeteci” olduğunu söyleyebilir ve kalıbımı basarım.
1974 sonrasında oluşturulan Kurucu Meclis’te, devletleşme, demokratikleşme ve hukuk/anayasa temelli düzen için büyük savaşım verildi. Bugünkü iletişim olanakları; gazeteler, tv ve radyo kanalları, internet gazeteleri ve de sosyal medya yoktu o zamanlar! İşte o koşullarda mücadeleyi verenlerin sesinin Ankara’ya ve Türk kamuoyuna yansıması için, çok şeyi göze alarak “gazeteci gibi gazetecilik” yaptı İzzet Rıza Yalın!   
Kitabın içeriğindeki çok sayıda ve yönlendirici ara başlıklar bir yana bırakılsa bile, sadece ana başlıklara bir göz atmak, kitabın zengin içeriğini gözler önüne serer. Tarihe tanıklık eden bir “gazeteci gibi gazeteci” gözüyle onlarca belge, yazı, olay, gözlem, haber, röportaj ve benzerleri aktarılır.
İzzet Rıza Yalın, fiilen gazetecilik yaparken tarihe yaptığı tanıklığı, gelecek kuşaklara aktaracak biçimde, arkasında belgeler, kanıtlar bırakarak yapmış. Çok az gazetecinin bunun yaptığının anımsarsak, yaptığı işin önemi daha iyi anlaşılır. 
En önemlisi, çok önemseyip kitaplarımda, yazılarımda, konuşmalarımda, söyleşilerde, çıktığım radyo ve tv programlarında, değinmeden edemediğim “toplumsal bellek” ya da “toplum belleği” için müthiş bir kitap oldu “Beraber Güldük Beraber Ağladık!” 
“Beraber Güldük Beraber Ağladık”ın ciddi boyutta “belleksizleşmiş”/“belleksizleştirilmiş” olan Kıbrıs Türk Halkı’nın “bellek sorunu” için ilaç niyetine kullanılabilecek iyi bir kaynak kitap olduğunu rahatça söyleyebilir; güzel ve ciddi bir organizasyonla tanıtımı yapılan bu kitabı ısrarla  öneririm. 
Kitabı yayına hazırlayan İzzet Rıza Yalın’ın oğlu Fevzi Yalın ve tanıtım organizasyonu için canla başla çalışan kızı Esen Yalın Aktoprak başta olmak üzere, bu kitabın gün ışığına çıkmamasına katkı koyan herkesi kutlar ve onlara teşekkür ederim. 
Güzel bir iş başardılar.
Tanıtım töreni ve kitapta söz verildiği gibi, devamını bekleyeceğim.
 
  FEYZAN KORUR’UN 
“ASMAALTI”SI
Feyzan Korur’un “Kıbrıs Şiirleri” alt başlıklı şiir kitabı “ASMAALTI,” bana daha ilk anda hoş ve etkileyici geldi.
Ilık duygular yarattı. 
Katıksız biçimde “Kıbrıs”ı ve de artık çok değişen geleneksel yaşam biçimimizi anımsattı. 
Yalnız eski Lefkoşa’nın “olmazsa olmazı” “Asmaaltı” değil, sıcak yaz günlerinde, gölgesinde ya da (artık pek görülmeyen) serin yaz akşamlarında altında derin kahve sohbetlerine, yeme içmelere, nice “macun” ağırlamalarına, sevdalara, sevişmelere, kavgalara ve de kadınlarımızın/kızlarımızın elişi, nakış işlemelerine, çehiz düzme çalışmalarına mekân olan “asma altları” da canlandı gözlerimin önünde!  
Genellikle “yasemin” kullanılır Kıbrıs imgesi olarak! Oysa “asma altı” da en az yasemin kadar, hatta ondan güçlü bir Kıbrıs imgesidir ve sanırım bunu ilk, en azından ilklerden biri olarak kullanan, edebiyatımıza taşıyan şairdir Feyzan Korur!   
Bir yazısında, “O, bir ‘amazon’... Ya da bir “Jeanne D’Arc” diye söz eder Hüseyin Kanatlı Feyzan Korur için! Bu nitelemeyi “Lefkoşalıları ve de özel olarak Yenicamililer’i bir araya toplayıp, eski günleri yaşatan, nostalji ve özlem gideren, Surlariçi’ni, özellikle Yenicami Mahallesi’ni ve Atatürk İlkokulu’nu yeniden ‘canlandıran’ kişi” olduğu için dile getirir. “KIBRIS ŞİİRLERİ” altbaşlıklı yeni şiir kitabı “ASMAALTI” ile Hüseyin Kanatlı’nın dile getirdiği Kıbrıs sevdasını edebiyatımıza da taşımış oluyor.

***
Bir gün senin de yolun düşerse
Lefkoşa’nın sokak aralarına
Doğduğum eve bir uğra
Kahverengi kapılı bir ev
Seslen bana!
Belli mi olur açılıverir kapı
Çocukluğum fırlar sokağa 
Saklambaç oynarız yine
Köşedeki bakkaldan elmalı şeker alırız 
Sonra kapının önüne oturur
Salepçi amcayı bekleriz
Bir gün yolun düşerse uğra!
Çocukluğumuzu hiç unutmadığımız
Lefkoşa’nın sokak aralarına
Çal kapıyı ben hep ordayım.

Bu şiir, onun ile Lefkoşa’ya, Lefkoşa’nın Suriçi’ne olan sevdasını ne de güzel anlatır. Aslında Hüseyin Kanatlı onu ‘amazon’ ya da bir “Jeanne D’Arc” olarak nitelerken aslında bu sevdayı bir başka türlü dile getirmiyor mu?
Her zaman şairlerin ilgi odağı olmuş, şiirimizde, hatta edebiyatımızda en çok yer alan mekândır Lefkoşa! Feyzan Korur da bu geleneği sürdürmüş oluyor.
Ancak yalnız Lefkoşa ve Lefkoşa Suriçi sevdalısı değildir o! 
Kıbrıs sevdalısıdır. 
Buram buram Lefkoşa ama o oranda Kıbrıs var bu kitaptaki şiirlerinde! 
Ne yazık ki Lefkoşa, aranılan eski günleri anımsatarak yalnız nostaljik duygular yaratmıyor. Savaşı, savaşın yarattığı dramları ve çocuk ruhunda estirdiği fırtınayı da anımsatıyor. Feyzan Korur’un şair ruhu, yalnız özlem duyduğu Lefkoşa ve Kıbrıs’ı değil, yakın tarihimizdeki o savaşı, o savaşın dramlarını da söylettirir ona:  
 “Son atılan mermilerin, bombaların ardından yaşama farklı bir yerden başlamıştık… Yara almış şehrin insanlarıydık ve hiçbir şey eskisi değildi artık… 
Savaşın çocukları olmak ne büyük şansızlıktı… Biten savaşla çocukluğumuz da bitmişti adeta… Yitirilen canların ardından evlerden duyulan acı feryatlar hiç eksilmiyordu kulaklarımızdan… 
Eksilen hayatlarımızı… Barut kokularının içinde… Sokakta oynayan çocuklardık neşe ile ve artık koşup oynayamıyorduk sokaklarda… 
Babası geri gelmeyen arkadaşlarımız vardı! 
Çocukluğumuzu kaybetmiştik savaşın ardından… Acıyla büyüttüler bizi… Ruhumuzda saklı kalan ürkek, korkak çocukluğumuzla!… 
“Oysa çocuktuk barut kokularının arasında!”  
   
***
Çocuklarımızın bir daha barut kokuları arasında kalmaması dileğiyle Feyzan Korur’u yürekten kutluyorum. 
Bu yola devam Feyzan Hanım! Durmak yok! Edebiyatımıza ve toplum belleğimize önemli katkılar yapabilirsin. 
Belleği ciddi surette boşalan toplumumuza hem nostaljik duygular yaşat, hem bu adada yaşanan insanlık dramlarını anımsatmayı sürdür.
Nice nice şiirlere, kitaplara!