Geçen Perşembe günü Cumhurbaşkanlığı sarayında yapılan “Berlin toplantısı”na ilişkin partiler arası görüşme, hemen hemen bütün parti başkanlarını aynı noktada birleştirdi.  Tümünün de ortaya koyduğu gerçek, “Berlin Toplantısından hiçbir beklenti yok” mealindeydi.  Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın kafasındaki de odur bence.  Her ne kadar de iyi niyetli mesajlar verse de, gerçek anlamda onun da Berlin görüşmelerinden olumlu birşeyler çıkmayacağının sezgisini görüyoruz.

            Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres, tarafları Berlin’e çağırırken onun da bu görüşmelerden pek umutlu olmadığının gereçeği ile cebelleştiğini ifade edebiliriz.

            Guterres bulunduğu pozisyon itibariyle “soruna çare arama” anlayışına sahiptir. Sanırım Guterres de son BM Genel Sekreteri olarak bu soruna çözüm bulamayan birisi pozisyonunda emekliye ayrılacak.

            Guterres görevini yapıyor.  İyi niyetinden de zerrece şüphemiz yoktur.  Lakin gerçek olan odur ki,  artık BM de Kıbrıs sorununa farklı bir açıdan bakarak yaklaşmalıdır.

            Dünyada bütün dengeler değişirken, Kıbrıs sorunu neden çözümlenemiyor?

            Bu sorunun yanıtını arayıp bulmak lazım.  Esasında bu sorunun yanıtı da bu yazının ve geçmiş yazılarımın içindedir. Zamana oynamak, ellerindeki AB kozu ile dünyaya parmak sallamak ve hala daha Türkiye’yi takmayarak adadaki Türk askerinin varlığını hiçe saymak...

            Halbuki Türkiye gerek 1974’te, gerekse şimdi bütün gücünü hem Rumlara, hem de bütün dünyaya  göstermiştir.  Rumların tek taraflı olarak Akdeniz’de doğal gaz arayışlarının yanıtı da, Türkiye’nin Akdeniz’e  indirdiği petrol arama gemileridir. Lakin Rumlar, o cüce boyları ile hala kanto yapmaya devam ediyorlar.  Rumların bu kantoculuğu nereye kadar sürecek, doğrusu merak ediyoruz.

            Yeniden Guterres’e dönecek olursak...  Guterres bu çözümsüzlüğün somut gerçeğini biliyor ve görüyor ama, ne yazık ki, Rumlara “Çözümsüzlüğün mimarı sizlersiniz” de diyemiyor. 

Zaten çözümsüzüğün bir diğer düğümü de BM ve o kurumun genel sekreterleridir. Bir cesur BM Genel Sekreteri çıkıp da Kıbrıs gerçeğinde Türk tezinin doğruluğuna parmak bassa, bu iş rayına oturacak ve çözüme yol alınacak.

            Peki...

            Şu Kıbrıs sorunu nasıl çözümlenecek?

            Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Ersin Tatar, bence en doğru mesajı vermiştir.  Ne demişti  Ersin Tatar saraydan çıkarken.

            “Artık Kıbrıs konusunda farklı bir pencereden bakılmalı, tek yolun federasyon değili alternatif teklifler de masada olmalıdır.”

            Bunun yorumu da bize kalsın.  Alternatif çözüm gayet nettir.  O da iki ayrı devlette uzlaşıdır.

            Guterres de böyle mi düşünüyor?  Şayet böyle düşünüyorsa kendi tekliflerini de masaya yatırmalıdır.

            İşte bunları yazar çizeriz de o pencereden bakamıyoruz, Rumların uzlaşmazlığı açısından.

            Sanırım Kıbrıs sorununun çözümü konusunda en girişimci ve en gerçekçi sıkıştırmayı Kofi Annan yapmıştır,  ortya koyduğu “Annan Planı” ile.

            O Annan Planı’nda yapılan referandumda Rumların %85 “Hayır” oyunun da dikkate alınması gerekir diye düşünüyoruz.

            Rumlar mütemadi istekte bulunurlar da bir türlü çözüme kapı açacak bir yola onay vermiyorlar, dolayısı ile çözümsüzlüğe de prim vermiş oluyorlar.

            15 Kasım günü bayrağımızı yakan ELAM ve çözümsüzlüğe oynayan fanatik Rumlar veELAM gibi gizli düşünen Rum liderler iki maskeli palyaço gibi ortalarda şov yaparlarken, sanki kendilerince zafer kazanıyorlar.  Halbuki bayrağımızın yakılması demek, Kıbrıs sorununun çözümsüzlük binasından bir tuğla daha sökülmesi demektir.  İşte Rumlar bunu göremiyorlar. Bir milletin, bir halkın bayrağını yakmanın ne kadar onursuzca bir davaranış olduğunu da kavrayamıyorlar.

            Bayağımızı yaktılar da ne oldu?

            Bayak yakma meselesinden sonra Rum toplumu lideri Nikos Anastasiadis Berlin’de ne diyecek Guterres’e?  Çözümsüzlüğün görüntüsünde Guterres’e, “KKTC bayağını yakan kişiler heyecanlı gençlerdir, normal karşılıyoruz” mu diyecek.

            Herşey bir yana...

            25 Kasım 2019’da Berlin’de yapılacak üçlü görümeden birşey beklemek aptallık olur. 

            Önemli olan Türkiye’nin etkin garantörlüğünün devamıdır bizim için.  O garantörlük “dünyanın tapusu” gibi avuçlarımızda olduğu sürece, kimse bizi yıkamaz, parçalayamaz, yok edemez.  Rumlar bunu sonsuza kadar bilmelidirler.