T.C Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın sıkça tekrarladığı “dünya beşten büyüktür” vurgulaması,  doğrudan BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyelerini hedef alan bir söylem .Bunun nedeni,  Güvenlik Konseyi’nin devamlı beş üyesi olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’nın dünyanın birçok yerinde yaşanmakta olan sorunlarla ilgili Konsey kararlarını kendi çıkarlarına ters olarak algıladıkları durumlarda bu kararları veto ederek geçersiz bırakmalarıdır. Kısaca dünyamızın 5 büyük dayısı olan bu ülkeler,  hem diğer daimi üyelerin hem de Güvenlik Konseyi’nin geçici olan 12 üyesinin tamamının kararları aksi olsa da, tek oylarıyla etkisiz bırakabilmektedirler. Bu beş daimi üye sadece kendi ülkelerinin değil kendilerine yakın gördükleri veya çok yoğun çıkarsal ilişkiler içerisinde oldukları ülkeler aleyhine olabilecek kararları da veto edebilmektedirler.
BM Güvenlik Konseyi tarihinde en fazla dikkat çeken ve daimi üyelerden veto yiyen kararları arasında İsrail hakkında alınan kararlar çoğunluktadır. Bu vetolar daha fazla ABD tarafından yapılmaktadır. Rusya’nın da en son BM GK’nin Kırım’ı ilhak etmesi ve Suriye ile ilgili bazı kararları kararları veto ettiği bilinmektedir.
Kısaca bu beş daimi üye dünyanın 2. Dünya savaşından sonra kurulan düzen içerisinde bu savaşın galipleri olarak dünyanın diğer ülkelerine dayattıkları bir düzen .Kabul ederim etmem meselesi yok, uyacaksınız başka çaresi yok.
24 Nisan, 2004 tarihinde Kıbrıs’ta yapılmış referandumlar sonrasında dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’nın hazırlamış olduğu raporun konseyde görüşülerek oylanmasını bile veto ederek, “sümen altı edilmesi”ni sağlayan da daimi üye Rusya.
Ve çok yakından bilinmektedir ki bu raporda Kıbrıslı Türklerin 24 Nisan referandumlarında “evet” demesinden sonra, kuzey Kıbrıs’a karşı uygulanan ulaşım ve ticaret ambargolarına artık gerek kalmadığı çağrısı yapılmaktaydı.
Tabii 4 Mart, 1964 tarihli 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına göre, Kıbrıslı Türk toplumunun   uluslararası antlaşmalar ve anayasaya dayanan haklarından dışlanarak, sadece Rum toplumlu hale dönüştürülmüş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne o günden beri tek tanınınmış devlet statüsü verilmiş olmasının hala devam etmekte olması,  yine sözünü ettiğimiz beşlerin mahareti.
Evet açıkça görülmektedir ki dünyanın çeşitli bölgelerini kendi anlayış ve çıkarlarına göre kontrol eden ve yönlendiren güçler olarak 5P yada 5 daimi üyenin gazabına uğramamaya çalışmak da diğer diğer ülkelerin özetmesi gereken bir durum. Aksi halde kendilerine uygulanmasını veto ettikleri yaptırımları bu ülkelerin kapısına dayarlar hatta işleri askeri müdahaleye kadar vardırırlar da.
Hat ve hatta Irak, Suriye ve Libya olaylarında görüldüğü gibi BM GK’nin kararlarını hiç kaale bile almadan doğrudan kendileri askeri müdahalelerde bulunurlar bulunabilirler.
İşte böyle bir dünyada,  Kıbrıslı Türkler olarak;  uluslararası antlaşmalar ve Kıbrıs anayasasındaki haklarımıza rağmen, 54 yıldır tamamen görmemezlikten gelinerek ve dışlanarak, bu adadaki geleceğimize yoğun ve açık tehdit oluşturulmasını pasif olarak izlememiz beklenmektedir.
2018 yılı belli k sadece çok yoğun geçmeye aday değildir, ÇOK YOĞUN GEÇECEKTİR KESİNLİKLE. 
İşte Bu “ahval ve şerait altında” Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti son yıllarda oluşmuş bölgesel konjönktürden, AB üyeliğini de kullanarak Kıbrıslı Türkler ve Türkiye aleyhine azami olarak yararlanmaya çalışmaktadır.
Anastasiades’in,  Yunanistan’la beraber kurduğu bölgesel üçgenlerdeki matematiği ve akdeniz planlamalarının MEGALİ DÜZEYE çıkmış olmasının girdabında, “Kıbrıslılıktan” söz edebilmesinin nasıl bir sarhoşluk ürünü olduğunu yakında anlayacağız. Sarhoşluk diyoruz çünkü, Anastasiades şimdiye kadar,  Rum eğitim sisteminde “Kıbrıslılık” adına tek bir harf değiştirmemiş, nede tek bir harf koymuştur. Tam aksi, Rum gençlerinin “enosis referandum”unu kutlamaları kararını ırkçı parti ELAM’ın başına taç yapmasını sağlamıştır.
Son söz: Kıbrıslı Türkler sabırlıdırlar, anlayışlıdırlar ama ne aptal ne de geri zekalı değillerdir.