Berlin toplantısından çıkacak olan buydu.  Bundan başka bir şey beklenmiyordu esasında.  BM Genel Sekreteri Antonio Guterres her zamanki iyimserliğini koruyarak kendince beşli görüşmelerin önünü açmış oldu.  Belki kötümser olduğum kanısına varılacak ama, Rumları tanıyan bir gazeteci olarak beşli zirveden de pek umudum olmadığını ben şahsen ifade ediyorum.

                Guterres’in yaptığı açıklamayı tırnak içinde vererek yorum yapmak en doğrusudur.  Bakınız Guterres ne demiş üçlü görüşme için.

                “Görüşmeler ışığında aşamalandırılmış, anlamlı ve sonuç odaklı olacak müzakerelere uzlaşılmış birbaşlangıç noktası teşkil edecek referans şartlarına mümkün olan en erken fırsata ulaşmak için çaba ortaya koymayı kararlaştırdım.  Bu bağlamda, Kıbrıs Türk lider ve Kıbrıslı Rum lider ve garantör güçler ile uygun aşamada gayri resmi 5+BM bir görüşme yapma olasılığı üzerinde çalışmayı taahhüt ettim.  Bu defaki sürecin farklı olması gerektiği kabul edilmiştir.”

                Bu açıklamada kelimeler ve ifadeler çok titizce kullanılmış ve sürecin tıkanmamasına özen gösterilmiştir.  Guterres görevi icabı yapıcı konuşmak zorundadır.  Sadece Guterres şunu bilmelidir ki, tren katarı gibi sıralanan ifadeler,  pek işe yaramayacaktır diye düşünüyorum.

                Guterres görevini yapıyor da, beşli ve +BM’li görüşmeden bence kendisinin de pek umutlu olduğuna inanmıyorum.  Çünkü Rumların değişmezliği yine şu beşli zirvede kendini gösterecek ve Anastasiadis, yine bir puntuna getirip kıvırtacak ve önümüze kocaman bir hiç çıkacak.

                Guterres’in kullandığı şu ifade dikkatimizi çekti. 

                “Bu defaki sürecin farklı olması gerektiği kabul edilmiştir.”

                Guterres’in “farklı” dediği şey ne olacak acaba?  Doğrusu bunu merak ediyoruz.

                O “farklı” denilen görüntüde Guterres Rumlara “Artık daha fazla zamana oynamayınız. Baıkınız bütün garantörler burda.  Yıllarca Türklerin haklarını yiyerek, yüzlerce Türkü katlederek, 50 yılın üzerinde zigzaglar çizerek buralara kadar geldiniz ama artık buna musaade etmeyeceğiz” sözlerini kullanacak mı?  Yoksa o da akan suyun sesine kulak vererek, beşli zirvenin sonlanmasının kendisi için sürpriz olmadığını idrak edecek mi?

                Tabii ki beşli zirveye, hem Türkiye, hem Yunanistan, hem de İngiltere katılacak.  Bence bu toplantıda bütün gözler Türk temsilciye çevrilecek.  Hatta o Türk temsilcinin Türkiye Dışişleri Bakanı, Mevlut Çavuşoğlu olacağını ifade edebiliriz.

                Sabır denen birşey vardır.  Hadi geçen defa Crant Montana’da Rumlar kıvırttı ve yine işin içinde sıyrıldılar ama Türkiye’nin sabrının ve Türk ve Kıbrıs Türklerinin onurları ile oynamanın da bir  sınırı olduğunu dikkate alarak “Artık bu maskaralığa son verme zamanı geldi.  Bundan sonra herkes yoluna.  Rumların, Türklerin geleceği ile daha fazla oynamasına fırsat vermeyeceğiz.  Ya bu iş burada iki devlet esasına dayalı bir çözümle son noktayı koyacak ve  yeni bir anlaşmaya imza atacağız, ya da KKTC’nin tanınması için bütün dost  devletlere yeşil ışığı yakacağız” diyecek mi?

                Bence Mevlut Çavuşoğlu artık gerçek anlamda Rumların maskarası olmadığımızı kendilerine gösterme zamanının, gelip de geçme aşamasına geldiğini onların suratlarına haykırması zamanın geldiğini düşünüyoruz.

                O nedenle önümüzdeki beşli zirve+BM ile oluşacak görüşmenin de fiyasko ile sonuçlanacağını ifade ediyoruz.

                Bütün bu yazdıklarımın tümden doğru çıkacağını bir belge olarak yine kamuoyunun önüne koyacak zamanı kollayacağım.

                Bu bir kötümserlik değildir.  Bu görüşler, tümden Rumların değişmezliğine ve Türklere bir solukluk havayı bile çok gördüklerini bilmemizden kaynaklanmaktadır.  Akdenizdeki doğal gaz ve petrol arama yöntemlerinden belli değil mi?

                Zaman zaman Rumlar cılk yumurta gibi kokarak, “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü artık kalkmalıdır” martavalına da karnımız doymuştur.

                Rumların bu uzlaşmazlığı karşısında  gerek Anavatan Türkiye, gerekse biz Kıbrıs Türkleri haksız mıyız o garantörlüğün devamını istemekte?

                Bereket versin ki zamanında yapılan Zürih ve Londra anlaşmalarına şu etkin ve fiili Türk garantörlüğünü koymuışlar.

                Türkiye’nin garantörlüğü olmasaydı bizim bu adadaki hayatımız, kesinlikle Girit’ten farklı olmayacaktı. Bunu adımızı bilir gibi biliyor ve ısrarla Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün kalkmasına karşı çıkıyoruz.

                Her ne ise... Şu beşli zirveyi bekleyip göreceğiz.  Ve bu yazımı yeniden yayınlayarak Rumların değişmezliğini bir kez daha dünya kamuoyuna kanıtlayacağım.