Yıllarca peşinden koştuğumuz TAKSİM tezi ilk kez ne zaman ve nasıl ortaya çıkmıştı, hele bir düşünelim...

            EOKA’nın faaliyete geçişi ile ortaya çıkan bir durumdu TAKSİM tezi.  Rumların ENOSİS istemleri tırmandıkça ve İngilizler bazı EOKA’cıları mahkum edince, Makarios İngiliz idaresini taciz eder şekilde çıkışlar yapmaya başlayınca, daha da önemlisi EOKA’cılar için af isteyince Makarios, Seyşel Adalarına sürgün edilmişti.  Tarih, 9 Mart 1956’ydı.

            Makarios’un sürgün edilmesinin ardından EOKA daha da azıtmış ve masum İngiliz ve masum Türklerin öldürülme operasyonlarını yoğunlaştırmıştı.  İşte o yıllardır ki İngiliz İdaresi, bazı Türk gençlerini yardımcı polis yazmış ve kendilerince ek bir güç oluşturmuştu.  Haliyle o genç polisler de EOKA’nın nedefi olmuşlardı.

            İşte bu dönemlerdi ki Yunanistan, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması için Birleşmiş Milletler’e başvurmuş ve bu istekleri reddedilmişti.

            Birleşmiş Milletler’in Yunanistan’ın isteğine red kararının akabinde Türkiye şöyle bir istekte bulunmuştu, ki doğru bir istekti.

            “Madem İngiltere İmparatorluğu Kıbrıs’ı elden çıkarma düşüncesindedir, o zaman adayı yeniden Türkiye’ye iade etmelidir.”

            Şayet ada yeniden Türkiye’ye iade edilmiş olsaydı,  bugün yaşadıklarımızı yaşamayacak, yüzlerce insan kurşunlara ve katliamlara maruz kalmayacaktı.

            Lakin Türkiye’nin bu istemi de reddedilince, İngiltere Müstemlekeler Bakanı’nın bir önerisi olmuştu:

            “Gelinen bu aşamada Kıbrıs bölünmelidir.  Bu bölünme adaya huzur getirecektir.”

            Bir kez daha vurgu yapalım...  Müstemlekeler Bakanı’nın bu önerisi Rumlar tarafından kabul görseydi, yine bu kadar insan ölmeyecekti. Lakin Rumlarla Yunanlılar “ENOSİS” atına bindiler, ENOSİS dediler ve başka bir şey demediler.

            O zaman ortaya atılan bu tez, Türkiye tarafından da kabul görünce, Türk liderliği ondan sonraki Kıbrıs politikalarını hep TAKSİM tezi üzerine yaptılar.

            Öğrencilik yıllarında yazdığımız pankartlarda, “YA TAKSİM, YA ÖLÜM” sloganları vardı.  Gerek Kıbrıs’ta, gerekse Türkiye’nin bütün illerinde yapılan büyük mitinlerde halk, “YA TAKSİM, YA ÖLÜM” sloganları attılar.  Onunla beraber pek çok pankartlar açıldı  meydanlarda.

            Demek ondan sonraki dönemde yaşayacaklarımız vardı.  Yunanistan ve Rumların TAKSİM tezine karşı çıkışı, zamanın Dışişleri Bakanları rahmetlik Fatin Rüştü Zorlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof’un kafa kafaya vererek ortaya attıkları “Kıbrıs Cumhuriyeti” tezi kabul görmüştü.  İleri sürülen şart, “Rumlar ENOSİS’ten, Türkler de TAKSİM’den vazgeçecekler” şartıydı. Nitekim Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş ve bu cumhuriyet üç buçuk yıl yaşayabilmişti.

            Bütün bu yaşananların üzerinden tam 65 koca yıl geçti ve ada, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile bölündü.  Yani endirek TAKSİM, kendiliğinden gerçekleşti.

            Cenevrede yapılacak 5+1 Toplantısının arifesinde Rumları bir korku sardı.

            Bu korku açık bir şekilde görülmektedir.  Nitekim AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, “Cenevre’den çıkacak olumsuz bir sonuç, TAKSİM’i getirir” diyerek olacakları veya olması muhtemel gelişmeleri dile getirmiştir.

            Bir defa Rumlara açık ve net bir şekilde söylemek lazım.

            “Kıbrıs’ın bu noktaya gelmesinin, adanın bölünmesinin, göçmenliklerin ve kayıpların, hatta Crants-Montana’daki olumsuzluğun tek sorumlusu Rumlar ve Yunanlılardır.  Uzatılan barış elini ve zeytin dalını elleri ile iten ve Türk haklarını yemeye devam eden Rumlar bilmelidirler ki kalıcı TAKSİM gerçekleşirse, bunun sorumlusu yine Rumlar olacak ve bu kalıcılık dönülmezliği getirecek.  O zaman aklınızı başınıza alınız ve iki devlet temelinde, eşit şartlarda bir çözüme evet deyiniz.”

            Şu da bilinmelidir ki Türkiye, bundan sonra Rumların, Türk haklarını gasbetmesine ve o hakları Türkler yokmuş gibi yemelerine kesinlikle müsaade etmeyecektir.

            Kiprianu,  Anastasiadis’i uyarıyor. 

“Türkiye ile ekonomik ve ticari zeminde işbirliğine hazır olduğumuz söylenmelidir. Ayrıca Türklerin de doğalgaz ve hidrokarbon komitesine katılmalarını görüşmeye hazır olduğumuz söylenmelidir.”

Rumlar bunlara evet demekle işledikleri cinayetlerden ve yok olan hayatların günahlarından kurtulacaklar mı?  Yıllarca  kendi mallarına mal diyemeyen Türklerin alacakları, Maraş’taki Türk malları,  Larnaka Havaalanı arazisinin Türk malı oluşu, direk Türk uçuşlarının Ercan’a inişlerinin engellenmesi gibi pek çok maddenin vebalinden de kurtulamayacaklar. Belki babaları kaybolan çocuklar bundan sonra Rum yönetimine maddi ve manevi davalar açarlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde.

Ve dahaları...  İşte o nedenle olacakları veya olabilecekleri, tarihsel süreci içinde vermeye çalışıyoruz.

Haydi buyurun beyler.  Cenevre’de Türklerin bütün argümanlarına ve isteklerine hayır deyiniz de görelim sizin kahramanlıklarınızı, “balligariler!”