Bir ada!  Tam da Akdeniz’in ortasında…
 Adı: Kıbrıs… Yazılışı altı harfli kısacık! Ama neredeyse 6 yüz yıldan bugüne bölgesinin en hassas noktası. Nice medeniyetlerin izi kalmış. Yüzyıllar boyunca değişik milletler hüküm sürmüş. Çoğu savaşlara sığınak, çoğu savaşların, merkezi olmuş.  
 Bu adada tarih boyunca yaşanan hep bir mücadele, adada yaşayanlar arasında hep bir kargaşa. Geleceğinin ne olacağına adada yaşayanların değil ama ada üzerinde türlü menfaatleri olanların kararını bekleyen bir ada…
 Adada yaşayan iki ayrı halk; dili, dini, örfü, âdeti birbirinden farklı… Sadece kaderleri ortak çünkü bu ada onların vatanı…
 Akdeniz’in ortasında bir ada. Adı altı harfli ama öylesine önemli ki! Neredeyse dünyanın gözü kulağı burada... Amerika’sı, Rusya’sı, İngiltere’si, Fransa’sı, Almanya’sı, İsrail’i, Katar’ı, İtalya’sı hepsi bu adayla ilgili! 
 Sanki orası onlara aitmişçesine, hepsi Kıbrıs’ta söz sahibi! Ama nedeni belli çünkü bu adanın çevresi trilyonlarca metreküp petrolle, doğalgazla bezeli. Bu adada söz sahibi olanın Ortadoğu’da da sözü, gücü geçerli… Belli ki; böylesine büyük bir lokmayı onlardan başkası yememeli!
 Ya adanın gerçek sahipleri? Kıbrıs’ta yaşayan adalılara ne demeli? Birisi Rum, diğeri Türk; Birisi Hristiyan, diğeri Müslüman. Biri Türkçe konuşur, diğeri Rumca. İki toplum da öylesine farklı ki! 
 Ama bir de ada üzerinde söz sahibiymiş gibi davrananlar var ya? Binlerce kilometre öteden adaya barış ancak bizim söylediklerimizle gelir, bunları yapacaksınız diyenler var ya!  
 Onlar için adada kimler varmış, kimler yaşarmış? Pek de önemli değildir! Öyle olsaydı zaten 1950’li yıllardan beri adada süregelen bu karmaşa çoktan sona erer; adalılar kendilerine uygun bir çıkış/çözüm yolu bulurdu…
 Kıbrıs’a binlerce kilometre öteden müdahale edenler yetmezmiş gibi; bir de İngiliz tarafı vardır, adada yaşayan; Osmanlıdan hatıradır, 1878’den beri orada… Her olayın içindedir ama yaşananların görünmez yüzüdür! Savaşlar yaşanır, barış adına görüşmeler vardır, çözüme temel konular açıklanır, taraflar oturur masaya, müzakereler, müzakereler… 
 En nihayetinde bir çözüm metni çıkar ortaya ama o da ne? Olmadı yeni baştan, bu metnin şurası bana uymaz, burası adadaki üslerimin geleceğine aykırı! Burasında Türler olmamalı, 
adadaki yabancı askerler öncelikle adadan ayrılmalı, göçmenler evlerine dönmeli, adaya sonradan yerleşenler kesinlikle adadan gitmeli. Sürer de, sürer neredeyse 60 yıldan beri bitmeyen bu dava. 
 Nesiller geldi geçti. Hala Kıbrıs konuşulur. Bu süreç hep böyle devam ederse eğer; Kıbrıs’ta ne çözüm, ne de Kıbrıs’ın geleceği olur… 
 Ne zaman ada halkını baş başa, bırakırlar. Her iki tarafta hiçbir ülkenin baskısı olmadan müzakere masasına otururlar. Ne ABD, ne İngiltere, ne de BM. Konunun içinde olur… Çözümü birlikte bulur, adanın geleceğini birlikte kurarlar.
 Yukarıda sıraladığım hususların hepsi bir rüya. Gerçek olsaydı zaten çoktan bitmişti bir türlü sonlanmayan bu dava. 
Bu rüyanın gerçek olması 
imkânsız! Çünkü ada üzerinde sinsi emeller besleyen ülkelerin olduğu, bu ülkeleri kendisine 
kalkan yapan Rum tarafının ada benimdir tavrı sürdüğü, Kıbrıs Türk tarafına da sen adanın 
azınlığısın dendiği sürece; 
Kıbrıs’ta bu dava bitmeyecektir. 
Yunanistan’ın bu adada da söyleyebileceği bir tek şey dahi bulunmamaktadır, çünkü ada tarihi boyunca Yunanistan bu adada hiç olmamıştır.
 Ama bu davaya son noktayı koyacak bir ülke vardır ki, o da Türkiye’dir. Kim ne derse desin, hangi ülke ada üzerinde hangi emeller peşinde olursa olsun. Kıbrıs’ta 307 yıl boyunca 
hükümran olan, 1974’ten bu yana adada barışı sağlayan 
Türkiye ne zamanki son sözünü söyleyecek, bu dava ancak o zaman bitecektir.