7 Ocak seçimleri tanıtım ve propaganda etkinlikleri zirveyi gördü diyebiliriz. Seçimlerde yarışmakta olan siyasal partiler ve adaylar arası karşılıklı çok renkli ve çok sesli söz düelloları da gittikçe daha da ilginç hale geldi. Aslında 1960’lı yıllardan beri birçok seçimlere tanıklık etmiş birisi olarak rahatlıkla “nerde o eski seçimler” diyebilirim “nerde o eski bayramlar” deyimine nazire yaparak.
O günlerin seçimleri çok mu takışmalıydı? Şiirli, göndermeli, hicivli, şarkılı türkülü, devrim heyecanlı tok sesli mesaj yüklü, sazlı sözlü günlerdi o günler kısaca. Özellikle 1974 yılından sonra adanın kuzeyinde bölüşülebilecek kaynakların ve olanakların, mevkilerin ve terfilerin, bayağı büyük artış göstermesinden sonra seçimlerimiz bir daha başka haller almaya başladı. Siyasal partiler ve siyasilerin halk nazarındaki görüntülerinde büyük farklılıklar olmaya başladı. Kıbrıslı Türk seçmenler kendi oyları ile seçtikleri siyasileri kendi varlıklarının dışında bir yerlerde değerlendirme sürecine girdiler. Her seçtikleri her nedense bir dönem sonra kirleniyordu. Bu kirlilik, görev süresi devam ettikçe daha da artıyor ve yine halkın kendisi kendi siyasilerine “komisyoncu”, “vurguncu”, “hırsız”, “arsız” ve daha bilmem ne kadar sıfatlar takıyordu. “kirlenmiş politikacılar”,”orta kirlenmiş politikacılar”, “az kirlenmiş politikacılar” ve “temiz politikacılar” var şimdi seçim platforlarında.
Ve yalın gerçek şuydu ki her seçimden sonra,  tüm bu olumsuz sıfatlarla nitelenen birçok siyasi yeniden seçiliyor ve parlamentoya girebiliyordu, giriyordu. O zaman siyasal arena diye bilinen acımasız ortamın,  taa halk tabanına  kadar inmesine, yayılmasına sebep olan seçim dönemlerinin bir başka düzeyde analiz edilmesi gerekir.
Siyasilerimizin tümü de iktidarda olsunlar muhalefette olsunlar bizim insanlarımızdır. Onların bazılarını sevmemiz bazılarını sevmememiz hatta bazılarından nefret etmemiz de çok doğal. Ancak bu siyasal aktörler tamamı kendi içimizden çıkmış insanlardır ve kendi insanlarının oylarına talip olurken, kendi bildikleri halk üzerinde etkili olacak, oy getirecek yöntemleri uygulamaktadırlar.
Kıbrısın kuzeyindeki bu küçük toprak parçası üzerinde birey olarak da toplum olarak da tutunmak öyle pek de kolay bir iş değildir. Bu temel nedenlerledir ki Kıbrısın kuzeyi de güneyi de devamlı dış ülkelere göç vermektedir. İş her yerde her coğrafyada hayat demektir ancak Kıbrıs’ta çok daha da fazla bir hayat-mamat meselesidir.
Bu nedenlerledir ki, kamuda olsun, özelde olsun iş vaatleri , ya da iş olanağı yaratacak olan kredilendirme vaatleri, ya da bu gibi başka olanaklar her seçim döneminde seçmen nezdinde prim yapmıştır. Bu seçimler öncesinde de bir şekilde kamu sektörüne iliştirilen birçok gençlerimiz seçimler sonucunda kapağı memuriyete atmayı hayal ediyorlar. Bunlar gerçeklerdir.
Açılsın ve bakılsın 1975’lerden beri hangi parti iktidarlarında kimler kamu görevlerine nasıl işe alındılar nasıl atandılar, nasıl terfi ettirildiler? Bu işlere girenler kendi çocuklarımız veya yeğenlerimiz değilseler bile bu ülkenin, bizlerin çocuklarıydı ve bu şekilde Gıbrızdan gurbete düşmeleri önlenmiş oldu. Bu iş bulma veya iş kuracak kredilendirilme fırsatlarından yararlanamayan gençlerimiz ise yurt dışında istihdam olanağı bulmuşlardır ancak.
Yıllardır, özellikle 1990’lardan sonra her siyasal partinin seçim manifestolarında yer almasına rağmen daire müdürlüklerinin bir türlü siyasal mevkiler dışına alınarak üçlü kararnameler dışına çıkarılmaması, partilerin kısa iktidar dönemlerinde bile bu mevkilerin habire kullanılarak partililere güdüleyici cazip imkanlar sağlanmakta olması, hepimiz adına ciddi ve değerlendirilmesi gereken bir göstergedir.
Yüzyıllardır bu ada toprakları üzerinde yaşam mücadelesi vermekte olan küçük bir toplumuz ve bizlerin de,  bizlerin içinden çıkan siyasilerimizin de bazı savruklukları bir dereceye kadar anlaşılırdır. Ancak son geldiğimiz noktada hak ve adalet ilkelerini dipdiri canlandırarak, gençlerimizin haklarıyla haklı yerlere gelmelerini sağlamamız, bizlerin topyekun geleceği ile ilgilidir de aynı zamanda. Niteliksiz insanların, tuttukları mevkilerin eyliyetini taşımayanların bu topluma yarardan çok zarar verdikleri de artık görülmekte ve bilinmektedir.
Hak ve adalete dayanan icraatlar ve gerekli denetimleri yerine getirecek bir devlet yapısına acil olarak ihtiyaç vardır. Kısacası anayasamızın ve yasaların emrettiği şekilde kurumlaşma ve bu kurumların çalıştırılması, işbaşı yapacak yeni hükümetin birincil görevi olarak ortada durmaktadır.
Kısacası kimse gocunmasın biz bize, siyasilerimize;  siyasilerimiz de bizlere benzemektedir. Birbirimizi satmayız ama değiştirebiliriz. Seçimler de bunun içindir. Merak etmeyin Gıbrızlı işini bilir. Bilmeseydik bu adada hiç işimiz olmazdı. Varlığımız da. Ama herşeye karşın bizler bu topraklarda varız ve var olmaya devam edeceğiz, sevdiğimiz ve sevmediğimiz siyasilerimizle beraber.