“Şu anda içinde yaşadığımız dönemin en önemli başarı odağı nedir?” diye birisi bana sorsa, ben de “İşte bütün azameti ile ve bütün yaratıcılığı ile BRT karşınızda duruyor” derim.

            Üniversitelerin İletişim Fakülteleri’nde öğrencilere mezuniyet tezi olarak, “BRT’nin dünden bugüne var olması ve gelişmesi”ni verseler, ne kadar önemli bir çalışma ortaya çıkar.  Belki yanılıyorum...  Lakin bugüne kadar hiç öyle bir şey ne duyduk, ne de işittik.  İletişim Fakültelerine düşen bir görevdir bu esasında.  BRT’nin nasıl ve ne şekil içinde hayat bulduğunu araştırıp, belgelemek.

            İnsanlar 1974 Mutlu Barış Harekatı’ndan sonra Sanayi Bölgesi olarak nitelediğimiz bölgenin en doğusundaki görkemli binayı geçerken görürler de, bu görkemli binanın topraktan bir tohum gibi çimlenip büyüdüğünü düşünmezler.

            Yeni nesiller o günleri pek bilmezler.  Sadece ilgili olanlar BRT’nin geçmişini araştırırlar.  Hepsi o kadar!

            Gerçekçi olmak gerekirse, Kıbrıs Türkü’nün sesi, gözü ve kulağı olan bu kurum, üç beş araba aküsü ve üç beş telefon ahizesi ile birçok kablonun bir araya getirilmesi ile oluşmuş bir yayın kurumudur.  İşte o bağlamda belki bir iletişim fakültesi öğrencisi bize bu soruyu sorar.

            “Bir radyo nasıl kurulur üç beş araba aküsü ve üç beş telefon ahizesi ile?”

            Evet, Bayrak Radyosu, yani “Kıbrıs Türk Mücahidi’nin Sesi BAYRAK” işte öyle hayat buldu, Cumhurbaşkan Muavini Dr. Küçük’ün ikametgahındaki garajının içinde.

            Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türklere verdiği yayın hakları da, Kıbrıs Radyo Yayın Korporsasyonu’nda %30 oranındaydı.  Diğer %70’lik oran da tümden Yunan kültürünün propagandası ve düşmanlık tohumları saçardı.  Türklerin ancak ayda bir Türkçe film izleme şansları vardı.  Çocuk programları ve müzik programları da haftada birdi.  Yani anlayacağınız bir hiç gibiydi Türklerin yayıncılığı.  Radyo kanalları ayrı olsa da, o da yeterli olmuyordu Türk gençlerinin ve Türk çocuklarının kendi kültürleri ile yetişmesine.

            Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılacağı, Londra ve Zürih Anlaşmalarının imzalandığı gün anlaşılmıştı. Makarios kendi halkına ne demişti?

            “Merak etmeyiniz!  Kıbrıs Cumhuriyeti ENOSİS’e sıçrama tahtası olacak.”

            O düşünce ve o idealler yola çıkan Rum liderliği, sonunda 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkmıştı.  Esasında onlara göre bu “Cumhuriyet” yıkılmamış, sadece Türkler bu cumhuriyetten dışlanmıştı.  Silah zoruyla Türkler evlerinden yurtlarından olmuşlar, binlerce insan canını kurtarmak için daha güvenli yerlere sığınmışlardı.  Makarios şöyle bir çağrı yapıyordu Türklere:

            “Türkler kendi işlerine dönebilirler.”

            Türkler kendi işlerine nasıl gideceklerdi?  Bütün yollar silahlı Rumlar tarafından tutulmuş, kentler sarılmış ve Türklerin özgürlükleri elinden alınmıştı.  İşine gitmek isteyen her Türk, ya vurularak öldürüldü, ya sokaklardan toplanıp gizli yerlerde kurşunlanarak meçhul yerlere gömüldü, ya da yaralandı.  Nitekim tam on bir yıl getto hayatı yaşadı bu halk.  Dikenli tellerin ve kum torbalarının arkasında nöbet tuttu mücahit.

            İşte 21 Aralık 1963’le başlayan iletişimsizlik, bize Bayrak Radyosunu, yani Kıbrıs Türk Mücahidi’nin sesini armağan etti.  Bayraktarlık talimat vermişti. 

            “Dr. Küçük’ün ikametgah garajındaki Austin Princess marka makam arabası garajdan çıkartılacak, orada bir Türk radyosu kurulacak.”

            Hatırlıyorum o günleri.  Makam arabası garajdan çıkarılmış ve hisar burcunun ta ucuna park edilmişti.  Dr. Küçük’le o yoğun çalışmalarımızda bana talimat vermişti.

            “Osman, bazı arkadaşlar garajda Türk radyosunu kurmaya çalışıyorlar, oraya kimseyi koyma, bu gizli bir çalışmadır” demişti.

            O talimattan sonra sık sık garajdan koridora açılan kapıdan garaja girer ve radyoyu kurmakta olan arkadaşları izlerdim.  O koca garajın içi araba aküsü, bir sürü telefon ahizesi ve kablolarla dolmuştu.  Harıl harıl teknik elemanlar çalışıyordu.  Sonradan öğrendiğim birşey vardı.  O da, ticaret adamı Orhan Şevket’in İngiliz üslerinden almış olduğu hurdalar arasındaki eski verici cihazın bu amaçla devreye sokulduğuydu.

            Artık Bayrak radyosu, merhum tiyatro sanatçısı Kemal Tunç’un sesinden ses veriyordu.

            “BAYRAK! BAYRAK! BAYRAK!  Burası Kıbrıs Türk Mücahidi’nin sesi!” diyordu o ses.  Bir de Rumların yüreğine korku, Türklerin yüreğine de cesaret ve moral veren meşhur KİN şiirini okuyordu o gür sesiyle rahmetlik Kemal Tunç.

            Bölük pörçük olmuş Türk halkı çaresizdi.  Büyüyen ve yayın alanını zaman içinde geliştiren Bayrak Radyosu, adanın bütün bölgelerine parçalanmış ailelere merhem oluyordu.  Türk propagandası gerçekçi kimliği ile bu radyodan veriliyordu.  Rumlar ise, develetin bütün yayın olanaklarını ellerine geçirince, radyo ve televizyonun başına bazı Ermeni karılarını oturtup, Türkler aleyhine propaganda konuşmaları yaptırıyorlardı.

            Bizde Rumca bile bir Cafer Elgin’imiz vardı Allah Rahmet Eylesin.  Farsi Rumcası ile Rumları deli divane ederdi.  Bir Mehmet Fehmi İngilizce haberleri okumya başladığında, herkes onu bir İngiliz sanırdı.  Ve daha nice değerler...

            Dr. Küçük’ün o garajı büyüyen bir yayın organına yeter miydi?  Yetmezdi elbette.  Bayrak Radyosu daha sonra mahkemelerin bir odasını stüdyo yapmıştı.  Merkez Postahanenin bitişiğindeki telgraf binasını da daireye dönüştürmüştü.  Ta ki 1974 Mutlu Barış Harekatı’na kadar Bayrak Radyosu’nun adı hep öyle kaldı.

            “Savaş” insana herşeyi yaptırır.  Var olmak için siz öldüremezseniz, düşman sizi öldürür ve yok eder.  Mehmetçik adaya çıkınca, o zaman anladı Rumlar bu işin şaka olmadığını.  Artık Türklere “Bekledim de gelmedin” şarkısını çalmıyorlardı.

            İkinci Harekat sonrasında, Kantara kalesindeki Rum uçaksavarı Türk uçaklarını tehdit etmeye başlayınca, Türk pilotlar Kantara’daki Rum mevzilerini berhava etmişler ama oradaki televizyon vericisi de yara almıştı.  Artık televizyon da Türklerin hayatına girmeliydi...  İlk etapta TRT’den teknik adamlar gelip vericiyi incelediler, sonra da vericinin tamirini sağladılar.  Artık o yayın organımızın adı Bayrak Radyosu “BR” değil, Bayrak Radyo ve Televizyonu “BRT” oluyordu.

            İlk kez Kıbrıs Türk televizyonu görüntü vermeye başladığında bu haber bir bomba gibi düşmüştü halkın içine.  “Televizyonunuzu açınız, neler varmış göresiniz” diyordu insanlar.

            İlk kez televizyon ekranında dalgalanan bayrakla kaynaştırılmış Atatürk resmini ve milli marşları izlediğimde gözlerimden yaşlar boşaldığını anımsıyorum.  Ne kadar ezilmişiz ve ne kadar özgürlüğe susamışız?

            İşte yıllar sonra bütün haşmeti ile inşa edilen BRT binası orada duruyor ve uydu yayınları ile de Kıbrıs Türkü’nün sesini soluğunu bütün dünyaya duyuruyor.

            Sana nice 56 yıllar BRT!