Geçtiğimiz hafta Kıbrıslı Türk ve Rum gazeteciler grubu olarak 3 gün Brükselde misafir edildik. Bu gezimiz sırasında Avrupa Birliği siyasi yürütme organı AB Komisyonu, AB parlamentosu ve değişik görevlerden sorumlu AB organları temsilcileri tarafından, Birliğin işlevleri konusunda konferanslara katıldık. Doğaldır ki gazeteciler grubu olarak bu aydınlatma etkinlikleri sırasında daha fazla Kıbrıs odaklı konular ve sorular dillendirildi. Brüksel’de AB’nin içinden bakınca neler gördüm? 24 Nisan, 2004 eşzamanlı referandumlarından sonra, federal Kıbrıs’ın AB üyeliğine “hayır” diyen Rum toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliği 1 Mayıs, 2018 tarihinde 15. Yılına girdi. Kıbrıs’ın tüm AB organlarında temsiliyetindeki  Rum toplumlu olma hali de tam olarak yansımış  durumda. 28 ülkenin birer komiserle temsil edildiği AB Komisyonu, AB devlet ya da hükümet başkanlarının oluşturduğu AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu ile AB’ne tavsiye nitelikli kararlarıyla hizmet vermeye çalışan değişik komitelerde Kıbrıslı Türklerden eser yok. Olması için iki toplumlu, iki bölgeli, siyasal eşitliğe dayalı Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçekleşmesi, kurulması gerekir. Bu olana kadar da  AB organlarında Kıbrıslı Türklerlerin de yer almaları olası görünmüyor. Brüksel’deki çalışma programına giriş yaptığımızın 15 Mayıs günü, AB Komisyonundaki tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti temsilcisi, İnsani Yardımlarve Kriz Yönetimi Komiseri  ChristosStylianidesKomisyon’nun toplantı odasında, kendi sorumluluk alanlarına giren çalışmaları hakkında bizlere bilgilendirmelerde bulundu. Bilgilendirme sonrasında soru almayan Stylanides, sunumunda “ Ben burada sadece Kıbrıslı Rumlar adına değil Kıbrıslı Türkler adına da konuşuyorum” diyerek  Avrupalılık, Avrupa ailesi, Avrupa yurdu nosyonlarını sık sık dile getirdi ve somut sonuçlar yaratacak siyasal tartışmalar süreciyle, esir değil özgür yurttaşların Avrupasının inşa edilmekte olduğunu belirtti. Komiser Styliandes etkinlikleri bağlamında, fikir ayrılıkları, farklılıklar ve zorluklara karşın, Avrupa Birliği’nin mukavim bir proje olarak, yeni meydan okumalar karşısında hala daha “Avrupa, Avrupalı yurttaşlar içindir” eksenini koruduğunu vurguladı. AB Komisyonu İnsani Yardımlar ve Kriz Yönetiminden sorumlu Komiseri ChristosStylianides, özellikle Suriye göçmenleri sorunuyla ilgili olarak Türkiye ile yapmış oldukları anlaşmaya tarafların uymakta olduklarını, bunun karşılıklı çıkarlara dayandığını söyledi ve kendisinin bu anlaşmanın yürütülmesi ile ilgili olarak Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ve dönemin başbakanı Davutoğluyla da birçok kez görüşmüş olduklarını belirtti.  Bu vesile ile Türkiye’deki göçmenleri ziyaret ettiklerini, bu ziyaret sırasında bir Suriyeli göçmen kadının “herşeyimizi kaybettik, 5 çocucuğum var onlara eğitim verilsin, geleceklerini kaybetmesinler” sözlerinden çok etkilenmiş olduğunu belirten Stylianides, Göçmen çocuklarının eğitimine ayrılan bütçenin Komisyon tarafından tam sekiz misli artırılmasını sağlayarak bundan övünç duyduğunu belirtti. Avrupa Birliğinin her yıl 2 milyar avroluk insani yardım harcamaları olduğunu konusunda bilgi veren Komiser, bu yardımların doğru yerlere ulaştırılmasında, tarafsızlık ve ahlaki çerçeve içerisinde hareket edilerek, etnik, kültürel ve dinsel engellerin üstesinden gelmeye çalıştıklarını ifade etti. Dünyadaki iklim değişikliğinin sahte uydurulmuş bir haber olmadığının da altını çizen Styliandes, İspanya’da çölleşmenin bir gerçek olduğunu, Finlandiya ormanlarında bile ciddi yangın risklerinin var olduğunu söyledi ve “ gelecek doğal felaket köşenin ardındadır” dedi. İki yıl önce Kıbrıs’ta, geçtiğimiz yıl da Portekiz’de ciddi yangınların çıktığının altını çizen Komiser, somut sonuçlar alınabilmesi için gelecek 7 yıllık insani yardımlar bütçesinde yüzde 140 bir artış öngördüklerini söyleyerek, Türkiyedeki3.8 milyon mülteciden özellikle 1.9 milyonun “birçok tehlikelere açık”olduğunu söyledi. “Hepimiz de aynı gemideyiz, eşi görülmedik meydan okumalar ortamında onların bize, bizim onlara ihtiyacımız vardır” diyen Stylanides son sözlerini de Kıbrıs soruna ayırmayı ihmal etmedi. “Anastasiades, Guterres belgesi çerçevesinde, görüşmelere başlamaya hazır olduğunu Genel Sekretere bildirdi” diyen Komiser  soruna bulunacak çözümle, Kıbrısın, iknci sınıf değil, diğer AB ülkeleri gibi birinci sınıf bir Avrupalı ülkesi olması gerektiğini üzerine basa basa vurguladı. Komiser Styliandes’e sorulabilecek çok sorular vardı elbette. Buna fırsat verilmemiş olması, (zaman darlığı nedeniyle de olsa),1. sınıf Avrupalılıkla, özgürlükle demokrasi ile pek de bağdaşmadı doğrusu. Önümüzdeki günlerde  Vatan’daki köşemde, Brüksel’deki gözlemlerimi haberleştirerek-hikayeleştirerek sizlere aktarmaya devam edeceğim. Son yazımda ise AB-KIBRIS- Kuzey KIBRIS üçgeninde, Brüksel ziyaretinin bende yaratmış olduğu düşünce ve duygularımı içerecek olan, kendi  değerlendirmelerim ve yorumlarıma da hazır olunuz. Bugün son olarak vurgulamak istediğim, Avrupa Birliği’nin özellikle bir siyasal proje olarak yaşamakta olduğu kendine özgü meydan okumaları sürecinde, 50 yıldır görüşülmekte olan 55 yıllık Kıbrıs sorununun kendi meydan okumalarının etkileşimini, Kıbrıslı Türkler olarak çok iyi okumamız, anlamamız ve yakalamamız gerektiğidir. Bugünden yazamadan edemedim. Devamlı olmasa bile, Brükseldeki gündemleri çok iyi izleyerek, zaman zaman oralarda TAK’daniyi dil bilen arkadaşların bulunması bir zorunluluktur. Bulunmamasını da Kıbrıslı Türkler adına büyük kayıp olarak görüyorum. “ Görünür olalım” diyoruz ya..Olalım o zaman..İletişim çağındayız ve AB’nin kalbindeki iletişim odaklarında ve imkanlarında TAK da akreditasyon sağlamalıdır.