Dünden kalan konumuza dönecek olursak. Kıbrıslı İnsani Yardımlar ve Kriz Yönetiminden sorumlu AB Komiseri Stylianides’in AB Komisyonu toplantı salonunda Kıbrıslı gazetecilere söylediklerine biraz daha kulak vermekte yarar var. Stylianides,  AB’nin yürütme organında görev yapan 28 komiserden biri olarak ve ayrıca, Avrupa Konseyi’nin politikalarını yürütmekle görevli bir organın eşit sorumlularından birisi de olarak,  Kıbrısı ve bölgemizi de ilgilendiren değerlendirmeleriyle de dikkatimizi çekmiştir.  “Türkiye bizim geo-stratejik ortağımız olarak kalmaya devam etmelidir” sözlerinden sonra sonra Kıbrıslı Rum komiser, şöyle devam etti: “ Pragmatik bir çerçevedeki AB-Türkiye ilişkilerinin korunması, karşılıklı olarak yarar sağlamaktadır.” AB, hukukun üstünlüğü ve demokrasiye önem atfetmektedir diyen Stylianides, bölgemiz hakkında da şu değerlendirmelerde bulundu: “Doğu Akdeniz bölgesi büyük siyasal değişikler içerisinden geçmektedir.” Bölgede “geçici ittifakların” da oluşturulmakta olduğunu belirten Stylianides, “çok kritik geo-politik değişikliklerin de yer almakta olduğunun altını çizdi. “AB Hükümeti” de diyebileceğimiz organın bakanı pozisyondaki Stylianides, ABD başkanı Trump’ın İran’la yapılmış olan nükleer anlaşmadan çekildiğin açıklamasının, ortadoğu bölgesini tehlikelere daha açık hale getirmiş olduğunu ifade etti. Petrol ve doğal gaz rekabetinin ortadoğuda yeni düşmanlar yarattığını belirten Stylianides, bu çerçeveden bakıldığında, “bu kırılgan bölgede Kıbrıs’ın bölgesel rolü de yükselmiştir” dedi. “Bu noktada Avrupa’nın yeni geleceği konusunda konuşmalıyız. Kıbrısın tümünün  Avrupalı olması da kaçınılmazdır. Kıbrısın tüm toprakları AB muktebasıtının geçerli olacağı AB toprakları olmalıdır. Ancak AB ile beraber yaşayabilir ve ortak çıkarlar yaratabiriz.” Stylianides’in son iddialı mesajlarıydı. 17 Mayıs sabahı AB Komisyonu merkez binasındaki ziyaretimiz devam etti. Genel İletişim Müdürlüğünden Viktor Kovacic bizlere AB Komisyonu’nun işlevleri konusunda çok daha ayrıntılı bilgiler verdi ve Komisyonun AB Konseyi ve Parlamentosu ile olan ilişkilerinin hangi şartlarda nasıl yürütüldüğünü, görsellikler de kullanarak anlattı. Bu teknik detaylara sonradan değineceğim. 15 yıldır AB merkezi Brüksel’de çeşitli AB organlarında görev yapmakta olan Slovenyalı Kovacic, AB’nin günlük olarak enerjiye harcadığı paranın bir milyar avro olduğunu da bir ara söyleyiverdi. Yani AB yılda 365 milyar avroyu enerji gereksinimleri için harcamak zorunda. AB’nin Ukrayna’da yaşanan sorunlar nedeniyle Rusya’dan sağlamakta olduğu enerji bağlantılarında aksamlar yaşandığı ve riskler taşıdığı de bilinmekte. İşte bu nedenlerle yeni ve sürdürülebilir enerji kaynakları yaratılması, ya da bulunması AB için çok yaşamsal bir durum arzediyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına sistemli yatırımlar artarak sürmesine rağmen, gaz ve petrol ihtiyaçları büyük oranda devam ediyor. Doğu Akdeniz’deki gaz ve olası petrol yataklarının da bu çerçevede AB için ne anlama geldiğini anlamak daha kolay oluyor. Tam da bu noktada Kovacic’e AB’nin,  adına PESCO dedikleri Nato benzeri bir ordu oluşturmaya çalıştığını soruyorum. Kovacic “öye değil ancak, AB Konseyi kararlarıyla, üyeler kendi aralarında ortak askeri gücler oluşturabilecekler. Avrupa Birliği de bu askeri güç oluşumlarını desteklemektedir “ dedi.  Anılan askeri güç oluşumuna şu anda Danimarka, Fransa, Yunanistan ve tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin katkıda bulunacakları bilinmekte. Çok net olarak görülmektedir ki bölgemizdeki enerji odaklı yeni stratejik gelişmelere AB da enerji ihtiyacı ve açılığı nedeniyle, herşeyiyle dahil olmaya çalışıyor. Tek toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti bölgedeki stratejik konumunu da kullanarak de üyesi olduğu AB’ne bu konuda kaldıraç görevini severek yerine getiriyor. AB Komisyonu’nun ABD Başkanı Trump’ın İran’a yeniden ambargoları gündeme taşıyan kararını tanımayacağını çok kararlı olarak ortaya koymasında da , Birliğin İran kaynakla enerjiye olan zorunlu ihtiyaçları yatmaktadır. Kısaca yakında Brüksel’de diğer heykellerin yanına, AB-KIBRIS- ENERJİ üçgenini temsil eden bir heykel daha dikilebilir.  Kıbrıs sorunu çözümlenmeden ve bir çözümü de reddeden tarafı “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak üye yapan AB’nin enerji hesaplarının, bölgedeki stratejik hesaplarının, sadece bir “Avrupalılık rüyası”na dayanmadığını önümüzdeki aylarda ve yıllarda çok daha fazla anlayacağız yaşayacağız. Ancak bir Kıbrıslı Türk olarak da belirtmeliyim ki, Kıbrıslı Türklerin ve de Türkiye’nin meşru hak ve çıkarlarının bölgedeki bu enerji oyununda by-pass edilebileceğini düşününler varsa, bunun da kesinlikle olamayacağını anlayacaklardır.