Hayatımızda kaç kez böyle bayram yaşadık ve dolu dolu bir bayram yaşayamamanın sızısını yüreğimizde duyduk?

Şayet hayatımızın kesitlerini incelersek, herhalde bir yargıya varabiliriz.

İlk aklıma gelen şey, İngiliz dönemindeki sokağa çıkkma yasaklarıdır.  Hani bombaların patladığı, mermilerin sıkıldığı ve kanlı cesetlerin siyah asfalt üzerinde kaldığı günler...

Geçmişte rahmetli anneme sormuştum, böyle hüzünlü bayram yaşadılar mı diye...  Bana söylediği bir şey vardı ki bu, onların hayatlarının en acı kesitleriydi.  Annemin bana anlattığı şey, İkinci Dünya Savaşı’ndaki korkuları, Lefkoşa’dan kırsal yöreye taşınmaları, Alman uçaklarının geçişlerinde sığınaklara girişleri  ve savaş sonrasında yeniden Lefkoşa’ya gelmeleridir.

Rahmetli bana, “Oğlum, böyle günlerde insan ne bayram düşünür, ne seyran” derdi.  Haksız da değildi hani. İnsanoğlu bir acıya veya bir çaresizliğe düşünce gerçekten bayram ikinci plana düşer.

Bir de 21 Aralık 1963 olaylarındaki karartma günlerimiz ve kulaklarımızda patlayan bombalar ve mevzilerden sıkılan kurşunlu günlermiz ve sınırlarda kalan ve Rumlar tarafından parçalanan yiyeceklerimizle acılarımız var.

O bayramı insan anımsayınca “Nasıl geçti o bayrmlar?” sorusunu sorar.

Geçmiş Ramazan Bayramını düşünüyorum...

Oruçlu insanların muhabbetle yaptıkları iftarlar, teravi namazları ve camilerde okunan dualar. 

Ne güzel muhabbetlerdir ailece iftar sofrasına oturmak, ezanın okunması ile oruç bozmak...

Hele bir koca ramazanı bitiren insanlar, daha bir mutlu olurlar böyle dini günlerde.  Esasında her zaman söylediğim bir söz vardır.  “Bayramlar, oruç tutanlar içindir” diye...

Bayramla ilgili birkaç söz daha ekleyelim...

“Sağlıklı ve huzurlu insan için her gün bayramdır hayat.”

Bir diğeri de şudur:

“Deliye her gün bayram...”

İncir ipi uzayıp gider bu tür sözler.

Normal bir hayatın ramazanlarında deli divane gibi harıl harıl bayram hazırlıkları başlar.  Tatlısından tutun da, etine, tavuğuna, yemeklik ve içeceğine, lokumuna, çikulatasına ve ikram izazına kadar herşey...  Bunlar niçindi?  Aileleri birbirine bağlayan öyle bir bayram gününde çoluk çocuğun, ninenin, dedenin ve torunların bir arada olabileceği bir sofra ve muhabbetin günü...

Ya şimdi yaşadıklarımız...

Şu koronavirüs belası, maalesef bayramın da tadını tuzunu kaçırdı.  Bayram nedeniyle ziyaretler haliyle normal seyrinde gidemez.  Nitekim Türkiye’de bayram süresince sokağa çıkma yasağı kondu.  İyi de etmişler.

Bayram kültüründe insanlrın öpüşerek kutlama sevdaları vardır.  Hatta uzun zaman görüşülemeyen bir dost, bir kardeş veya bir amca ile dahi öpüşür insanlar.  Özellikle Türk kültüründe bu böyledir.  Ama gelin görün ki, şimdi çok sevdiğiniz evladınıza ve torununuza dahi sarılmaktan yoksunsunuz.  Bu yoksunluk sağlığımız ve sağlıklı geleceğimizin olmasına dayanan bir umuttur.

Kısacası bu bayram, başka bir bayramdır.

Lakin en azından teknolojinin avantajlarından yararlanılarak, internet üzerinden veya cep telefonları ile görüntülü bayram kutlamaları sağlanmış oluyor.  Bu bayramda da öyle olacaktır.

Daha ne diyelim ve ne gibi yorumlar yapalım.  Koronavirüs yorumu yapmaktan gerçekten yorulduk.  Madem ki bu ülkede yaşıyoruz, daha doğrusu bu dünyada yaşıyoruz, elbette ki kağıda birşeyler dökeceğiz, bu bayram gününde de olsak.

Bu zor günlerin mutlaka bir gün son bulacağını umut ederek, bütün insanların mübarek Ramazan Bayramını yürekten kutluyorum. En güzel günler sizlerin olsun...