Evvelki gün Muratağa ve Sandallar Şehitliği’nde çok hazin bir tören vardı.  Bayraklara sarılı tam 21 tabut sıra sıra dizilmiş, gömülmeyi bekliyorladı sıra sıra.  Bu tabutları kim dizdi?

                Bundan tam 45 yıl öncesini çoğu insanımız hatırlayacaktır.  Birinci Mutlu Barış Harekatı ile ikinci Mutlu Barış arasında Cenevre’de bir toplantı düzenlenmişti.  O toplantıda Türkiye’yi merhum Dışişleri Bakanı turan Güneş temsil ediyordu.  Kıbrıs’tan da merhum Denktaş’la Kleridis temsil etmişlerdi.

                Türkiye ve Kıbrıs Türkü’nün kafasında bir “belki” kelimesi vardı.

                “Belki Rumlar akıllanmışlar ve Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüme imza atarlar” diyordu insanlar.  Lakin hiç de öyle olmadı.  Toplantı üstüne toplantı ama sonuç maalesef sıfırdı.

                Kıbrıs’ta da nefesler tutulmuştu.  Ne olacaktı bu toplantının sonunda? Hep bunlar vardı insanların kafasında.  Nitekim Turan Güneş toplantıdan çıkar çıkmaz otel odasından Ankara’ya gelefon açmış ve “Ayşe tatile çıkabilir”mesajını vermişti.  O bir parolaydı.  Çünkü bütün telefonlar dinleniyordu.  Onun “Ayşe” dediği kişi veya kişiler, gerçekte Türk askeriydi.  Yani “Asker ikinci harekatı başlatabilir” demekti o parola.

                Türk ordusunun amacı bir özgürlük hattı çizmekti.  Bunun  en uygun ve en kolay olanı, Mesarya ovasını yara yara Mağusa’ya uzanmak, batıda da Lefkoşa ile Yeşilırmak’ı birleştirerek kuzeyde özgür topraklar yaratmaktı.

                Türk askeri 14  Ağustos 1974 günü Lefkoşa’dan Mağusa’ya hareket ettiğinde, işte ne yapmışlarsa o gün yapmıştı alçak EOKA’cılar.

                Alaniçi, Muratağa ve  Sandallar’da sessizce geleceklerini bekleyen tamı tamına 126 masum insanımız, maalesef Rumlar tarafından katledilerek bir çukura konarak yakılmışlar ve bedenlerinin artıkları o çukurun içinde kalmıştı.  Bu kelimeleri yazarken içerliyorum.  Çünkü o çukurda şehit olanlardan birisi öz halam Emine Mehmet Salih ve yeğenlerim vardı.  Ne acı bir haberdi ya Rabiim...

                Bu katliam bütün dünya medyasına bir bomba gibi düşmüştü.  O acı haber dalga dalga yayılıyordu.  Şehit olanların yakınlarının yüreğinde yangınlar vardı.  Eşini ve on tane çocuğunu o çukurun içinde bulan zavallı bir baba, onların cesetlerini arta kalan ayakkabı ve yarı yanmış elbiselerinden tanımış ve yıkılmıştı.  Hepsi de tanınamayacak kadar kötü görüntülüyrü.  Tabii ki bir ihbar üzerine bu katliam ortaya çıktığında hemen o çukur açılmış ve cesetler ortaya çıkmıştı.  Öylesine bir çürük ceset kokusu etrafı sarmıştı.

                O günkü idare ne yapacaktı?  O durumda o çukuru yeniden örtmekten başka çaresleri yoktu.  Ta ki 45 yıl sonra Kayıp Şahıslar Komitesi DNA testi yapana kadar... 

                Bundan tam 45 yhıl önce katledilen kardeşlerimizin cenazeleri, nihayet evvelki gün hazin bir törenle yapıldı.  Tamı tamına 21 tabut sıralandı ve yeniden göz yaşları sel oldu.  Anne babalarını ve diğer yakınlarını kaybeden insanlar o acıyı yeniden yaşamışlardır.

                Tabii ki insanlar bu kemiklerin birer ölüm çukuruna konup toprağın örtülerek, mezar taşlarına isimlerinin yazılmasını bir teselli olarak algılamışlardır.

                “Şimdi onlar da, biz de huzur bulduk” dediler.  Hatta “En azından şimdi mezarları bellidir.  Bundan sonra ziyaet edip o mermer mezarların üzerine çiçek koyacak ve dualarımızı okuyacağız.”

                Şimdi size soruyorum!

                “Hala daha Rumlarla içiçe yaşamayı istiyor musunuz?”

                Bazı efendiler istiyorlar maalesef.  Bu acıları yaşamadılar da ondan hevesleniyorlar Rumlarla yeniden dost olmayı.

                Siz Rumları affettiniz mi?

                Ben affetmedim.  Bu şehitlerin yakınları da affetmedi.

                Bu hazin töreni görünce aklıma Rumların Dışişleri Bakanı Markulli’nin sözleri geldi.

                “Biz insanlık dışı hareketler yaptık ve masum insanları öldürdük.  Türklerden özür diliyorum.”

                Kaç tane özür, kaç bin tane özür gidenleri geri getirebilir ve eski Kıbrıs’ı yeniden yaratabilir ki...

                İşte öylesine acı ve keder dolu bir günü daha yaşadık.  Tüm şehitlere Allah’tan rahmet, yaslı yakınlarına baş  sağlığı diliyorum.