Kıbrıs Türk çıkarmasının fatihi, özgürlüğün timsali ve beyaz güvercinin kanatları Bülent Ecevit bu dünyadan göçeli tamı tamına on dört yıl oldu.  5 Kasım 2020, O’nun ölüm yıl dönümüydü.

            Merhum Bülent Ecevit, Türk ve dünya siyasetine damgasını vuran ünlü bir siyaset adamıydı.  Bunu kabul etmek lazım.  Sosyal demokrat ve Atatürkçü kişiliği ile her zaman farklı bir siyaset adamı olduğunu göstermiş ve ölene kadar da o duruşundan zerrece taviz vermemiştir.

            Biz Kıbrıs Türkleri’nin onu bütün çehresi ile tanıması, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile oldu.  Hani bütün Türk siyasetçilerini gazete ve televizyonlardan, verdikleri beyanatlardan, onlar hakkında yapılan yorumlardan tanırsınız ya, Bülent Ecevit’i çok yakında tanımak bambaşka bir duygu ve bambaşka bir onurdu.

            Herkes ona “Karaoğlan” lakabını takmıştı.  Başına geçirdiği kasketini hiç bırakmamıştı.  Başbakanlığı döneminde bile pek makam arabasını kullanmamış, renault marka aracı ile başbakanlığa gidip gelmiştir.

            Bugüne kadar kaç tane o kadar mütevazi başbakan geldi geçti şu Türk siyasetinin sahnesinden, Bülent Ecevit’ten başka?  Hiç geçmedi bence.  Hemen hemen tümü de devlet olanaklarını ve makam arabalarını tepe tepe kullandılar ve hala kullanıyorlar.

            Rahmetli Bülent Ecevit, bir siyaset adamının özgürlük anlayışını şöyle tanımlamıştır, tüm şiirlerini ölmezden bir yıl önce yayınladığı “Bir Şeyler Olacak Yarın” adlı kitabında.

            “Siyaset, soyut bir uğraş değildir.  Siyasetin öz konusu insandır.   Öz amacı da insan özgürlüğü ve mutluluktur.  Bir siyasetçinin, bu konuda bu gerçeği unutturmayacak bir uğraşı ve bir bakış açısı bulunmalıdır.”

            Aynı fikrin uzantısı olarak rahmetlik Bülent Ecevit, kişisel ve siyasal hırsı şöyle tanımlar:

            “Bir siyasetçi siyasette yenildi mi, veya siyasetten ayrılmak zorunda kaldı mı, dünyanın yıkılacağını sanır.  Halbuki onu bekleyen, seve seve mutlu yaşayabileceği bir başka dünyası vardır.  O güzel dünyanın özlemini duyan bir siyasetçinin gözünü hırs bürümez.  Kişisel ve siyasal hırsı uğruna topluma ve insanlığa kıymaz.  Ama gerektiğinde toplum uğruna, insanlık uğruna kendi siyasal yaşamına kıymayı göze alabilir.”

            Herhalde hatırlayacaksınız...  Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan koalİsyon döneminde gerçekleşmişti, Kıbrıs Barış Harekâtı.  O harekâtta Bülent Ecevit, gerçek anlamda Kıbrıs’ta özgürlük ve mutluluk üzerine pek çok konuşmalar yapmıştı.  Hatta Birinci Harekât sonrasında bütün Rumlara bir mesaj göndermişti, mükemmel İngilizcesi ile BBC’ye yapmış olduğu konuşmasında.

            “Türk askeri adaya barış ve özgürlük için gelmiştir.  Şayet kurşun sıkmazsanız, Türk askeri de size kurşun sıkmayacaktır” demişti.

            Lakin hâlâ daha Rumlar ne gerçek barıştan, ne de gerçek özgürlükten anlıyorlar.  Savaş esnasında kurşunlarını sıktılar ve yıllarca Kıbrıs Türklerine yaptıklarının bedelini ödediler.  Ya şimdi...  Şimdi, şu anda görüşmelerin yeniden başlaması eşiğine gelindiği bu zamanda bile siyset kurşunlarını sıkmaya devam ediyorlar.  Yani adamlar, adaya barış ve huzur gelmesini istemiyorlar.

            İşte öylesine büyük bir devlet adamıydı, rahmetlik Bülent Ecevit. Savaşta bile barışı ve özgürlüğü savunan bir dava adamı...

            Harekât sonrasında koalisyon ortakları arasında ihtilâf çıkınca, Kıbrıs davası, en kritik noktada kalmıştı.  Artık o dönemin kahramanı “Karaoğlan” Bülent Ecevit başbakan değildi.  Belki koalisyon devam etseydi, Kıbrıs bir başka Kıbrıs olurdu çözüm açısından.

            Her ne ise...Burada onunla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum...

            Galiba yıl 1991 filandı.  Bülent Ecevit Başbakan, Süleyman Demirel de Cumhurbaşkanı idi.  Rahmetlik Kâmil Raif’in başkanlığını yaptığı “Kıbrıs Türk Kalkınma Platformu”nun organizesinde yirmi kadar gazeteci ve üst düzey bürokratları Ankara’ya çıkarma yapmıştı.  O grubun içerisinde ben de vardım.  Nezaket icabı bütün devlet büyüklerini ziyaret etmiştik.  O ziyaret programına göre rahmetlik Bülent Ecevit’i de ziyaret etmiş ve kendisine bazı sorular yöneltmiştik.

            Ben söz aldığımda şöyle demiştim, kendisine:

            “Sayın Başbakan, Kıbrıs Türkü size her zaman şükran borçludur, çünkü onların kurtuluşunun en büyük mimarı sizsiniz” dediğimde şöyle bir yanıt vermişti.

            “Bak kardeşim, Kıbrıs Türkü hiçbir zaman bize borçlu değildir ve şükranlarını ifade etmelerine de gerek yoktur.  Türkiye’nin gözünün açılmasını ve dünya siyasetinde açılım sağlamasını Kıbrıs Türkü sağlamıştır.  Bizi siz uyandırdınız ve gerçekleri görmemizi sağladınız.  Siz bize değil, biz size şükran borçluyuz.”

            İşte öylesine büyük bir adamdı rahmetlik Ecevit.  Allah gani gani rahmetler versin ona.

            Yazımı, Onun Atatürk için yazmış olduğu anlamlı şiirinin ilk kıtasını vererek bitirmek istiyorum...  Bakınız Atatürk’e olan duygu ve düşüncelerini nasıl anlatmış o şiirinde.

            “Sen yıkılmış bir düşünceye,

              Göklerden uzanan eldin.

              Sen, bir Tanrı kanıydın akıp vücudumuzdan içeri,

              Kollarımızın gerinişinde kırarak zincirleri,

              Artık duyulmaz denilen sesimizde

              Bir destanla yükseldin!”