Bunalır insan.
Parasız kalır ekonomik bunalıma düşer. Sevdiği erkek,kadın onu terk eder aşk bunalımına düşer, cim bom Emr’ler, fenerli bunalıma düşer.
Sıcaktan bunalır insan, tozdan bunalır trafikten bunalır.
Dünya bunalımlara gebe, savaşlardan bunalabilirsiniz, işgallerden bunalabilirsiniz, susuzluktan, domtes bulamazsınız çarşıda bunalıma düşersiniz, cebinizde tonla lira varken helikopter alamamış olmaktan dolayı bunalıma düşebilirsiniz.
Bütün bunlar bir akıl hastalığını işret etmeyebilir ve fakat kimlik bunalımına düşmüşseniz,, işte bu Dr Raif’e ya da herhangi bir ruh ve akıl sağlığı doktoruna başvurmanız için bir nedendir.
Kimseniz osunuz işte o kadar ve eğer kimseyseniz siz vah ki vah.
Alın karşınıza kimlik kartınızı ve bakın.
Eğer kimlik kartınız AB kimlik kartı ise sakın ola bir daha aynaya bakmayın eğer bakarsanız yandı gülüm keten helva çünkü Avrupa Birliği ;
vatandaşı olmanıza rağmen ayna gerçeği söylemektedir size, siz 
Michel değil ne yazık ki Ahmet’siniz Mehmet hatta Çağdaş bile olsa 
adınız Yunus Emre’yi kendi ana dilinden okuma şansına ermişlerden birisiniz ve ne yazık ki Sartre’yi ana dilinden okuma şansınız yok. Her ne kadar da Michel de sizin gibi AB vatandaşı ise de onun ana dili fransızca ve ne yazık ki sizin ana diliniz ise sevdiğiniz hattta size göre dünyanın bu güne kadar gördüğü ve hatta bundan sonra da eşini benzerini göremiyek kadar büyük şair olan Nazım Hikmet’le ayni.
Hatt,a babanız anneniz, dayınız halanız amcanız, komşularınız ile ayni dili konuşuyorsunuz.
Eyvah ki eyvah.
Ne yapacaksınız.
Düşün kimlik bunalımına ve hiç çıkmayın.
960’lı yıllarda Pentagon, CİA ve ünlü Rand Corperation kafa kafaya verip USA nın dünyaya bakış ve sahip olma konseptinde önemli bir değişikliğin kararını alırlar.
İstikrarsızlaştırma.
O tarihten sonra, CİA ve bağlı kuruluşlar ki bunların başında gelenlerden birisi de USAİD tir bütün enerjilerini ve kumpaslarını devletleri, ülkeleri, hükümetleri, patrileri, örgütleri istikrarsızlaştırmak için nerdeyse herşeyi ama herşeyi yaptılar ve dünyanın sorunlu bölgeleri istikrarlı bir istikrarsızlık içinde debelenip duruyorlar.
Yakın tarihi soğukkanlılıkla irdelersek görebiliriz ki Türkiye de istikrarsızlığın başlangıç adımı 1973 tarihli CHP – MSP koalisyon hükümetidir. 
O tarihe kadar hükümet olması hatta hükümetin küçücük ortağı olma şansı bile olmayan kökten dinciler artık tartışılmaz ve hatta karşı çıkılamaz bir şekilde hükümet ortağı hatta hükümetin kendisi olma olanağına ve bahtiyarlığına kavuştular. Yetmedi faşist eğilimlerin de hükümete taşınması istikrarsızlığı artıracağı ve kalıcılaştıracağı moda deyimle sürdürülebilir istikrarsızlığı sağlayacağı için o da oldu.
Ve o gün bu gündür çağdaş yaşamda, tam bir istikrarsızlık sembolü olan dinci ve milliyetçi pariler türkiye demokrasisinin ve parlamentosunun ve dahi hükümetinin vazgeçilemezleri oldular.
Şu bizim KKTC de de ünlü Oxford toplantılarına katılanlar da benzeri bir sonucu sağlamadılar mı, ne dersiniz, az düşünün.
Ve fakat gandil münevverlerinin ve yarım porsiyon entellerin deyimi ile, bir üst yapı kurumu olan patilerin parlamentonun hükümetin 
istikrarsızlığı bir gün aşılabilirdi o halde alt yapının ta kendisi olan halkın ve ahalinin de istikrarsızlaştırılması şarttı
İnsanlar topluluğuna halk dersek eğer, onun istikrarsızlığa düşürülmesi nasıl olabilir acaba.
İnsanları kimlik bunalımına düşürürsünüz.
Kendisinden ana dilinden, güldüğü fıkralardan, üzüldüğü olaylardan tasasından kıvancından şüpheye düşerse insan, ve aşktan sanattan sağlıktan trafikten, sorunlarının çözümünün elinde aklında yüreğinde olduğundan şüpheye düşer de 
meselelerin ancak ve yalnız başka bir kültürün yabancı bir kültürün 
dahası resmi bir kültürün dikte edilmiş bir kültürün aidiyeti ile mümkün olabileceğini düşünmeye başlarsa
O artık resmi düşünür ve ancak resmi yaşar
Fotoğrafını çekerler pvc ile kaplarlar uluslararası kabul gören kimlik karıdır o artık ve her gümrükten geçebilir.
Kendisi kalsa da gümrükte
Ne gam kimlik kartı geçer
Böyle birşeydir kimlik bunalımı , kimlik kartı ile geçer