Maalesef bir döviz bürosu daha güpegündüz soyuldu.  Kermiya’daki Gesfi Döviz Bürosu’nun soyulması, bana göre ilk değildir.  Bu haberi duyunca bugünkü yazımın başlığı hemen kafamda şekillendi.
“Burası Teksas mı?”
Gerçekten burası Teksas mı oldu?  Elini kolunu sallayan bu ülkeye geliyor, gümrükte mali kontrol yapılmıyor.  Kimlikle giriş çıkış yaparak döviz bürolarını soyan veya soymaya kalkan, turistlerin elinden çantalarını kapıp kaçan, evlere giren, bazı magandalar türedi maalesef.
Bilemiyorum...
Kendi memleketinde parasız pulsuz kalan bazı kişiler, galiba burasını tümden para görüyor.  Veya sokaklarında banknotlar uçuşuyor.
İçinde bulunduğumuz teknoloji bize, kameralar matifetiyle günün en parlak saatinde döviz bürosunu soyan kişiyi bulacak veya belgeleyecektir.  Herhalde bundan sonraki görev polisin ve çıkış kapılarındaki görevlilerin olacaktır.
Bu  adaya türlü insanlar geldi yerleşti veya bu vurguncu gibi elini kolunu sallayarak memlekete korku saldı.
O zaman sormak lazım...
Adaya gelen bütün insanlar maganda mı?  
Vurguncu mu?
Değil elbette.  Lakin dilim varmasa da şu soruyu kendime sormak durumundayım:
“Bu yaşadıklarımız özgürlüğün bedeli mi?”
Hem bedelidir hem değildir.
O nedenle masum insanları bu sözlerimden tenzih ediyorum.  Ne yani birkaç sütü bozuk gidip döviz bürolarını basacak, vurgunlar yapacak ve bütün insanlar suçlanacak mı?
1974’de doğanlar, geçmişte yaşananları pek bilmiyorlar.  Savaş sonrasında Rumlardan kalma evleri işgal eden, ganimetin katmerlisini alıp götüren ne vurguncular vardı, bilir misiniz?
Rumdan kalma evi alıp yıllar sonra bir servet değerinde bir başkasına hava parasına satıp, kendi memleketinde apartman yapanları duymadık mı sanırsınız?
Lakin zaman bazı şeyleri değiştiriyor.  İnsanları da değiştiriyor.
Zaman zaman kullandığımız bazı ifadeler vardır.
“Biz böyle şeylere alışık değildik.”
Gerçekten Kıbrıs Türkü bu tür çirkinliklere alışık değildir.  Yani bütün bunlar Kıbrıs Türkü’nün kabul edebileceği birşey değildir.
Nitekim adli yılın açılışında yargı makamları çok anlamlı konuşmalar yapıyorlar.  Mesela Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Şefik’in şu sözleri, sanırım benim ifadelerimle örtüşüyor:
Ne demiş Narin Şefik adli yılın açılış konuşmasında?
“Ceza davaları rekor yükselişte.”
O rekor yükselişin içindeki malzemeyi sınıflandırmak lazım.  Bu ceza davalarında zanlı kişilerin sosyal, ekonomik ve kültürel yapılarını iyice incelemek lazım.  Şayet bunun analizini yaparsak, herhalde benim vugu yapmış olduğum gerçeklerin, tam birer gerçek olduğunu anlarız.  Kaldı ki, zaman zaman İçişleri Bakanlarının da tepkilerini okuruz basından.
“Mahmpushane birçok suçlu ve cezalı ile doldu.  Bu hapishane artık bize yeterli değildir.”
Geçmişi şöyle kafamdan geçiriyorum...
Özellikle enses ilişkileri hayatlarına bir kara leke gibi sokan insanların bu ülkede yeri olabilir mi?  Olamaz elbette.
Yedi yaşındaki kendi öz oğluna cinsel taciz uygulayan ve her gün öldüresiye döven ve sonunda yıllarca onu kullandıktan sonra öldürüp çöplüğe atan adam insan olabilir mi?
Veya kendi öz kızı ile cinsel ilişkiye giren bir babanın ahlakı var mı?
Velhasıl bütün bunların sorgusunu yine şu ifade ile pekiştirmek istiyorum.
“Biz bunlara layık mıydık?  Bunlar özgürlüğün bedeli midir?”
Kısacası şu tertemiz Kıbrıs’ımızın da namusu gitti.  Ve soruyorum!
“BURASI TEKSAS MI?”