Hiç beklenmedik kazalara kurban giden gençler için her zaman gazeteler ilginç ama gerçek başlıklar atarlar.

            “Zor veda” onlardan biriydi.

            Veya “Kabul edilmez veda” gibi insanın içini acıtan kelimeler...

            Gerçekten ölümle ayrılık bir başka acı veriyor insana.  İşte o anlamda “Veda” kelimesi az bile geliyor o insan için.

            Genellikle “veda” kelimesini aşk için kullanır sevenler.  Bestekarlar ve şairler hep bu kelime ile tanımlarlar içlerindeki büyük aşkı.

            “Hani o bırakıp giderken seni, alnına koyarken veda buseni” sözleri, işte o şairin ve bestekarın yarattığı şaheserde geçen kelimeler.  Eserin adı, “Veda busesi”dir.

            Yahya Kemal’in sessiz gemisi de o vedayla eş anlamdadır.  İşte o şiirin özünde gidip de dönmeyecek bir yolcunun vedası vardır.

            Bazı romanlara ve filmlere de isim oluyor “veda” kelimeciği.  Bu tür filmler, her zaman acıları ve ayrılıkları çağrıştırır.

            Askere giden veya gidecek olan gençler için de “veda” derler.  Veya cepheye gidecek olan gence sesleniverir en yakınları.

            “Haydi oğlum vedalaş yakınlarınla.”

            Özellikle cepheye gidip de şehit olarak dönen gençlerin vedaları veya “elveda” deyişleri hiçbir zaman insanın yüreğinden silinmeyen hatta hatırlandıkça kanayan bir yara gibidir.

            Kansere yakalanıp de ölümün eşiğinde olan genç bir kadının veya genç bir erkeğin vedası da acıdır.  Bütün sevdiklerini arkasında bırakarak “elveda” deyişi, o son yolculuğun ilk kelimesidir.

            Sanırım herkes de benim gibi günlük gazeteleri alınca önce arka sayfadan bakmaya başlar gazeteye konan ölüm ilanlarına.  O ölüm ilanları da bize bir “veda” mesajı verir.

            Şu kanser illetine yakalanıp hayata elveda diyen ne kadar genç insan vardır hayatta...

            O ölüm ilanlarında şu ifadeler de insanın içinde bir sızı yaratır.

            “Acısını hiçbir zaman unutamayacağımız sevgili vs...”

            Hangi sevgili veya hangi eş, hangi evlat, hangi dost unutulur o gidişte?

            Geçen gün telefonuma bir mesaj gelmişti anne babasını ard arda kaybeden bir genç tarafından.

            “Bugün annemle babamın yaşadığı evin önüne gidip arabamı park ettim, yıllarca gittiğim gibi.  Sanki onlar biraz sonra içeriden çıkıp bana el sallayacaklardı.  Lakin o sessizlikte ne el sallayan, ne de kapı aralığından bana görünen oldu.  İşte öylesine onlarla vedalaşırken, bir şiir yazıverdim arabamın içinde.”

            Bu sözler sizin içinizi acıtmaz mı?  Acıtır elbette.  Gidenlerin bir kere daha dönmeyeceğini bile bile o sevgi boşluğunu doldurmaya çalışırız.  O boşluk kolay kolay dolar mı?  İster günlerce seyahat ediniz, ister sevdiğiniz işlerle meşgul olunuz, isterse duvardaki resimlerine bir kere daha bakmamayı düşününüz.  Onlar giderler ama her zaman sizinle beraber yürürler hayat yolunda.  Onlar görünmez ama varlıkları hep yanınızda olur.  Gölgeleri, ruhları, duygu ve düşünceleri hep sizinle olur.

            Tabii ki bu acıların bir diğer ismi de “Hatıralar” dır.  Hatıralar da sizi asla yalnız bırakmaz.  Sanırım acılar zamanla insanların yüreğinde nasıra dönüşür ama öyle bir zaman gelince o nasr, birden  o “Veda” veya “Elveda” kelimeciği ile bir su gibi eriyiıp akara yüreğinizin o sarmalında.

            Allah’ın insanoğluna verdiği bir güç ve bir derman vardır.  O gücün veya o dermanın adı “Sabır”dır.

            İnsanoğlu çok yakınını veya çok sevdiği bir insanı kaybettiği an kadar acılarla yaşasaydı, herhalde ona yaşama denmezdi.  O bağlamda Allah’ın insana verdiği “sabır” denen güç, o tahammülsüzlüğün “tahammül” biçimindeki erkidir.

            Bir gün bir roman almıştım kitapçıdan.  O kitabın adı “Hasret”ti.  Canan Tan’ın çok ünlü bir romanı.  “Hasret” de veda veya elveda ile özdeşleşen bir başka kelimedir.

            Şayet Canan Tan’ın o romanını okursanız, hem sizin hayatınızdan ve hayat gerçeğinizden birşeyler bulacak, hem de kendinizi aıcılar ve vedalar girdabında sürükleneceksiniz.

            İşte öylesine etkilendim o “Zor veda” kelimeciğinden ve birden bu duygusal yazıyı yazıverdim okurlarıma.  Her gün bitmeyen Kıbrıs sorununu, değişmeyen Rumları ve acımasız terörüstleri mi yazalım.

            İşte hayat gerçeği o “Veda” kelimecğinin ta kendisidir.