Ne yalan söyleyim...  Artık gazetelerde uyuşturucu, cinayet, şiddet, hırsızlık, trafik kazaları herkes gibi benim de psikolojimi bozdu.

Ülkemizin genel görünümüne baktığımızda, hem içte, hem de dışta pek çok çirkinlikler ve kabul edilmez şeyler var.

İçteki bozukluklar ve psikolojik travmalar, yukarıda sıraladığım nedenlere dayanır.  Dıştaki bozukluksa, Rumların hala daha Akdeniz’de Türkleri hiç sayarak doğal gaz ve petrol aramaları, bunun yanında Türkiye’yi hiç takmamaları var.

İçteki bozukluklar bizim elimizde.  Bir yerde, polisine ve narkotik vakaları takibe almak ve suçluları tutuklayıp yargılamak yine bizim sınırlarımız içinde var olan bir durum.  Lakin sınırlarımız ötesinde, Akdeniz’deki durum, gerçekten çok vahim ve çok da ciddi.

Rumlar anlamalıdırlar ki, Türkiye ölümüne bu işin peşini bırakmayacak.  Bunda da kararlıdır.  Bu durumun devamında Rumlar efeleniyor.

 “Sizin gemilerinizin mürettebatını tutuklarım ha...”

Bu efelenmelere Türkiye’den cevap geliyor.

 “Haydi tutuklayın da görelim.”

İşte öyle büyük bir gerginlik günlük hayatımıza ve basın-yayına yansıyor maalesef.

Herkesin psikolojisini bozan, “Yeni bir savaş çıkar mı?” sorusudur.

Lakin ne Türkiye’nin, ne de biz KKTC’nin hiçbir suçu yok.  Bu olaylara karşı çıkışımızın tek nedeni var, o da, Türklerin hakkının korunması ve yenmemesidir.

Yıllarca bizi insan diye saymayan Rumlar, şimdi mi bizi sayacaklar?

Toplumlararası görüşmelerde iş beşli konferansa kadar gitmesine rağmen, o toplantı da dağıldı ve bir sonuç alınamadı.  Bunun nedeni de yine Rumların zamana oynamalarıdır.

Rumların doğal gaz araması da, ellerindeki jokerleri kullanarak bahsi kazanmak.  Adeta satranç taşları gibi siyasal taktiklerini idame ettirerek Türkiye’yi mat etmeyi hedefliyorlar.

Bütun mesele, Türkiye’nin ve Türk askerinin adadaki varlığı ve etkin ve fiili garantisidir.

Bu garantörlüğün iptali veya ortadan kalkması mümkün mü?  Değil.  O halde...

Şu anda Türk gemilerinin Akdenize  inmesive Türkiye’nin sert beyanatları ile iş duruldu gibi.  Sessiz ve soğuk savaş başladı.  Lakin bir söz vardır:

 “Su uyur, düşman uyumaz” diye bir söz.

Şu “düşman” ne düşmanmış ki, bir türlü yediği Türk şamarlarına rağmen ateşle oynamaya devam ediyor.

Gelelim iç meselelere...

Gerçekten insanların psikolojisini bozan nedenlerden birisi, ülkede başını alıp giden uyuşturucu belasıdır.

Hemen hemen her gün gazetelerre yansıyan uyuşturucu haberleri, yaşantımızın ne kadar rezil ve ne kadar çirkin bir hale geldiğini gösteriyor.

Evvelki gün mahkemeye çıkarılan bir uyuşturucu tasarrufçusu mahkeme kararı ile hapse gönderilirken  şöyle bir ifade kullandı:

 “Bana uyuşturucu satan da yakalansın.”

Bu, mahkemeden bir talepti.  Hatta satıcının da adını vermiş polise.  İyi etmiş.  Hatta böyle bir talepte bulunması da iyi birşey.

Bana göre polisin narkotik şubesi, tıkır tıkır saat gibi çalışıyor ve her gün, her saat ve her saniye suçluları enseliyor.  Bu kişinin telebi boşa gitmeyecek bence.  Mutlaka uyuşturucu satıcısı da yakayı ele verecek.  Belki de yazım yayına girdiğinde satıcı da enselenmiştir.

Kadın şiddet ise hala dalga dalga devam ediyor.

Kadına şiddet, genellikle ikili arkadaşlık ve aile yapısında kadın, gördüğü şiddet yüzünden ya polise sığınır, ya da ayrılmak için mahkemeye baş vurur.  Zavallı... Bu durumdaki kadınlar kurtulabiliyorlar mı?  Kurtulamazlar maalesef.  Belli bir süre için kendisine şiddet uygulayan arkadaş veya eşi pusuya yatıp onu öldürmek için çareler arar.

Ne olacak bu durumdaki kadınların hali?

Polis her kavga eden çiftin kapısına polis dikemez ki, kadını korumak için.

Trafik kazaları ise ayrı bir sorun.  Hiç bitmeyen o trafik kazaları değil mi hepimizin psikolojisini bozan.  Gencecik insanlar hız tutkusu ile oturdukları direksiyorndan cansız çıkarlar maalesef.

Her insanın Allah’a bir can borcu var.  Hepimizin borcu var.  Ama Allah’a olan borcunu ödeyen öder ve bu dünyadan çekip gider.  Ya arkada kalan yakınları?

Onlar hep acıları ile yaşarlar.

Genç insanların trafik kazalarına kurban gitmesi, herkesi üzer ama yakınları daha da derinden üzer.  Tıpkı, ateşin düştüğü yeri yakması gibi.

Özetle daha da yazacak ve söyleyecek o kadar acı haberler ve olumsuzluklar var ki, bunları bu sayfalara sığdıramayız.

İnsanlar mı değişti, yoksa tatminsizlik mi bunları onlara yaptıran.

Yani acıların haberleri...