Ortaokul sıralarında İngiliz Kemal’ın casusluk hikayelerini konu alan birkaç kitap okumuştum. Daha sonraları “Atatürk’ün casusu İngiliz Kemal” diye bir de film izlediğimi hatırlıyorum.
Lise dönemlerimde James Bond filmleriyle de bol bol tanıştık toplum olarak. Müthiş İngiliz casusu James Bond Sovyetler Birliğinin KGBajanlarına  kök söktürüyordu. Mr. Bond o günlerin tanımlamasıyla hür dünyanın, demir perde ülkeleri ile  savaşan casus kahramanıydı, ve tabii Sovyet casuslarının da ölümcül düşmanıydı. Bond filmlerinin oynadığı sinemalar da tıklım tıklım dolardı.
Casusluk konuları belli ki insanlarda olağanüstü dikkat çeken hikayelerdi ve ajanların yakışıklılıkları bir yana, iş yapma teknikleri, yakın döğüş yetenekleri, ölümcül tehlikelerden sonra elde edilen başarılar sonrasında da hizmet edilen devletin en üst makamlarından gelen “gizli” kodlu tebrik mesajları özellikle gençler için dikkat çekiciydi ve özendiriciydi de.
Soğuk savaş dönemlerinde kullanılan casusluk araç ve gereçleri, günümüzde kaydedilen çok hızlı teknolojik gelişmeler nedeniyle çoktan hırdavatçılara düşmüştür. Bilgisayar ve uydu teknolojisinin ve henüz sivil kullanıma açılmayan birçok teknolojilerin de günümüzde yaygın olarak casusluk hizmetlerinde de kullanılır olduğu açık.
Zaman zaman ülkelerin casus takasında bulunduklarını da görüntülü olarak, bu casusların hikayeleri ile birlikte merakla izliyordu insanlar. Soğuk savaş döneminde Berlin’deki meşhur bir köprü başına getirilen casuslar, karşılıklı olarak serbest bırakılarak karşılıklı iade edilirdi. Yani “al casusunu ver casusumu cinsinden, devletlercasus takası yaparlardı.
İşte son günlerde gündeme gelen ve yarattığı diplomatik kavganın daha da derinleşeceği ve yaygınlaşacağı görülen çift casus Rus Skripal ve kızının İngiltere’de zehirlenmesi, dünya kamuoyunun dikkatlerini yeniden casusluk olaylarına çekti ister istemez.
Rus casusu Skripal’ın Rusya hesabına çalışırken,İngiltere hesabına da çalışmaktan tutuklanarak, yargılanmış olduğu ve hapislikle cezalandırıldığı bilinmektedir. Ancak daha sonraları İngiltere ile Rusya arasında varılan anlaşma gereğince İngiltere’de hapiste tutulan Rus ajanları ile takas edilmiş olduğu da bilinmektedir.
Ülkeler ya da devletler, casusluk olaylarına, hele de kendilerine karşı yapılırsa en ağır cezaları öngörmelerine rağmen, başka ülkelerde casusluk faaliyetinde bulunmaktan vazgeçememekte hatta becerebildikleri kadar, casusluk yoluyla kendiler için yararlı gördükleri birçok bilgilere ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Bu nedenle casusluk da devletlerin tarih sahnesine çıkmalarıyla başlamıştır diyebiliriz. Kısacası devletler hatta birçok güçlü firmalar bile casusluk yoluyla “bilgi hırsızlıkları” yapabilmektedirler.
Çok yakın dost olan İsrail ve ABD arasında bile casusluk olaylarının yaşanmış olması da kadar da ilginç. Hadi hasmane ülkeler arasında olsa ne ise der insan! Özellikle de teknoloji alanında yapılan casusluklar, finansal durumlarla ilgili casusluklar günümüz casuslarının popüler istihdam alanlarıdır.
Bir zamanlar BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Danışmanı Avustralyalı Downer’in bayan sekreteriyle “aşk” ilişkisine giren Rum haberalma örgütü elemanın, Downer’inmesajlarını daha New York’a gitmeden ceplemiş olduğunu da yazdı bu gazeteler.
Allah rahmet eylesin görev gereği 1. Cumhurbaşkanımızın ofisinde olduğum bir sırada gözüme kitaplığındaki “SpyCatcher” adlı kitap takılmıştı. “Alıp okuyup getireyim izninizle” dedim.
Denktaş bizzat eliyle alarak “al senin olsun, oku bana da anlatırsın” dedi.
Kitap, İngiliz MI5 diye bilinen İstihbarat örgütünde çalışmış bir İngiliz ajanı olan Peter Wright’ın kendisi tarafından yazılmış anılarıydı. Karşı casusluk üzerine uzmanlaşmış ajan,kitabında birçok ilginç casusluk operasyonlarını anlatıyordu.
Ancak bundan da daha ilginç olan kitabın İngiltere’de satışa çıkmasından önce İngiliz hükümeti mahkeme kararıyla yayın yasağı çıkarmıştı “ulusal gizli bilgilerin ifşa edilmemesi” nedeniyle.
Kitabın yazarı Wright bunun üzerine kitabı Avustralya’da piyasaya sürdü.
İşte o kitabın bir yerinde diyordu ki MI5 eski casusu Peter Wright;  diğer üye ülke örgütlerinin yapmak istemedikleri gizli Nato operasyonlarının, suikast, sabotaj içeren ve “pis” olarak görülen tüm işlerini, Fransız İstibarat örgütüne ihale ediyorduk onlar da bu işleri severek yapıyorlardı. ABD’nin ve Nato’nun ve hele de Fransa’nın bu adetleri hala devam ediyor olabilir mi?
Bir de günümüzde uluslararası terör teknolojisini “çok pis” acımasız ve vahşi bir şekilde özellikle Ortadoğu ülkelerinde uygulanmakta olduğunu, ve bazı terör örgütleri temsilcilerinin resmen devlet sarayında, Fransız devlet başkanı tarafından kabul edildiklerini düşünün son günlerde. Bunun adını ne koyalım siz söyleyin.