Nisan sonu Cenevre’de yapılacak olan gayri resmi 5+1 görüşmelerinin, Rumların ve Yunanlıların olumsuz tavır ve yaklaşımları ile tınacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.

            Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu , Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias ile Ankara’da bir araya gelerek bir barış ve iyi niyet görüntüsü vermişler ama maalesef Yunan Dışişleri Bakanı yine yüzünü gösterdi.

            Dendias’ın “Türkiye Yunanistan’ın egemenlik haklarını ihlal ediyor” sözleri, adeta Mevlût Çavuşoğlu’nı çileden çıkardı.  Sanki açtı ağzını, yumdu gözünü.

            Esas bomba, Dendias’ın Akdeniz’deki duruma yönelik sözleriyle patladı. Onun ardından da Mevlût Çavuşoğlu kendi bombasını patlattı.  Bakınız Dendias’ın kabul edilmez sözlerine...

            “Yunanistan’ın Akdeniz’deki görüşleri malum...  Siz bunları ilk defa duymuyorsunuz.  Doğu Akdeniz’de birşey olmuyormuş gibi davranamam.  Türkiye uluslararası hukuka aykırı davranıyor.”

            Mevlût Çavuşoğlu’nun yanıtı ise, gerçekten bir bomba tesiri yarattı.  Neden?  Çünkü Çavuşoğlu gerçekleri söylüyor ve Yunanistan’ın her zamanki gibi  kaypak, suçlayıcı ve kabul edilmez tavırlarına şöyle yanıt veriyor.

            İşte Mevlût Çavuşoğlu’nun sözleri...

            “Bu ilk görüşmenin daha pozitif bir atmosferde devam etmesini arzu ediyorduk.  Fakat Nikos Dendias yaptığı konuşmasıyla, maalesef ülkemize yönelik son derece kabul edilmez iithamlarda bulundu.  Öncelikle Türkiye’nin, Yunanistan’ın egemenlik haklarını, özellikle Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs Türk haklarını korumaya muktedirdir ve attığımız adımlar da, haklarımızı korumaya yöneliktir. Bizim bu konuda görüş ayrılığımız var ve bundan sonra bu konuları kendi aramızda görüşme konusunda mutabık kaldığımız halde, buraya gelip suçlarsanız, ben de bunların cevabını vermek durumunda kalırım.”

            Siyasetin nabzını tutmak adına insan “Acaba Türkiye ile Yunanistan arasında bundan sonra bir barış ve kardeşlik köprüsü oluşur mu?” sorusunu sorar.  Bu mümkün değil. Türkiye’nin uzattığı barış eli her zaman boşlukta kalmıştır.

            Dendias’ın şantaj kokan “AB” sözleri, yaptırım tehditleri göstermiştir ki, yakında yapılacak olan Cenevre görüşmelerine de gölge düşürecektir.

            Bu tür tavırlara ne kadar alışmışız...  Gerek Yunanistan, gerekse Rumlar, bugüne kadar sürdürdükleri politikalarını hep tehditler ve şantajlar altında yürütmüşlerdir.

            Doğu Akdeniz’de Rumlar, ada Türklerini ve yasal haklarını yok sayarak bazı yandaşlarıyla doğal gaz aramasına gidişi, onların değişmezliğini ve egolarını gösterir.  Halbuki Türkiye’nin Akdeniz’e olan uzun sahil şeridi, Kıbrıs anlaşmalarından doğan garantör hakları, KKTC ile olan bağlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.

            1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kriterlerine göre bir paylaşım söz konusudur.  Hani 70:30 esaslarına göre ortaya konan bir kriter.  Madem Rumlar bu kadar iyi niyetliydiler, neden Türklerin haklarına bir ışık  yakmadı veya neden, “Geliniz bu doğal gazı sizinle birlikte arayalım” demedi?

            1963 olaylarından beri meclisteki Türk sandalyelerini işgal ederek, Türk haklarını gasbederek AB’nin kapılarına kadar dayandılar ve AB’den de güçlü destek aldılar.  Bu iş nereye kadar?  İşte o güçtür ki Rumları bu tür tutumlara sevkediyor.

            Dendias’ın aba altından gösterdiği sopa ancak onun bir yerine girer affedersiniz. Çünkü onlar bu tür sözlere müstahaktırlar ve gerçek insanlık haklarına layık değiller.

            Yunanistan sınırına dayanan ve aylarca aç ve susuz umut arayan Suriyeli göçmenlere neler yaptıklarını bütün dünya görmüştür.  Hala daha bazı göçmen gruplarına aynı muameleyi sürdürüyorlar.

            Bütün bunlar ortada iken, Cenevre görüşmelerinden umutlu olmak mümkün mü?  Değildir elbette.

            Ben eminim... Crants-Montana nasıl tıkanmışsa, Cenevre görüşmeleri başlamadan bitecektir.  Bir diğer deyişle Cenevre görüşmeleri de tıkanacaktır.

            Ondan sonraki politikamız ne olacak, onu da herhalde Türkiye siyasileri ile belirleyecek ve geleceğimizin planlarını ona göre yapacağız.

            Hani derler ya...

            “Demokrasilerde çareler tükenmez” diye.  Evet... Kıbrıs sorununda da çareler tükenmez.  Herhalde bundan sonra gündeme gelecek olan konu, KKTC’nin tanınması konusu olacak.  Yani Türkiye’nin B Planı devreye girecek.

            Türkiye’nin yükselen değerleri ve bir çok ülke ile yakın dostlukları, sanırım bize tanınmanın kapılarını açacaktır.  

            Kısacası, Yunanistan ve Rumlardan barışı beklemek,  hayalden başka birşey olmaz.  O halde şu soruyu yeniden sormak durumundayız.

            “Bize yaşam hakkı vermeyen şu Bizans ve Lüzinyan bozuntularıyla mı yeni bir hayat kuracağız?”

            Hadi canım siz de...