Uzun zamandan beri süregelen cep telefonları sorunu, nihayet Rumlarla bir uzlaşıya varılarak gideriliyor.  Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda geniş kapsamlı yapılan toplantı, bu işin gerçek anlamda çözülme noktasına geldiğini göstermiştir.

                Cep telefonlarının her iki tarafta da kullanılması konusu, Türk ve Rum görüşmeciler arasında her zaman gündem maddesi olmuş ama bir türlü çözümlenememişti.

                Esasında cep telefonlarının her iki tarafta da kullanılması, işin psikolojisini de çözmüş olacak.

                Malum kapılar açılıp ada genelinde Türk ve Rumların seyrüsefer yapmaları büyük bir açılımdı.  Herhalde hatırlayacaksınız ilk kez kapıların açılma kararı alındığında bütün Rumların sınır kapılarımıza akın ettiğini.  Sınır kapılarında kurulan geçit kulübelerinde Türk ve Rum polislerin kontrolunda geçitler sağlanırken, işin özünde kuzey ve güney göçmenlerinin terkettikleri evlerini yerinde görme ve içlerinde kalan soruları giderme heyecanı vardı.

                Bu geçitlerde evlerin eski sahipleri bıraktıklarını görmeleri yanında, kentsel ve sosyal değişime de tanık olabilmişlerdir.  O günler fırtınalı bir heyecandı.  Sadece sınır ötesindeki iletişimin olmaması bayağı sorun yaratıyordu.

                Mesela siz Lefkoşa’dan çıkıp Limasol veya Baf’a gittiğinizde cep telefonlarınızla konuşamazdınız.  Veya Baf ve Limasol’dan Lefkoşa veya Mağusa, Girne’ye gelen Rumlar, cep telefonları ile güneyle iletişim kuramıyorlardı.

                “İşin psikolojik yönü” dedim de bazı şeyler geldi aklıma...

                Yıllarca iki halkın ayrılığı, yeni yapılanmayı da beraberrinde getirdi.  21 Aralık 1963 tarihinden sonra tam on bir yıl gettolarda yaşamak zorunda kalan Kıbrıs Türkü, artık kendi vatanını ve kendi topraklarını kalkındırma ve yeni bir dünya kurma yönüne gitti.

                Sağ olsun Anavatan’ın desteği ile kalkınmamız sağlandı.  O günlerde anlaşılmıştır ki bundan sonra Rumlardan medet ummak ve onlar vasıtasıyla kalkınmak hayal oldu.   20 Temmuz’la gelen özgürlüğümüz ve vatan sahibi olmamız o değişimi tam anlamı ile getirebildi.

                İlk aklıma gelen şey, Rum araba plakalarının üç harfli olmalarıdır.  KKTC’deki araba plakaları iki harfli olunca o geçitlerde öğrenilmiş oluyordu o arabaların Türke mi, yoksa Ruma mı ait olduğu.

                Kapılar açıldığında Rumlar bizi kulübelerde ve sefalet içinde bulacaklarını sandılar.  Ama gözlemledikleri onları hayretler içinde bıraktı.  Kuzey topraklarında yükselen modern apartmanlar, yüzme havuzlu villalar, sokaklardaki mercedes ve lüks arrbalar, yeni yapılan oteller, eğlence merkezlerimiz, sosyal ve kültürel kalkınmamız onları şoke etti.

                İşte işin özü burada belli oldu.  O da cep telefonlarıydı.

                İnsanlar kuzeyden güneye, veya güneyden kuzeye geçişlerdeki zor zamanlarında yakınları ile iletişim kuramıyorlardı.  Mesela bir araba kazasında, bir hastalık halinde, bir cinayet durumunda, veya  polisiye vakalarda...

                Kapıların açılması sonrasında her ne kadar da o geçişler olmuşsa, yine de her iki taraf insanlarında bir güvensizlik ve gizli bir korku mevcuttu.  Zamanla o korku kısmi güvene bıraktı yerini.  Ama tam değil.

                Zaman zaman gençlerimiz güneye geçtiklerinde bazı fanatik Rumların saldırılarına maruz kalıyorlardı.  İşte o durumlarda cep telefonlarına çok büyük ihtiyaç duyuluyordu.  Kuzeye geçen Rumların başına böyle bir vaka gelmedi.  Çünkü Türkler her zaman insanlıklarını gösterdiler.

                Bazı kişiler güneye geçişlerinde sınırdan çok uzakta olmadıklarında cep telefonları ile konuşabiliyorlar.  Zaman zaman da sürpriz iletişimler kurulabiliyor.  O merak dürtülerim açısından ailece Larnaka’ya gittiğimizde Lefkoşa ile nasıl iletişim kurabildiğime ben de şaşırmıştım.  Bunlar istisnalardır.

                Bu, gereçekten büyük bir sorundu.  Şimdi o sorun çözülüyor...

                Karşılıklı teknik , idari ve mali sorunları çözdükten sonra cep telefonu meselesi de köklü olarak çözümlenmiş olacak.  Yapılması gereken de bu değil miydi?