Başta Anastasiades, Kıbrıs Türkleri’nin garantiye ihtiyacı olmadığını dillendiriyor Rum – Yunan cephesi!
Yunanistan Dışişleri Bakanı, Kıbrıs’ta garantilerin kalkmasından mutlu olacağını söylemiş.
Falan, filan…..
Bir anda Cenevre’nin yerine geçen Crans Montana’da, en önemli konusunun garantiler olacağı kesin! Hatta daha da ötesi, Rum – Yunan cephesi, her şeyin garantiler konusuna bağlı olduğu algısını yaratmış durumda! Tabii ki buna çanak tutan Türk tarafı! Sen daha fol yok, yumurta yokken garantiler konusunu tartışma konusu yaparsan olacağı buydu. Buna yalnız değinmekle yetiniyorum, çünkü şimdi konu bu değil!
Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Ulusu için, “yedi düvele karşı savaştı” denir Kurtuluş Savaşı ve bazen Çanakkale bağlamında! Galiba Crans Montana’da da öyle olacak. Türk tarafının yedi düvele karşı direnmesi gerekecek garantiler konusunda!
Neden mi?
BM’nin beş daimi üyesinin dördü, hemen her koşulda Rum tarafının yanında yer alıyor. Garantiler konusunda da Türk tarafının yanında olmadıkları kesin! İyi ki Türk tarafı, AB konusunda yaptığı hatayı bu beşli (İngiltere garantör olduğuna göre dörtlü) için de yaparak konferansa gözlemci dahi olsa katılmalarını kabul etmemiş ama bunların gölgesinin orada olacağı da kesin!
“Gözlemci” AB, zaten tarafsız değil, yanlı! Hatta yanlı olmanın ötesinde “taraf!”  Hem de bu konuda iki diğer tarafa (Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi) “mahkûm” bir taraf! 
İngiltere, her zamanki kaypak siyasetini izliyor. Olsa da olur olmasa da algısını yaratmış garantiler konusunda! Tek derdi Ada’daki üsleri! Ve ne yazık ki Türk tarafının edilgenliği ve Güney’in 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni sahiplenmesiyle ortaya çıkan fiili durum dolayısıyla İngiliz’in kaypak politikası Rum tarafından yana olmak durumunda! Öyledir de!
    Direnilmesi gereken yedi düvelden söz ederken haksız mıyım? Aslında sayı yedinin üstünde ama “yedi düvel,” simgesel bir deyim olmuş durumda! Ondan öyle dedim.
TÜRK GARANTİSİ OLMAYAN SIFIR TÜRK ASKERİ VARLIĞI İLE ÇÖZÜM KIBRIS TÜRKLERİ İÇİN İNTİHAR ANLAMI TAŞIR
    Tüm konular önemlidir ama yukarıda da belirttiğim gibi, öyle görünüyor ki Crans Montana’da esas belirleyici konu güvenlik ve garantiler olacaktır.
Kıbrıs Türk Halkı’nın Ada’daki toplumsal varlığını sürdürebilmesinin, yalnız ve ancak Kıbrıs Türk Halkı’nın yıllarca çok uygunsuz koşullara karşın direnebilmesi ve kritik aşamaya gelindiğinde Türkiye’nin garantör olarak müdahale edebilmesiyle mümkün olabildiği “garantiler” konusunda hem de!
Sayın Akıncı, Kıbrıslı Türkler’in güvenlik endişesini giderecek, Kıbrıslı Rumlar’ın da tehdit algısını ortadan kaldıracak bir güvenlik formülünün mümkün olduğunu söylüyor. Doğru da Türkler’in endişesi, geçmişten, yaşanmışlıklardan, fiiliyattan, bu Ada’daki toplumsal varlığının yok edilmek istenmesinden kaynaklanır. Yani somuttur. Yani var olma yok olma sorunudur. Yani güvenlik ve garantiler onlar için ihtiyaçtır. Oysaki Rumlar açısından sanal bir algı söz konusudur. İkisi eşdeğerde olamaz.   
Yeni güvenlik ve garanti sistemi konusunda uzun süredir kafa yorulduğu, el ense çekildiği, ayrıca “derin diplomasi”nin telkinlerde bulunduğu biliniyor. En çok konuşulan da Türkiye’nin yalnız Kıbrıs Türkleri’ni/Türk Kurucu Devleti’ni garanti edeceği bir sistemidir.  Aslında bu çok eski bir düşüncedir ve anımsadığım kadarıyla bunu ilk ortaya atan Klerides’ti.
Kıbrıs Türk Halkı’nı ve Türkiye’yi tatmin eder mi böyle bir garanti sistemi? Buna yanıt verebilmek için yeni sistemin, 1960’la Lozan dengesi yerine Doğu Akdeniz’de oluşturulan dengeyi koruyup korumayacağına; ayrıca en azından 1960 sisteminin fiili ve etkin olabilme niteliğine bakmak gerekir. Benim benimseyebileceğim bir formül değildir. Ayrıca kişisel görüşüm bunun kolay olmayacağı biçimindedir.
    Önemli bir husus da yeni garanti sisteminin, hedeflenen istikrarı sürdürmesi, gerginliğe neden olmamasıdır. Periyodik olarak garantiler konusunu gündeme taşıma yönüyle gerginliği ve dolayısıyla istikrarsızlığı besleme potansiyeli ile yüklü Annan Planı bu açıdan çok kötü bir örnekti. Garanti sistemini Türkiye’nin AB üyeliğiyle bağlantılı kılmak da bana göre anlamsızdır.
İlanihaye devam mı etsin garantiler diye sorulabilir. Ben etsin derim. Ha, birkaç kuşak sonra her şey yerine oturur ve gönül rahatlığıyla artık garantilere gerek yoktur anlayışı egemen olursa o zaman o zamanki kuşaklar oturup bunu değerlendirir.
Sözün kısası ve açıkçası ben, başta bizim kuşak ve ardımızdan gelen birkaç kuşak var oldukça, 1960 ya da bulunacak yeni garanti sisteminin süreye bağlanmaması gerektiğine inanıyorum. Garantisiz bir Kıbrıs’ı hayal bile edemem ve bu, beni ve Türk Halkı’nın ezici çoğunluğunu mutsuz eder.
SÖZÜN KISASI
Alın size çok bilinmeyenli bir denklem:
Yunan Dışişleri Bakanı’nı (yani Rum – Yunan tarafını) mutlu edecek ama Kıbrıslı Türkler’in ezici çoğunluğunu mutsuz edecek olası bir çözüm mümkün mü, akla mantığa uygun mu, yaşar mı, sürdürülebilir mi?
Yoksa olası çatışmaların yaşanacağı bir ortam mı yaratılacak? 
    Türk tarafı, Crans Montana’da siyasal irade ortaya koyacağını söylüyor. Böyle çok bilinmeyenli bir denklem içinde, özellikle Rum – Yunan tarafının ısrarla ön şart olarak ortaya koyduğu garantisiz sıfır asker talebi karşısında nasıl bir siyasal irade gösterileceğini doğrusu merak ediyorum.