Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan KKTC’nin 37’nci kuruluş yıldönümü münasebetiyle ülkemize geldi, ama pir geldi. 

            Kıbrıs Türkü, onun gelişi ile hem moral buldu, hem de çok mutlu oldu.  Kendisine gösterilen sevgi tezahüratı onu gösteriyordu.  Adeta bir sevgi seli aktı gitti meydanlara.

            Demek bu halk, güçlü Türkiye’yi daha da yüreğinde ve daha de ruhunda hissedebilmek için, Sayın Erdoğan’ın aramıza daha sık gelmesi gerektiğini anladı.  Sağ olsun, gerçekten yaşanmakta olan Türk-Rum zıtlık ve tezatlarına beyaz bir sayfa açarak, geleceğimizin yolunu çizdi. 

            Kim ne söylerse söylesin veya bazı “barış havarileri” benim için nasıl düşünürlerse düşünsünler.  Ben, Sayın Erdoğan’ın, Atatürk’ten sonra Türkiye siyasetine ve Türkiye geleceğine damga vuran en büyük devlet adamıdır, diyorum.

            Sayın Erdoğan’ın hayatını anlatan bir kitap okumuştum bir zamanlar.  Siyasete girmesi ve özellikle örtülü kadınların neden siyasetten uzak olmasını sorgulamıştı o kitabında.  Ve işin püf noktasını çözmüştü.

            “Şayet örtülü kadınlar siyaset meydanlarına inerse, çok büyük başarı elde edecek ve siyaset yolumuz açılacak” mealinde yorumlar yapmıştı.

            Nitekim bütün örtülü kadınları kendi yöntemleri ile siyasetin içine sürüklemiş ve Abdullah Gül, Bülent Arınç ve daha niceleri ile kurmuş oldukları AKP’yi tek başına iktidar koltuğuna oturmuştur.  O siyaset erki, hala onun avuçlarında duruyor ve günden güne tırmanmaya devam ediyor.

            Gelmiş olduğu o uzun yolda, son durağı Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamı oldu.

            Mesela 15 Temmuz darbesi, onun sayesinde daha bir somut mücadele haline geldi ve hainler tek tek yargı önüne çıktı.  Temelde, vatan, bayrak ve Büyük Ata’nın ilke ve devrimleriyle yoluna yürüdü Erdoğan.

            Bugün Türkiye, gerçek anlamda onun sayesinde  “BÜYÜK TÜRKİYE” kimliğini daha da yüceltmiş, Ortadoğu’daki bütün çatışmalara ve olumsuzluklara tavır alarak, gerekli girişimleri yapmış ve çok da başarılı olmuştur.

Son başarısı, Azerbaycan topraklarının Ermenistan’dan kurtulmasına yöneliktir.  28 yıldan beri işgal altında olan Azerbaycan toprakları düşmandan arındırılmış ve gerçek sahiplerine teslim edilmiştir. 

            Sayın Erdoğan’ın 15 Kasım, KKTC’nin kuruluşunun 37’nci yıldönümü ile ülkemize gelmesi, program gereğince yapmış olduğu konuşmalar, pandemi hastanesinin açılışı, coşkulu halkın sevgi gösterileri, onun verdiği güçlü mesajlarla daha bir coşkulu nehir haline dönüşmüştür.

            KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın konuşması ile Sayın Erdoğan’ın konuşmaları örtüşmüş, aynı amaç ve aynı strateji içinde kendini göstermiştir.

            Bakınız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu törenlerde vermiş olduğu mesajlara.

            Bunlardan bazıları şunlardır:

  1. Anamur suyunda olduğu gibi, deniz altından elektrik ve gaz gelecek.
  2. Mal Tazmin Komisyonu çalışacak ve Maraş, eski sahiplerine yerleşme imkanı sağlayacak.
  3. Ersin Tatar’ın Azerbaycan’ı ziyareti için adım atılacak.
  4. KKTC’de yeni bir Cumhurbaşkanlığı sarayı yapılacak.
  5. Kıbrıs sorununun çözümünde, egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm şart olacak.
  6. Lefkoşa’ya 500 yataklı tam donanımlı yeni bir hastane yapılacak.

Ve dahaları...

            Bütün bunlar bizim geleceğimizin anahtarı olacak bence.  Özellikle iki devlet esasına dayalı bir çözümdeki ısrarı ve ortaya koyduğu stratejiler, gerçek anlamda Kıbrıs sorununun çözümünde anahtar olacaktır.

            Yatırımlar ve özellikle Akdeniz’deki haklarımıza da değinmesi çok iyi ve yerinde olmuştur.

            Beni en çok etkileyen husus, Ersin Tatar’ın Azerbaycan’a resmi ziyarette bulunması önerisiydi.

            Bu öneriden şunu anlıyoruz...  Sayın Erdoğan’ın kafasındaki gerçek düşünce iki nedene dayanmaktadır bence.  Yarın olası bir stratejide KKTC’nin tanınması gündeme gelince, ilk çalınacak kapı, elbette ki Azerbaycan olacaktır. 

Bunun bir diğer yüzü de şudur.

            Sayın Erdoğan’ın, Türki Devletlerindeki Türk boylarını daha bir bütünleştirme ve kaynaştırması var.

            Doğru olan da bu değil mi?  Milyonlarca Türk, yıllarca Rus boyunduruğu altında inlemiş ve kültürlerini ve Türklüklerini muhafaza ederk hep özgürlük arayışında olmuşlardı.

            Rusya’nın yakmış olduğu özgürlük meşalesi, o Türklerin yeni ufuklarını belirlemiş ve temel aldıkları Anavatanlar’ı Türkiye bütünlüğünde kendilerini var edebileceklerini anlamışlardır.

            O özgürlük yolunda ne kadar çok yatırımlar yapılmış Rusya’ya ve Türki devletlerine.

            O bağlamda Sayın Erdoğan’ın çizmiş olduğu yol haritası doğru bir haritadır.  Unutmayalım ki, Türkün dostu sadece ve sadece Türktür.  Geldiğimiz bu uzun yolda Türkiye üzerine ne kadar oyunlar oynanmış.  Türkiye bugün dünyadaki en büyük güçlerden biri haline gelmiştir.

            Bırakın bazı kendini bilmezler bizim Cumhurbaşkanımızı Rum toplumu lideri Anastasiadis’e şikayet etsinler.  Bırakın o kendini bilmezler gidip Anatasiadis’in kucağına otursunlar ve altımızı oymaya devam etsinler.  Biz yolumuza devam edeceğiz.  Hem de Türkiye’nin çizdiği yolda.  Özgür ve güçlü bir KKTC için.

            O nedenle bir kez daha Sayın Erdoğan’a teşekkür mesajlarımızı ileterek kendisi ile gurur duyduğumuzu ifade ediyor ve  yine Kıbıs’a gelmesini umuyoruz.

            “Sizi KKTC’ye yine bekleriz.  Ayağınızın ıslaklığı kurumadan yine geliniz.  Siz geldiğiniz sürece bizler kendimizi daha güvende ve daha mutlu hissederiz.  Bunu da böyle biliniz, Sayın Erdoğan!”